Belediye tam hızla yol almak, Didim için, Ülke turizmi için birşeyler yapmak istiyor.
İstiyor da... Birileri sabote etmek istercesine akıl hocalığı yanında çıkar hesapları da yapıyor olmalı...
Göründüğü kadarı ile belediye etrafı Mümin başkan zamanında olduğu gibi (Namusu-Şerefi ile dürüst çalışanları TENZİH ediyorum) yine bazı ‘Dalkavuklarla’ çevrilmiş.
Laf ebeliğinde mangalda kül bırakmayacak kadar usta ‘sözüm ona danışman’ sıfatlılar, kendilerini ‘hamam böceği’ kadar değerli görmeye başladılar...
Öyle ki; ‘Ben biliyorum, Ben senden daha iyi düşünürüm, Ben daha yetenekliyim, Benim akıla ihtiyacım yok’ der gibi, hep BEN, BEN, BEN...
Yavaş, yavaş ‘BEN’ci(ller) çoğalmaya başladı... Bu gidişat pek hayra alamet değil ama... Biz yine de hadi hayırlısı diyelim.
Başlangıçta halk adına, turizm adına bir-kaç güzellik gerçekleşti, bu olanları insafı olan kimse inkâr edemez; -Seyyar satıcılar, Orman Kampı ihalesi, Altınkum sahil, Çamlık güzelleştirilmesi- ve buna benzer bir-kaç etkinlik daha...
Fakat Didim semalarında ve Belediye etrafında ki “Akbabalar” denizdeki martılardan daha fazla olmaya başladı.
Hatta bazı Belediyecilikten iyi anlayan (kendi yaptıkları hataları iyi bilenler) kişiler Belediye içerisinde lüzumsuz insanların yavaş-yavaş çoğaldığından, kayırmacılıkların arttığından söz etmeye başladılar.
Hemen aklımıza; ‘Kıskanıyorlar... Meyve veren ağaç taşlanır...’ gibi sözler gelmiyor da değil...
Değil de... Bizim amacımız bağcıyı dövmek değil üzüm yemek olduğundan (Didim için, Didim adına), yazmakta fayda vardır diye düşündük.
Hatta birde küçük hikâye ekleyerek... Bakarsın birileri; kıssadan hisse çıkartır.
Tamahkâr hoca eve fındık almak için bakkala gider.
Bir avuç fındık, bir mecidiyedir(Bir mecidiye, zamanın para birimine göre 20 Kuruş)
Hoca daldırır elini kavanoza... Fakat kocaman avucu aldığı fındıkla birlikte kavanozun daralan ağzında sıkışır kalır.
Çıkarmak için onca uğraş verilir, nafile... Nihayet komşu bakkallardan birisi gelir ve hocaya yardımcı olacağını söyler. Ancak ne isterse yapması için söz vermesini ister.
Sıkışan elinin acısından hoca adamın isteğini kabul eder.
Adam; “Şimdi elini kavanozun içine iyice sok, avucunu aç ve fındıkları bırak” der.
Hoca çaresiz istenileni yapar... Avucu boş kalan hoca, elini kavanoza soktuğu gibi rahatlıkla çıkartır...
Fakat tamahkârlığının, kıptiliğinin, açgözlülüğünün cezası olan (Bakkalın istediği) bir altın’ı istemeye, istemeye de olsa öder.
* * * * *
Ben; Didim’de dördüncü Vali’yi, dördüncü Kaymakamı, beşinci Başsavcıyı, üçüncü Belediye başkanını, beşinci Emniyet müdürü dönemi yaşadım... ki sadece 14 yılda, kimbilir eskiler kaç tane gelip-gideni görmüşlerdir.
Daha kimler attan düşüp, eşşeğe binecekler kimbilir... Allah sıhhat verdiği sürece tabii.
‘Oğlum sana diyorum, gelinim sen anla’ sözündeki hikmeti anlayanlara,
Saygılarımla…