Yurt dışında yaşayan bir öğretmenin düşünceleri gerçekten farklı bir paradoks yaratmış. Dilerseniz hep birlikte sorgulayalım.
Öğrencilerimiz hayatlarının nereden baksanız on üç yılını KOLEJ eğitiminde geçiriyor. Bu onların gerçek dünyası. Öğrencilerimizin bizimle geçirdikleri zaman gerçek. Deneyimleri; sevinçleri, üzüntüleri, öğrenmeleri, ilişkileri; bunların hepsi gerçek. Biz bu ifadeyi ne kadar iyi niyetle kullanıyorsak olalım, bunu söylediğimiz anda öğrencilerimiz hayatını hafife almış oluyoruz. Onların okuldaki hayatları, yetişkinlerin okul dışındaki hayatlarından daha az gerçek değil. (Yetişkin hayatımın tamamını, yani neredeyse kırk yılımı K12 okullarında öğretmenlik yaparak geçirdiğim düşünülecek olursa, bu hayat bana da fazlasıyla gerçek görünüyor.)
Bu ifade genel olarak iki şekilde kullanılıyor. Bazen, öğrencilere “gerçek dünyadaki” hayatın çok daha zor olduğunu, okulda oldukları için ne kadar şanslı olduklarını hatırlatmaya yarıyor. Bazen de, kendi davranışlarımızı haklı çıkarmamızı sağlıyor; “buna alışsan iyi olur çünkü gerçek dünyada…” diye başlıyoruz söze. Bu iki kullanım da gerçekten iyi niyetli olabilir ama nihayetinde ikisi de son derece manipülatif. Yaptığımız şeyi açıklayacak iyi bir sebebimiz olmadığı (ya da en azından, iyi bir sebep ifade etmek için uzun uzun düşünmek istemediğimiz) için böyle söylüyoruz. “Gerçek dünyada…” ifadesi aslında bir öğrencimizin sorusuna gerçekten cevap vermek istemediğimizde destek aldığımız bir payanda vazifesi görüyor.
Böyle söylediğimizde, kişisel sorumluğumuzdan da sıyrılmış oluyoruz. Peki, neden okulda ve “gerçek dünyada” (okul dışında) farklı davranıyoruz? Bunun iyi bir açıklaması var mı, yoksa yok mu? Okulda daha “hoşgörülü” olmayı seçtiğimizde bunun iyi bir gerekçesi vardır. Okulda da dışarıdaki gibi davranırsak, bunun da iyi bir gerekçesi vardır. Ne var ki, okuldaki “gerçek olmayan” dünyayı kendimizin yarattığını hep unutuyoruz. Yani, aslında “okuldaki” dünya farklıysa, günahıyla sevabıyla bizim eserimizdir.
Bu yazıyı yazarken, gerçek dünyayla okulun ayrı olduğunu savunanları anlamaya çalıştım ve bir süre sonra gerçekten de yanılıyor olabileceğimi fark ettim çünkü “gerçek dünya” şöyle bir yerdi:
Gerçek dünyada insanlar 59 dakika edebiyat üzerine konuştuktan sonra bir zilin çalmasıyla birlikte 59 dakika matematik çalışmaz ve tekrar zil çalınca 59 dakika dünya tarihi üzerine düşüncelere dalmazlar.
Gerçek dünyada insanlar tuvalete gitmek için izin istemezler.
Gerçek dünyada insanların çalışırken genellikle bir şeyler yiyip içebilirler.
Gerçek dünyada, bir şey unuttuysanız gidip alabilirsiniz.
Gerçek dünyada insanlar genellikle birbirlerine isimleriyle hitap ederler.
Gerçek dünyada elbette teslim tarihleri vardır ama bunlar genellikle çok zorlu ve kısa süreler değildir, kişiler keyfekeder olmayan bu tarihleri kendileri belirlerler.
Gerçek dünyada insanlar birlikte çalışmaya, işbirliği yapmaya, fikir alışverişi yapmaya, işleri paylaşmaya, birbirlerinin güçlü yanlarından destek alırlar.
Gerçek dünyada insanlara hesap makinesi, internet, kitaplar ya da başka insanlar gibi ellerindeki bütün kaynakları kullanmaları için izin verilir, hatta bunun için yüreklendirilirler.
Gerçek dünyada bizi değerlendiren insanlar vardır elbette ama asıl önemli olan günden güne nasıl geliştiğimizi kendimizin görüp değerlendirmesidir.
Gerçek dünyada yapmak istemediğimiz şeyleri yapmak zorunda kalırız ama genellikle bunları yapmamızı gerektiren işlere kendimiz gireriz.
Gerçek dünyada ne okuyacağımızı kendimiz seçeriz.
Gerçek dünyada bir doğru üç yanlış cevaba pek rastlanmaz.
Gerçek dünyada yüzdelerle ya da geçti/kaldı kıstaslarıyla değerlendirilmezsiniz. Geçti/kaldı durumu varsa bile istediğiniz kadar yeniden deneyebilirsiniz.
Diğerleri haklı gibi görünüyor, okul gerçekten de gerçek dünyaya benzemiyor. Ne dersiniz, bu kimin hatası sizce?