Zihninde yer etmelidir şu hakikat her ferdin
Sebebi cehalettir cemiyette her derdin! (Hz. Mevlana)
ENTEL CAHİL...
Tarih 27 Ekim 1922... Türkiye'nin dört bir yanın da, 'Kurtuluş Savaşı'nın zaferi hala kutlanmakta. Atatürk 'Bursa zaferini' kutlamak için İstanbul'a gelen öğretmenlere hitaben
''... Akla uygun hiçbir nedene dayanmayan birtakım geleneklerin, inanışların korunmasında direnip duran ulusların ilerlemesi çok güç olur. Belki hiç olmaz. İlerlemek yolunda bağları ve koşulları aşamayan uluslar çağa uygun, akla uygun bir yaşam içinde olamazlar; genel yaşamda görüşü geniş olan uluslarin ellerine düşüp, onlara tutsak olmaktan kurtulamazlar.’’ (bugünler mi anımsatıyor ne?..)
Bu gerçeklerin ulusça iyi anlaşılması, sindirilmesi için her şeyden önce bilgisizliği gidermek gerekir. Bunun için; Öğretim programımızın, eğitim planlamalarının temel taşı, cahilliği gidermektir. Aksi halde yerimizde sayar, yabancı filozof ve düşünürleri örnek almaya devam ederiz.
’’YERİNDE DURAN BİRŞEY GERİYE GİDİYOR DEMEKTİR…'' (Prof. Dr. Macit Gökberk)
1980'li yıllarda Almanya'da Atom enerji santral sayılarının çoğaltılması, kurulu olanların da bakımları yapılacaktı.
Hatırladığım kadarı ile Kuzey Ren Vestfalya (NRW) eyalet şehri olan 'Hamm-Untrop'ta, bir reaktör kazası atlatılmış, olay tüm Almanya'da büyük yankı yaratmıştı… Çevreci grup, 'Green Peace'liler de olaya uzak kalmamış, geniş çaplı bir protesto ağı oluşturmuştu.
Bu protestolar döneminde yazılı ve görsel medya da boş durmamış, halkın düşüncelerini gazete ve televizyonlara taşımışlardı. Esprili bir gazeteci arkadaş bizim Türklerin yoğun yaşadıkları kent olan Köln(NRW)'de fabrika işçisi bir vatandaşımıza, Atom Enerjisi hakkında ne düşündüğünü sormuştu, vatandaşımızın cevabı ise günlerce gülümseme konusu olmuştu. Vatandaşımızın cevabı;
''…Valla sorunuzu tam anlamadım ama biz ceryanı prizden alıyoruz…''
Dedem 1880'li yıllarda Bağdat Medresesinden diploma almış, Türkiye'ye de 'Hoca' yetiştirme yetkisini kazanmış bir 'Molla' idi. Doğum yeri Aksaray'a(Niğde) dönerken kendisini yetiştiren, hocasının ısrarı ile evinde bir hafta misafir olmuş… Derin bilgiye sahip Kürt hoca, dedemin yola çıkacağı gün; "Evlat seni yetiştirdim. Senin huyunu, karakterini çok iyi biliyorum… karım bir süre önce öldü, bende yaşlandım, kızımı mutlu edeceğini düşünüyorum… gözümün nuru biricik kızımı sana eş olarak vermek, sağken sana emanet etmek istiyorum, al götür onu memleketine, Allah ikinizi de mesut etsin(dedem 30, babaannem ise 19 yqşında) ne dersin?" demiş ve babaannemi hiçbir karşılık beklemeden dedeme vermiş…
Dedem yıllar boyu sayısız değerli hocalar yetiştirmiş. Birlikte kardeşini ve babamıda...
Babam; Arapça, Farsça, Kürtçe ve Türkçe olmak üzere her dört dili de okur, yazar ve konuşurdu.
Anadolunun bir çok köylerinde hocalık ve (geçinebilmek adına) demircilk yaptı. Son olarak ta1957’de Aksaray'ın Taşpınar ilçesinde iki cami yaptırarak, 'Hocalık' dönemini noktaladı.
ATATÜRK OLMASAYDI…
Doksan yedi yaşında ölen babam, yaşamı boyunca her fırsatta ve her ortamda bir şeyi sevgi, saygı ve şükranla anlatırdı; ''…Eğer Atatürk olmasaydı biz bugün bu minarelerden ezan okuyamaz, bu camilerde dua edemezdik… değil bir İstiklal Marşımız, Bayrağımızın rengi bile başka olurdu…''
Ben; ''Türküm, doğruyum, çalışkanım…'' diyerek okula gittim. Andımızı gururla okudum. Tabii ki ayrı ırk ve soydan gelenlere marşı okumayanlarada saygı duyarak.
Türklüğümle her zaman gurur duydum... Her milletin kendi yurdu için duyduğu, duyabileceği gurur (kadar) gibi.
Fakat yaşamım boyunca bir soruyu hep sormuş ve cevap aramışımdır; ben, Türkiye'de değil de, başka bir ülkede dünyaya gelseydim, dilim, dinim, ne olur, Bayrağımın rengi ne olurdu acaba?..
Atatürk’ün kabrini kaç, Hitler’in mezarını kaç kişi ziyaret eder, ardından 'rahmet' okur hiç düşündünüz mü?.. ya yattıkları yerler?
Ulu Önder Atatürk'ün söylediği; 'Yurtta Barış, Dünyada Barış' ilkesine, inanan herkese,
Saygılarımla