Kent konseyi, merkezi yönetimin, yerel yönetimin, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının ve sivil toplumun ortaklık anlayışıyla, hemşerilik bilincinin geliştirilmesi, kentin hak ve hukukunun korunması ve katılımcı demokrasiyi esas alan bir oluşumdur.
Eski Yunan’dan beri vatandaş olmanın tek ölçüsü, vatandaşın kamusal işlem ve eylemlere katılabilmesi ve söz sahibi olabilmesidir. Buyruk alan ve kayıtsız şartsız buyruklara uyan bireyler demokratik anlamda vatandaş tanımı içine dâhil edilmemektedir. Çünkü demokrasi, her şeyden önce monolog olmayıp, bir diyalogdur. Bu diyalogun yerel yönetimlerde sağlıklı bir biçimde işleyebilmesi için kentin demokratik bir anlayışla yönetilmesi gerekir. Demokratik kent yönetimi anlayışı, kentte yaşamlarını sürdürenlerin kamusal politikaların oluşturulması, uygulanması, planlanması ve bütçe gibi süreçlerin tümüne katılmalarını ifade etmektedir
Kent konseyi, başta kent hakkı konusunda olmak üzere oluşturdukları görüşleri, belediye meclisi tarafından dikkate alınmadığı durumlarda, kamuoyu oluşturmalı, bilimsel toplantılar yapmalı ve halkı bilgilendirmelidir. Kent konseyi, kent, kent hakkı, kent kimliği ve hemşehrilik bilincinin geliştirilmesi konularında kent sakinlerine, seminer, panel, kurs ve diğer toplantılar düzenleyerek onları bilinçlendirmelidir. Bilinçlenen ve aktif katılımcı konuma gelen kent sakini, kentin hak ve hukukunun korunması konusunda kent yönetimini sorgulamaya ve denetlemeye başlayabilecektir.
Kent konseylerinin işlevleri üzerine iktisadi bilimler dergisinden aldığım bazı bölümleri geçtiğimiz yazılarımda da paylaşmıştım.
Belediyeler sosyal ve kültürel sorunların çözümünde anahtar rol oynayacak kent konseyini güçlendirmek durumundadır.
Platon;
Ya hükümdarlar filozof ya filozoflar hükümdar olmalıdır; böyle olmazsa devlet ve insanlık için mutluluk beklenemez. Yöneten, kendi işine geleni değil, yönettiği halkın yararını gözetmeli ve onun işine geleni yapmalıdır”
Ünlü alman şairi Goethe: "Çözümünde görev almayanlar, sorunun bir parçası olurlar." sözü bize herkesin kendine düşeni yapması gerektiğini vurgulamaktadır. Bu nedenle eğitimde görev alması gerekli olan yerel yönetimler, vakıflar, dernekler ve sendikalar bu işlemlerini yerine getiremediklerinden bugün eğitim sisteminin bir sorunu olmuşlardır.