Ferdi Tayfur’un herkesçe bilinen bu şarkısı günümüzde ne yazık ki şarkı sözü ve filmin ötesinde eylemlere dönüşmüş durumda.
Son dönemde basındaki içerik analizlerine baktığımızda eşini ya da sevgilisini öldürüp intihar eden kişileri görüyoruz. Boşanmak isteyen ama aşık olduğu kişi tarafından vurulanlar.
Bu trajik cinayetlerin öncesinde çok iyi anlaştıkları söylenen bireyler nasıl oluyor da bu noktaya geliyorlar.
Bu konuyla ilgili olarak Psikiyatrist Levent Tokuçoğlu’nun vurgusu çok önemlidir. Kişilik bozukluklarının temelinde sevgi ve nefret duygularının bütünleştirilmesindeki bir yetersizlik ve erken çocukluk dönemlerinde ki önemli yitimlere karşı gösterilen bir tepki vardır.
Erken çocukluk döneminde anne çocuk ilişkilerinin gereğinden fazla korumacı olması ya da tamamen bir boşluk içerisinde devam etmesi değişik rahatsızlıkların temelini oluşturur. Anne çocuğa baktıkça mutlu olur ama anne yoksa ve bakım gecikiyorsa beklemeye dayanamaz. Anne çocuğa siyah ve beyaz olarak görünür.
Yaş ilerledikçe bu tarz bir gelişim döneminden geçen kişiler yalnızlığa ve bırakıp gidilmeye tahammül edemezler. Yaşam çocukluk yıllarındaki gibi ya siyah ya beyazdır. Başka bir yaklaşımları da "ya hep ya hiç" yaklaşımıdır. Durum böyle olunca da ilişkilerde yüzeysellik ve derinlik yoksunluğu ortaya çıkar. Kişi karşısındakinin duygularını analiz edemez.
Kırılgan kişilik yapısı sonucunda da reddedilmeye karşı ciddi bir narsist kırılma oluşur. Paralelinde yoğun bir öç alma duygusu oluşur. Sonuç olaraktan son dönemde 3. sayfanın ötesine geçen manşetten verilen "sevdiği tarafından öldürülen" olaylar ortaya çıkar.
Psikanalizi en iyi anlatan yabancı hocalardan biri olarak görülen Akhtar'ın çocuk yetiştirilmesiyle ilgili olarak söylediği bir sözünü paylaşmak istiyorum:
"Çocuklar cennetten düşen yağmur damlalarıdır. Kimi bir Mercedes’in üzerine düşer, kimi bir çöplüğe. Kimi de göle, denize. En şanslıları göle ve denize düşenleridir."
"Hastalıklı Sevgilerden" uzak kalmanız dileği ile