Rıdvan Eşin
Esnaf Odaları Bidliği
Le Pain
Yaşar Çelebi
Köşe Yazarı
Yaşar Çelebi
 

Kan ve Gözyaşı...

Savaşın depremden, depremin savaştan farkı var mıdır Sizce? Bence HAYIR! Her ikisinde de kan ve gözyaşı var... Deprem yaşayanlar bilirler... ve bu depremi birkaç kez yaşayanlar çok daha iyi bilirler. Ben, 17 Ağustos 1999 Gölcük-Adapazarı depremi ardından gittiğim dönemde, 12 Eylül Düzce depremini İstanbul-Yeniköy’de yaşadım. Almanya’dan götürdüğümüz yardımları dağıtmak için Yeniköy sahilinde beklerken denizin yükselmesi ve karada bekleyen araçlarla birlikte insanların tutunmak için sallanan araçlarına nasıl sarıldıklarını, çığlık seslerine karışan korna sesleri ile beraber yaşadım. Yaklaşık 20-30 saniye sürdü sallantı... Yeniköy limanında yaşadığımız bu depremin daha azgınını Düzce’de ki vatandaşlar yaşamışlar... 13 Eylül sabahında ‘Valilikten özel müsaadeli’ minibüs ile yardım eşyaları dolu araçla yolda gördüğüm manzaralar, bana anlatılsa zor inanırdım... Adapazarı-Düzce karayolu tam ortadan ikiye ayrılmıştı. Ancak geçiş önceliği olan ve belirli tonajda ki araçlara polis kontrolünde müsaade vardı. Düzce’ye vardığımızda depremin en acımasız yıkımına şahit olduk: altı katlı bir apartman tabiri caizse; tek kata dönüşmüş, yerin dibine batmıştı. Beş katı yerin dibine batan apartmandan canlı-cansız insanları çıkarmaya çalışan kurtarıcıların nasıl ‘insanüstü’ bir güçle çalıştıklarını canlı yaşadım. Hemen yakınında, cami üzerine yıkılan bir minarenin görüntüsü ve cami avizesinin asılı kalan gövdesinin sallantısı, aradan geçen yaklaşık 23 yıla rağmen hala gözlerimin önündedir. Dökülen kanlar, gözyaşları ile beraber haykıran, toprakları tırmalayan insanları, küçük çocukları gördüm. Hele-hele annesinin, babasının, ablasının ve hatta ölen kedisinin cansız bedenine sarılan çocukları gördüğümde gözyaşlarım kendiliğinden aktı. Allah düşmanıma dahi böyle acılar yaşatmasın!... Ve şimdi televizyonlarda gördüğümüz, Ukrayna’da ki savaş manzaraları... Depremlerde gördüğümüz manzaraların aynısı... Haftalardır süren kanlı savaşın mağdurları çocuklar ve kadınlar şimdi Almanya’dalar. Alman Kızılhaç (Kızılay benzeri) örgütünün konteynerlerinde yaşayan bu insanların acılarını ‘birazcık’ hafifletmek amacıyla kurulan bu toplu konutlar da gönüllü çalışanlar, (bende gönüllü olarak vazife yapıyorum) tüm gayretlerimizle uğraş veriyoruz. Bugün, 3 çocuğu ile konteyner de yaşayan bir annenin kocası ile görüntülü konuşmasına şahit oldum. Konuşmalarını anlamadım ancak; 8 yaşında ve 5 yaşındaki çocukların ardından, henüz 2 yaşındaki Lidya’nın babasına gönderdiği sevgi, özlem dolu öpücüğü içimi sızlattı... “ALLAH, BU ACILARI YAŞATANLARI, SEBEP OLANLARI, DAHA BETER ACILARLA KIVRANDIRSIN!!!” Savaşın her türlüsüne Hayır diyenlere, Saygılarımla
Ekleme Tarihi: 04 Haziran 2022 - Cumartesi

Kan ve Gözyaşı...

Savaşın depremden, depremin savaştan farkı var mıdır Sizce?

Bence HAYIR!

Her ikisinde de kan ve gözyaşı var...

Deprem yaşayanlar bilirler... ve bu depremi birkaç kez yaşayanlar çok daha iyi bilirler.

Ben, 17 Ağustos 1999 Gölcük-Adapazarı depremi ardından gittiğim dönemde, 12 Eylül Düzce depremini İstanbul-Yeniköy’de yaşadım.

Almanya’dan götürdüğümüz yardımları dağıtmak için Yeniköy sahilinde beklerken denizin yükselmesi ve karada bekleyen araçlarla birlikte insanların tutunmak için sallanan araçlarına nasıl sarıldıklarını, çığlık seslerine karışan korna sesleri ile beraber yaşadım.

Yaklaşık 20-30 saniye sürdü sallantı... Yeniköy limanında yaşadığımız bu depremin daha azgınını Düzce’de ki vatandaşlar yaşamışlar...

13 Eylül sabahında ‘Valilikten özel müsaadeli’ minibüs ile yardım eşyaları dolu araçla yolda gördüğüm manzaralar, bana anlatılsa zor inanırdım... Adapazarı-Düzce karayolu tam ortadan ikiye ayrılmıştı. Ancak geçiş önceliği olan ve belirli tonajda ki araçlara polis kontrolünde müsaade vardı.

Düzce’ye vardığımızda depremin en acımasız yıkımına şahit olduk: altı katlı bir apartman tabiri caizse; tek kata dönüşmüş, yerin dibine batmıştı.

Beş katı yerin dibine batan apartmandan canlı-cansız insanları çıkarmaya çalışan kurtarıcıların nasıl ‘insanüstü’ bir güçle çalıştıklarını canlı yaşadım. Hemen yakınında, cami üzerine yıkılan bir minarenin görüntüsü ve cami avizesinin asılı kalan gövdesinin sallantısı, aradan geçen yaklaşık 23 yıla rağmen hala gözlerimin önündedir.

Dökülen kanlar, gözyaşları ile beraber haykıran, toprakları tırmalayan insanları, küçük çocukları gördüm. Hele-hele annesinin, babasının, ablasının ve hatta ölen kedisinin cansız bedenine sarılan çocukları gördüğümde gözyaşlarım kendiliğinden aktı.

Allah düşmanıma dahi böyle acılar yaşatmasın!...

Ve şimdi televizyonlarda gördüğümüz, Ukrayna’da ki savaş manzaraları...

Depremlerde gördüğümüz manzaraların aynısı...

Haftalardır süren kanlı savaşın mağdurları çocuklar ve kadınlar şimdi Almanya’dalar. Alman Kızılhaç (Kızılay benzeri) örgütünün konteynerlerinde yaşayan bu insanların acılarını ‘birazcık’ hafifletmek amacıyla kurulan bu toplu konutlar da gönüllü çalışanlar, (bende gönüllü olarak vazife yapıyorum) tüm gayretlerimizle uğraş veriyoruz.

Bugün, 3 çocuğu ile konteyner de yaşayan bir annenin kocası ile görüntülü konuşmasına şahit oldum. Konuşmalarını anlamadım ancak; 8 yaşında ve 5 yaşındaki çocukların ardından, henüz 2 yaşındaki Lidya’nın babasına gönderdiği sevgi, özlem dolu öpücüğü içimi sızlattı...

“ALLAH, BU ACILARI YAŞATANLARI, SEBEP OLANLARI, DAHA BETER ACILARLA KIVRANDIRSIN!!!”

Savaşın her türlüsüne Hayır diyenlere,

Saygılarımla

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve aydinyeniufuk.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.