Rıdvan Eşin
Esnaf Odaları Bidliği
Le Pain
Yaşar Çelebi
Köşe Yazarı
Yaşar Çelebi
 

Deprem, Yangın, Savaş...

Ne farkları var birbirlerinden? Aradan. 21 yıl geçti Her 17 Ağustos'ta deprem ardından gittiğim ve 4 ay kaldığım Yalova Zübeyde Hanım İlkokulu gelir aklıma... Bir de ‘karakeçi’ Veli Göçer... 20 bin insanın ölümünden, binaların yıkılmasından, binlercesinin sakat kalmalarından sorumlu Veli Göçer (!) Oysa onlarca karakeçi daha vardı, yüzlerce çocuğun ölümünden, binlerce çocuğun öksüz-yetim kalmasından sorumlu olan... Ölü sayısı resmi rakamlara göre 15 bin kabul edildi, Yalova, Gölcük, Adapazarı depremlerinde... O yıllar da daha emekli olmamıştım, çalışıyordum. Sabahlara kadar gözyaşı dökerek televizyon izliyorduk. (o yıllar da ‘YANDAŞ’ kanal olmadığından tüm kanallar deprem haberlerini kesintisiz veriyordu)  Bir sabah karar verdim... Deprem bölgelerinden Yalova’ya yardım getirecektim. Çalıştığım belediyeden (Duisburg Belediyesi) bir otobüs istedim. Cevap daha da sevindirici oldu; 5 minibüs ve 10 kişilik şöför ekibi veriyorlardı yanıma... Üstelik minibüsleri dolu vereceklerdi. Sabunundan bebek mamasına, giyeceğinden okul malzemesine kadar... deprem bölgesinde ki çocuklara destek ve yardımcı olmam için de bana 2 aylık da ücretli izin. (istersem 2 aylık ücretsiz izinde alabilecektim... aldım da) Yalova’ya geldiğimizde tarih 2 Eylül 1999'du. Ve yaşları 4 ile 10 arası olan yavrularımla orada, Zübeyde Hanım İlkokulu bahçesinde tanıştım; “Çilli, şair, gara gacı, çingene” gibi birbirlerine lakap takan yavrularımla... Ve yaklaşık 60 depremzede çocuğumla çadırlar da (3 çadır) geçirdiğimiz 4 ay... Dünyanın her tarafından gelen Arama-Kurtarma ekipleri sabahlara kadar fedakârca, yorulmadan çalışıyorlardı. Kurtarma ekiplerinin araç-gereçleri yanında en büyük yardımcıları köpeklerdi... beş yaşındaki çocuğun bile giremeyeceği yerlere giriyor, nefes alanları buluyor, havlayarak haber veriyorlardı. (Avusturyalı bir arama ekibi Gölcük'te yeni yavrulamış bir anne kedinin, yeri tırmalayan acılı miyavlamaları sayesinde, 5 kedi yavrusunu ve birbirlerine sarılmış baygın halde yatan bir anne ile iki çocuğunu da kurtarmışlardı.) UNUTAMADIĞIM BİR ANI... Beş minibüsle birlikte hedefimiz olan Yalova’ya gidiyoruz. Aramızda Alman şoförler de olduğu için arada sırada dinleniyoruz. Karpuz-kavun satan çadırların yanında mola için durduk. Ekip başı olarak misafirlerimize karpuz yedirmek istedim. Karpuz alırken yanıma 8-9 yaşlarında bir çocuk geldi. Arabanın üzerinde yazan yazıları merak etmiş... Araçların hepsinde aynı yazı vardı; TÜRKEİ HİLFE (Türkiye Yardımı).Çocuğa niçin geldiğimizi; Depremzede bebekler ve çocuklar için yardım malzemeleri götürdüğümüzü anlattım. Çocuk hiç-bir şey söylemeden geri döndü, koşarak uzaklaştı. Biz daha karpuzlarımızı keserken elinde iki koca torba ile geri döndü. Ve Bana; - Amca, bu karpuzları, kavunları da benim için o çocuklarla götürür müsünüz? Tercüme ettim, Almanlar dahil hepimizin gözleri doldu. Çocuğu öptüm, teşekkür ettik, karpuzlarımızı yiyemedik. Tekrar yola koyulduk... Ve tabii ki karpuzlarımızı depremzede çocuklarımızla birlikte Yalova Zübeyde Hanım İlköğretim Okulu bahçesinde kestik, içimiz kan ağlasa da beraberce yedik. Yaşadığımız yangın ve sel felaketlerinin yaralarını da tabii ki hep beraber, milletçe saracağız. Allah'tan ölülerimize rahmet, yaralılarımıza acil şifa diliyoruz, tüm arama-kurtarma ekiplerine, doktorlarımıza şükranlarımızı sunuyoruz... Yangın ve sel felaketlerine sebep olan, onlarca insanın ölümüne, yaralanmasına, ormanlarımızın yanmasına bir sürü canlının ölümüne sebep olan (kasıtlı ise) VATAN HAİNLERİNE ALLAH’TAN VİCDAN AZABI diliyoruz. Saygılarımla
Ekleme Tarihi: 17 Ağustos 2021 - Salı

Deprem, Yangın, Savaş...

