“Öğretmenden, eğitimciden yoksun Ulus, henüz ‘Ulus’ adını alma yeteneğini kazanamamıştır...” - Atatürk
Ulu Önder’in kurtuluş savaşı ardından; ‘Ülkeyi dört baştan çelik ağlarla ördük...’dediği Cumhuriyeti, Türk gençlerine emanet etmiş ve seslenmişti (27 Ekim 1927).
Son yıllar da genç-yaşlı her kesimin konusu olan ‘hitabeyi’ bu hafta köşeme almak istedim.
Aradan 95 yıl geçmiş...
Geçmiş de...
Bence tazeliği hala ‘dün’ gibi... Sizce?
“Ey Türk Gençliği, Birinci vazifen; Türk istiklalini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dâhilî ve haricî bedhahların (düşmanların) olacaktır.
Bir gün, istiklal ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin.
Bu imkân ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir.
İstiklal ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili (temsilcisi) olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.
Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakru zaruret (yoksulluk) içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır.
Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.
(Mustafa Kemal Atatürk,)
O’nun yolunda olanlara,
Saygılarımla…