Yıl 1949, yer İstanbul Büyük Kulüp(Kadıköy-Çiftehavuzlar)…
Bir toplantıda, davetliler alkışlarla Bedri Rahmi Eyüboğlu’ndan bir şiir okumasını isterler.
Eyüboğlu ayağa kalkar, üç sene önce yazdığı ve çok tutulan şiiri ‚Karadut’u okumaya başlar;
’’Karadutum, çatal karam, çingenem
Daha nem olacaktın bir tanem
Gülen ayvam, ağlayan narımsın
Kadınım, kısrağım, karımsın…’’
Eyüboğlu, şiirini okurken gözlerinden yaşlar süzülmeye başlar.
Salondakiler şairin aşk hikayesini bildiklerinden neden ağladığını anlarlar… tabii şairin yanında oturan karısı Eren Eyüboğlu(Ernestine Letoni) herkesten önce anlamıştır kocasının neden ağladığını…
Çünkü, Bedri Rahmi, şiirinde ki; ’’kısrağım, karımsın’’ dediği kadın, yanında oturan kendi karısı değildir.
HÜZÜNLE BİTEN AŞK HİKAYESİ…
Bedri Rahmi, üç yıl önce başka bir kadın için yazmıştı bu şiiri; Mari Gerekmezyan için. ((Mari, 1913-1947 yılları arasında İstanbul’da yaşadı. Ermeni asıllıydı. Türk vatandaşı olan Mari Gerekmezyan, Türkiye’nin ilk kadın heykeltraşı ünvanına sahiptir. 1947 yılında ölene kadar Bedri Rahmi’nin sevgilisiydi.))
Mari, Eyüboğlu’nun asistanlık yaptığı İstanbul Güzel Sanatlar Akademisinin heykel bölümüne öğrenci olarak gelmişti ve şairin kalbine(kendi tabiri ile); ’Kara saplı bıçak’ gibi saplanmıştı...
Bedri Rahmi-Mari aşkını bütün İstanbul biliyordu artık.
Eşi Eren Eyüboğlu ise, eşinin tekrar evine ve çocuğuna dönmesini bekliyordu sabırla...
(Karadut)Mari, 1946 yılında menenjit-tüberküloz mikrobu kaptı. İyileşebilmesi için ‚antibiyotik’ alması gerekliydi. Savaş yeni bitmişti. İlaçlar karaborsa ve ateş pahası idi. Bedri Rahmi, kendinden iki yaş küçük olan sevgilisine ilaç alabilmek için tablolarını satmaya başladı. Ancak bu çabalarıda yetmedi.
Ve Mari Gerekmezyan, 34 yaşında gözlerini yumdu. Yıkılmıştı genç şair-ressam Bedri Rahmi…
Sevgilisinin tabutunu hiç bırakmadan mezara kadar elleriyle taşıdı.
Kendisini en çok teselli eden ise, onu sabırla bekleyen hayat arkadaşı, eşi Eren Eyüboğlu olmuştu.
Kendini içkiye verdi genç şair. Ve o günlerini şu satırlarla dile getirdi:
’’Türküler bitti, Halaylar durdu, Horonlar durdu(…)
Hüzün geldi baş köşeye kuruldu, Yoruldu yüreğim yoruldu.’’
KAN KUSTU, ’KIZILCIK SUYU’ DEDİ…
Zor bir dönemdi Eren için. Kendi acıları yanında kocasınında aşk acısı çektiğini biliyordu, dayanamadı ve oğluyla birlikte Paris’e, ailesinin yanına gitti. Ve oradan kendi acısınıda dile getiren bir mektup yazdı kocasına: ’’Canuşkam, kulüpte bir gece şiir okumuştun ya hani, hatırladın mı? Gözlerinden, birden yaşlar döküldüğünü görünce içimin karardığını hmiştim. Sesin nasıl titremişti?.. Sanki böğrüme kızgın bir ütü yapışmış gibi olmuştum o gece…
Senin seneler sonra bile olsa yanıp tutuştuğunu anlamıştım!
Bedrimin ruhuna, insanüstü bir gücün acıyıp, ona güç vermesi için dualar etmiştim Allah’a.
Ruhunun çektiği acıları Allah dindirsin. Allah sana resim yapma sevinci versin... ve bizim yanımızda(oğlumuzla birlikte) yaşamaktan mutluluk duymanı sağlasın. Karın Eren.’’
Bu dualar işe yaramış, Bedri Rahmi 11 yaşında ki oğlu ve eşine(geri) dönmüştü.
Ve, 1975 yılında Pankreas kanserinden ölene dek ailesiyle beraber oldular.
Öldüğü gün, cenazeden dönüşte karısı Eren 35 yaşında ki oğlunu karşısına oturttu ve aradan onca yıl geçmesine rağmen bu güne kadar ruhunu azapta bırakan şu sözleri itiraf etti;
’’ Babanı uğurladık… ama şunu bilmeni istiyorum ki, ona çok kırıldım. O kadınla yaşadığı ilişkiyi asla unutamadım. HİÇ BİR KADIN AŞAĞILANMAYI KABUL ETMEZ...
Buna katlandımsa bil ki, sadece senin hayatın kararmasın diyedir…’’
Kadın haklarına, en az kendi hakkına olduğu kadar saygı gösterenlere,
Saygılarımla.