Eski zamanlarda kralın birisi yolun ortasına bir kaya parçası koyar. Daha sonra kendini bir yerde gizleyerek kimsenin kayayı yoldan çıkarıp çıkarmayacağını izler. Kralın en zengin tüccarları ve sarayından bazıları gelirler ama kayaya dokunmazlar.
Birçok kişi yolları açık tutmadığı için krala söylenirler. Hiçbiri taşı yoldan çıkarmakla ilgili bir şey yapmaz. Daha sonra köylünün biri taşa denk gelir. Sırtındaki yükü bir kenara bırakarak kayayı ittirmeye çalışır. İlk başında başaramaz ama birkaç denemeden sonra başarılı olur.
Köylü geride bıraktığı yükünü alıp geri döndükten sonra kayanın bulunduğu yolda bir çanta olduğunu fark eder. Çantada birçok altın ve kraldan bir not vardır. Notta altının kayayı yoldan çıkaran kişi için olduğu yazılıydı.
* * * * * *
"Bir fırıncıya bir kilo tereyağı satan bir çiftçi vardır. Bir gün fırıncı, doğru miktarı alıp almadığını görmek için tereyağını tartmaya karar verir. Elde ettiği sonuç karşısında son derece öfkelidir. Hemen bir çırpıda çiftçiyi mahkemeye verir.
Hakim çiftçiye tereyağını tartmak için herhangi bir şey kullanıp kullanmadığını sorar. Çiftçi, “Hakimim, ben ilkel biriyim. Herhangi bir şey kullanmıyorum ama bir teraziye sahibim” der. Hakim, “O zaman tereyağını nasıl tartıyorsun?” diye sorar.
Çiftçi kendinden emin bir şekilde şöyle der: “Hakimim, fırıncı benden tereyağı almaya başlamadan önce ben ondan bir kilo ekmek alırdım. Fırıncı her gün bana ekmeği getirdiğinde onu teraziye koyarım ve aynı ağırlıkta tereyağı veririm. Eğer burada suçlanması gereken biri varsa, o fırıncıdır.”
Kıssadan Hisseye: Hayatta ne verirsen karşılığında onu alırsın.