J. M. Albertini’nin ‘Azgelişmişliğin Mekanizması’ adlı eserinden aynen aktarılmıştır."...’Kültürsüzleşme’ bir grubun, diğer bir kültürle ilişkisi sonucu, kendi kültürünü değiştirmesi; hatta bütünüyle kaybetmesi olayıdır. Azgelişmiş ülkelerin şehir ekonomileri, hayat biçimleri bakımından, ülkenin geri kalan kısmına yabancıdırlar. Batılılar, film, reklamcılık, eğitim ve yabancıların varlığı yoluyla; şehir halkı üzerinde, egemenlik kurarlar. Şehir, geniş ölçüde ‘kültürsüzleşmiş’ bir toplumdur..." "...sömürücü (emperyalist) yerli halkın, metropoldeki sömürgeci (emperyalist) halka benzemesi amacıyla, eski anlayış ve kuruluşlara, yeni bir biçim vermeye çalışır; ama yerlileri, aşağı bir düzeyde tutarak, tam bir benzerlikten kaçınır.
Bu politika, iki temel ‘ırkçı’ düşünce üzerine kurulmuştur; bu düşüncelere göre 1) Hiçbir insan için, bir Avrupalıya benzemekten daha güzel bir şey olamayacağı için; Afrika, Asya ve Latin Amerika halkına, Batı Uygarlığı aktarılmalıdır. 2) Hiçbir uygarlık Avrupa uygarlığından üstün değildir. Bu arada yerlinin daima aşağılık bir varlık olduğuna, hiçbir zaman düzelmeyeceğine inanılmaktadır..."
"...ekonomik ve politik egemenliğin ötesinde, sömürgecilik, III. Dünya halkının kişiliğini derinliğine hedef alan, geniş bir beyin yıkama kalkışımı olmaktadır. Sömürgeleşmiş ülke, sömürgeciyi (emperyalisti) taklit etmesine, inandırılmak istenmektedir. Sömürge halkının sanatı, felsefesi ve dini inkâr edilmekte; giderek, bu halkın kişiliği yok edilmektedir. Endüstri uygarlığı, azgelişmiş ülkelere, kendi değer ve karşıt değerlerini aktarmaktadır. Gerçekten de, bu değer ve karşıt değerler, çoğunlukla, zengin ülkelerin yönettiği; kitle haberleşme araçları (büyük basın, radyo, sinema, televizyon, reklamcılık) vasıtasıyla, iyice yayılmıştır..."
"...bu sosyo-kültürel darbe, şüphesiz III. Dünya ayaklanmasının, niçin her şeyden önce ‘milliyetçi’ bir ayaklanma olduğunu açıklayan olgudur. Egemenlik ve bağımsızlık haklarının aranması, şüphesiz bir kendi kendini kanıtlama, kişiliğini yeniden yaratma ve kendine yeniden kimlik kazandırma çabalarını ifade eder. Yine de III. Dünya ülkelerinde bir sarsıntı olmuştur. Bağımsızlık elde edildiği zaman bile, özellikle kültür alanında, sömürgecinin (emperyalistin) taklit edilmesi süregelir. Yönetim sistemi, eski metropollere göre (yani Batılı ülkelere göre) biçimlendiğinden, yeni koşullara uyma çabaları engellenir..."
"...Batılı tüketim modellerinin yarattığı gösteriş etkisiyle, reklamcılığın az buçuk bilinçli kurbanları olan ve endüstriyel toplum yararlarının, ‘Batılı’ hayat biçimleriyle karıştığı bir uygarlığa kavuşma tutkusu içinde bulunan, III. Dünya’nın ayrıcalıklı (seçkin) azınlıkları; çoğunluk, şımarık çocukların aşırılık ve gösterişçiliğiyle, gönüllü olarak ‘Amerikan hayat biçimini’ benimserler. Bu ülkelerde tergalden ‘Batılı’ giysisi, pamukluların ulusal yerini almıştır. Daha sonra aşçılar, Avrupa yemeklerini öğrenmek zorunda kalacaklardır..."
"...gelecekteki kadroların, ‘yabancı ülkeler’e yollanmalarına gelince, bu da söz konusu kadroların, anavatanlarında çözmeleri gereken sorunlarla uzlaşmayan bir eğitimden geçmelerine yol açar. Yabancı ülkelerde yetiştirilme, çoğunlukla, yararlı olmaktan çok, zararlıdır; bu sakıncalar, gelecekteki yüksek elemanların, çeşitli dış ülkelerde yetiştirilmesi halinde, daha da büyür.
Eğitimin çeşitliliği, çoğunluk, eylemde anlaşma ve uzlaşmayı engeller...’’ Kültürsüzleşme, kendi kültürünün uzağına düşmenin yanı sıra yabancılaşmayı da getirmekte midir? Ne dersiniz...
‘Başka devletler, neden bizim iyiliğimizi düşünsünler, bizim iyiliğimizi istesinler ki!’ Atatürk