İnsanlar olarak her zaman içimizde olan bir güdü vardır, buda merak duygusudur. Her zaman araştırır ve merak ederiz. Akıl sayesinde hep bir koşuşturmaca içinde oluruz.
Bilim adamları için para pul önemli değildir. Önemli olan merak etme güdüsüdür.
Thomas Edison merak etmese idi, Graham Bell aramasa idi, Bill Gates teşvik etmese idi, dünyanın hali nice olurdu…
Felsefeciler olmasa idi, bugün aradığımız, peşinden koştuğumuz özgürlük, demokrasi, insan hakları gibi kavramları hayal dahi edemezdik.
Gariptir; aynı insanoğlu güzeli ve estetiği de arar. Bestekârlar, şairler, romancılar, ressamlar, heykeltıraşlar, hattatlar, tezhip sanatçıları v.b. bir ömrü hep ‘güzel’i arayarak geçirirler.
Hayatta hepimizin arkasından koşturduğu bir kavram vardır. Bugünlerde daha çok ihtiyacımız olan sanırım tek bir kavram var:
Huzur!
Bunun içinde önce kendi iç huzurumuzu kontrol altına almamız gerek.
Bir fırsat gördüğünüzde onun peşinden gidin. Kendinizi korkunun ya da bilinmezliğin rehinesi yaparak, tutmayın. Değişim özgürleştirici olabilir ve onu kucaklamayı seçtiğinizde olabileceğiniz en iyi insan olmaya hazırsınız demektir.
İçimizdeki huzur herkes tarafından hissedildiğinde savaşlara son verir, çatışmaları yok eder, adaletsizliği önler ve dünyayı cennete çevirir. Başka bir formül ne gereklidir ne de vardır.
Dünya barışı bireyseldir, ihtiyacımız olan olayları değiştirmek değil, bilincimizi değiştirmektir.
Zaman zaman bu sözleri mırıldanmakta sıkıntı yok;
“Bir tatlı huzur almaya geldim Kalamış’tan!”