Ne farkları var birbirlerinden?

Aradan. 21 yıl geçti

Her 17 Ağustos'ta deprem ardından gittiğim ve 4 ay kaldığım Yalova Zübeyde Hanım İlkokulu gelir aklıma...

Bir de ‘karakeçi’ Veli Göçer...

20 bin insanın ölümünden, binaların yıkılmasından, binlercesinin sakat kalmalarından sorumlu Veli Göçer (!)

Oysa onlarca karakeçi daha vardı, yüzlerce çocuğun ölümünden, binlerce çocuğun öksüz-yetim kalmasından sorumlu olan...

Ölü sayısı resmi rakamlara göre 15 bin kabul edildi, Yalova, Gölcük, Adapazarı depremlerinde...

O yıllar da daha emekli olmamıştım, çalışıyordum. Sabahlara kadar gözyaşı dökerek televizyon izliyorduk. (o yıllar da ‘YANDAŞ’ kanal olmadığından tüm kanallar deprem haberlerini kesintisiz veriyordu) 

Bir sabah karar verdim... Deprem bölgelerinden Yalova’ya yardım getirecektim. Çalıştığım belediyeden (Duisburg Belediyesi) bir otobüs istedim.

Cevap daha da sevindirici oldu; 5 minibüs ve 10 kişilik şöför ekibi veriyorlardı yanıma... Üstelik minibüsleri dolu vereceklerdi. Sabunundan bebek mamasına, giyeceğinden okul malzemesine kadar... deprem bölgesinde ki çocuklara destek ve yardımcı olmam için de bana 2 aylık da ücretli izin. (istersem 2 aylık ücretsiz izinde alabilecektim... aldım da)

Yalova’ya geldiğimizde tarih 2 Eylül 1999'du.

Ve yaşları 4 ile 10 arası olan yavrularımla orada, Zübeyde Hanım İlkokulu bahçesinde tanıştım;

“Çilli, şair, gara gacı, çingene” gibi birbirlerine lakap takan yavrularımla...

Ve yaklaşık 60 depremzede çocuğumla çadırlar da (3 çadır) geçirdiğimiz 4 ay...

Dünyanın her tarafından gelen Arama-Kurtarma ekipleri sabahlara kadar fedakârca, yorulmadan çalışıyorlardı.

Kurtarma ekiplerinin araç-gereçleri yanında en büyük yardımcıları köpeklerdi... beş yaşındaki çocuğun bile giremeyeceği yerlere giriyor, nefes alanları buluyor, havlayarak haber veriyorlardı. (Avusturyalı bir arama ekibi Gölcük'te yeni yavrulamış bir anne kedinin, yeri tırmalayan acılı miyavlamaları sayesinde, 5 kedi yavrusunu ve birbirlerine sarılmış baygın halde yatan bir anne ile iki çocuğunu da kurtarmışlardı.)

UNUTAMADIĞIM BİR ANI...

Beş minibüsle birlikte hedefimiz olan Yalova’ya gidiyoruz.

Aramızda Alman şoförler de olduğu için arada sırada dinleniyoruz.

Karpuz-kavun satan çadırların yanında mola için durduk.

Ekip başı olarak misafirlerimize karpuz yedirmek istedim. Karpuz alırken yanıma 8-9 yaşlarında bir çocuk geldi. Arabanın üzerinde yazan yazıları merak etmiş... Araçların hepsinde aynı yazı vardı; TÜRKEİ HİLFE (Türkiye Yardımı).Çocuğa niçin geldiğimizi; Depremzede bebekler ve çocuklar için yardım malzemeleri götürdüğümüzü anlattım. Çocuk hiç-bir şey söylemeden geri döndü, koşarak uzaklaştı. Biz daha karpuzlarımızı keserken elinde iki koca torba ile geri döndü. Ve Bana;

- Amca, bu karpuzları, kavunları da benim için o çocuklarla götürür müsünüz?

Tercüme ettim, Almanlar dahil hepimizin gözleri doldu. Çocuğu öptüm, teşekkür ettik, karpuzlarımızı yiyemedik. Tekrar yola koyulduk...

Ve tabii ki karpuzlarımızı depremzede çocuklarımızla birlikte Yalova Zübeyde Hanım İlköğretim Okulu bahçesinde kestik, içimiz kan ağlasa da beraberce yedik.

Yaşadığımız yangın ve sel felaketlerinin yaralarını da tabii ki hep beraber, milletçe saracağız.

Allah'tan ölülerimize rahmet, yaralılarımıza acil şifa diliyoruz, tüm arama-kurtarma ekiplerine, doktorlarımıza şükranlarımızı sunuyoruz... Yangın ve sel felaketlerine sebep olan, onlarca insanın ölümüne, yaralanmasına, ormanlarımızın yanmasına bir sürü canlının ölümüne sebep olan (kasıtlı ise) VATAN HAİNLERİNE ALLAH’TAN VİCDAN AZABI diliyoruz.

Saygılarımla

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve aydinyeniufuk.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.