Eminim birçok uzman bu konuda ziyadesiyle bir şeyler kaleme almıştır. Benim burada değinmek istediğim şey sadece şu; “insan yaşadığı çevreyi güzelleştirerek ona bir değer katabilir”.
Değer katmak ise insanın yaşama duyduğu sevgiden ileri gelir. Bu yaşam sevgisi tüm birey ve canlılarla saygılı ilişkiler kurmaktan geçer.
Evet, insan yaşadığı toplumu güzelleştirmek ister. Ona değer katmak, var olan kıymetlerini korumak, yüceltmek ister.
Bir kenti yaşanabilir kılmak, o kentin var olan değerlerini korumaktan geçer. O kentin insanlarına, canlılarına, doğasına, havasına ve suyuna sahip çıkmakla başlar her şey. Yeraltı, yerüstü tüm kaynaklarını üretime doğru bir biçimde yönlendirmek; üretilenleri doğru metotlarla pazara sunmak; kentin, kentlinin (burada her birey kentin bir yaşayanı ve gerçek sahibidir) yaşam standardını yükselterek ekonomik kalkınmayı sağlamak o kenti daha yaşanabilir, yaşam alanı olarak tercih edilebilir ve yatırım yapılabilir bir duruma getirir.
Bir kentin caddeleri, sokakları o kent hakkında açık fikirler sunar insana. Kentin mimari dokusu, trafik çeşitliliği, ulaşım sorunu, temizliği, solunan havanın ve içilen suyun kalitesi, çevre düzenlemeleri, sosyal alanlar, kültür ve sanat aktiviteleri o kente verilen değeri de ortaya koyar.
Altyapı sorunları giderilmiş, yapılaşması tamamlanmış kentler, içinde barındırdıkları tarihi ve doğal güzellikleriyle parlamaya başlarlar.
Bir kentin doğal zenginliklerinin, doğal örtüyü bozup zedelemeden ekonomiye katılması hassasiyet ister. Yapılan teknik araştırmanın iyi bir planlamayla çevre dokuyu ve yaşam alanlarını zedelemeden işletilmesi bir incelik işidir. “Önce insan” faktöründen uzak bir hoyratlıkla o kent marka bir kent haline getirilemez. Yazımızın başında dediğimiz gibi, insan yaşadığı çevreye güzelleştirerek bir değer katabilir, yoksa bozarak, bozunuma uğratarak, yok ederek değil. Bu noktada, bir kente yatırım yapan yatırımcıların öncelikle o kentten sadece ne alabileceklerini değil, o kente ne değer katacaklarını düşünmeleri insana saygı ve çevre adına ayrı bir önem arz etmektedir.
Bir kenti marka kent haline getirmenin başlıca olgusu bir marka algısı oluşturmaktır. Marka algısının hedefinde marka kentin bir cazibe yani çekim merkezi oluşu yatar. Cazibe merkezi haline gelmekse kalıcı yatırımlarla mümkündür. Her alanda kentte kalıcı değer yaratmak; ticaret merkezleri kurmak, çevresel değerlere önem vermek, solunan havanın ve içilen suyun kalitesini yükseltmek, kültür, sanat ve spor alanları yaratmak, sorunsuz bir altyapı oluşturmak, trafik problemine çözümler sunmak, yaşam güvenliğini sağlamak, toplumsal organizasyonların merkezi haline dönüştürerek toplumda bir kentsel aidiyet duygusu oluşturmak gerekmektedir.
Görüldüğü üzere tüm bunlar insan odaklı çalışmalardır. Robotlaşan insanın duygulardan, anlayıştan, hoşgörü ve merhametten de uzaklaştığı görülmektedir. Sahip olduğumuz tüm unvan, görev ve makamlarsa insan olarak bizlerin mutluluğu ve layık oldukları güzel yaşamı yaşayabilmesi içindir. Tüm kent bu aidiyet duygusuyla bir güç birliği oluşturduğunda, içinde yaşadığımız kent olan Aydın’ın da bir bütün olarak kalkınıp marka şehir haline dönüşmesi, büyük ve güzel hayalimizin gerçekleşmesini sağlayacaktır.
“Kent Sokakları” olarak kentimizin sokaklarının tadını, dokusunu, sanatını, ruhunu, yaşanmışlıklarını anlatmak, bunları siz değerli okurlarımızla paylaşmak, sizlerden gelecek olan çağrı ve önerilerle hareket ederek kentimizin sokaklarına düşmek, yansıtılması gereken tüm değerlerin ve giderilmesi gereken tüm eksikliklerin elbirliğiyle tamamlanmasına yol açacak ve yaşadığımız kentin marka kent olma yolculuğunda hepimizi çok mutlu edecektir.