Geçen hafta bir gazetede okudum; ’25 yaşındaki öğretmen öğrencilerine ders vermek için katır üzerinde hergün 13 km yol gidiyor’ diye.
Daha 25 yaşında olan bu genç öğretmen, tek odalı konteyner sınıfında 21 çocuğu tek derslikte yarınlara hazırlamaya çalışıyor... Yağmur, soğuk, kar demeden, belki de kütür-kütür öksürerek...
Sene 2005... Didim Çocuklar Ağlamasın Derneğimizi(ÇAD) yeni kurduk.
Bingöl-Karlıova’da deprem olmuştu. Didim Kaymakamı Ali Çetin (Kulakları çınlasın)"- Yaşar bey deprem bölgesine gider misiniz? Ben bölge Kaymakamı, Jandarma Komutanı ile görüşür, size orada gerekli yardımları sağlarım... Siz kendi imkânlarınızla gidebilir misiniz?".
Teklifi kabul ettim. Konuyu yönetimde ki arkadaşlarla konuştuk, kararı aldık. Bir sponsor bulup, alabileceğimiz yardımı alacağız, yetersiz olursa üzerini ben cebimden karşılayacağım. Sponsor bulduk. Otel parası kendi cebimden olmak üzere, Türk Hava Yollarının sponsorluğu ile Diyarbakır’a, oradanda otobüsle Karlıova’ya gittim. Beş gün kaldım orada.
Bu benim ilk doğu(Güneydoğu) seyahatimdi. Karlıova Kaymakamı, Jandarma Komutanı oradaki Ulaşım ve Emniyetim için gereken yardımları sağladılar.
Kaldığım 5 gün içerisinde bazı olkulları ziyaret ettim. Okul... tek odalı okul!. Bir’den Beşinci sınıfa kadar talebelerin birarada ders yaptığı, toplamda 22 öğrencinin tezek yakarak ısındığı, kapısı olan fakat kırık camları nylonla bantlanmış bir oda(sınıf)...
Öğrenciler birbirinden zeki, öğrenme isteği ile tutuşan ateş parçaları... Başlarında zorluk ve kısıtlı imkanlarla eğitim veren, maaşını zamanında alamayan, genç bir öğretmen Hüseyin Y.
Hüseyin öğretmen, İlçe Milli Eğitim Müdürünün, İlçe Kaymakamından aldığı emir ile beni Kargalı ve Yoncalı İ.Ö. Okuluna (askeri bir araçla) götürdüler. Araç köyün yol ayırımına kadar gidebiliyor... 70 santim karla kaplıyolun geri kalan 800 metresiniçamur’a, kar’a, su’ya bata-çıka yürüdük. Hüseyin öğretmen bir-kaç kez; ’’- Abi seni sırtıma alayım, çok ıslandın...’’ dediysede kabul etmedim.
Hüseyin öğretmen gibi, alışık adımlarla çocukların hergün yaşadıkları zorlukları görerek yaşayarak yürüdüm. En azından; burada yaşayan vatandaşların, bu çocukların nasıl şartlar altında yaşam mücadelesi verdiklerini (hastaların, yaşlıların, hamilelerin), durumlarınıdaha iyi anlıyordum. (1957 de yalınayak gittiğim ilkokul günlerimi hatırladım).
Öğretmen; ’’- Abi ilk ikidersimiz müzik, buyur sınıf senin...’’ dedi. Böyle bir teklif beklemiyordum. Çok mutlu oldum. Hep beraber; Atatürk’ten konuştuk, Türkçe, Kürtçe şarkılar, şiirler söyledik, oyunlar oynadık. Fıkralar anlattık.Ben çocuklardan daha çok mutluydum o gün...
Çocuklardan kucaklaşarak, ağlaşarak ayrıldık. Kapıdan çıkarken 12 yaşında ki Sedef elime yırtık bir defter sayfası verdi. Aşağıdaki satırlar Sedef’in yırttığı defter sayfasına yazdığı, barışa özlem dolu şiiri. Şimdilerde 24 yaşında olan bu yavrumu alnından tekrar-tekrar öpüyorum(Bu satırları okuyamasa da)...
ANLAT ÖĞRETMENİM..
Anlat Öğretmenim, Bana aç kalemini çıkar kağıdını
Yazılı var deme bana…Bana birşey söyle öğretmenim
Bana geleceğimi anlat, Ülkemi anlat
Bana dünyayı anlat öğretmenim…Bir Dünya anlat ki
Semalarında barış güvercinleri uçsun. Barış içerisinde yaşasın insanlar
Bana bir Dünya anlatki
Savaşlar olmasın, ölmesin insanlar. En ağır işler de çalışmasın çocuklar
Bana sevgi kardeşliği anlat öğretmenim, Anlatki herkes mutlu olsun
Anlat, anlatöğretmenim…Çünkübileceğimiz,Çünküöğreneceğimiz,Çünküanlatacağımız
Daha çok şey var öğretmenim.(Sedef A., YoncalıKöyü 4-A)
Sedef’lerimizin çağrılarına kulak ve değer verenlere,
Saygılarımla...