Milli Eğitim Bakanlığının yaz tatili için ödev verilmemesi gerektiği açıklamasından sonra öğrencilerde haklı bir mutluluk yaşanıyor. Bu durumdan aileler ise memnun değil.
Bu yazımda ödevlere nasıl yaklaşılması ile ilgili uzman meslektaşlarımın yorumlarını da paylaşmak istiyorum.
Öncelikle ödev dendiğinde velilerin aklına çözülmesi gereken test sayısı, soru bankaları geliyor. Ardından da doğru yanlış ve puan hesabı. Öncelikle yapılması gereken ödevin ne için yapıldığına bakmaktır. Ödev bir öğrenmeye eşlik etmeli ve öğrenci tarafından da keyif alınmalıdır. Ödevler keşfetmeyi, araştırmayı sağladığı sürece faydalı olduğunu düşünüyorum.
Amerikalı ünlü psikoloji uzmanı Prof. Mihaly Csikszentmihalyi mutluluğun sırları üzerine bir çalışma yapıyor ve başarılı kişilerin neden sıkılmadan yıllarca aynı işi yaptığını görüntülüyor.
Yapılan işin zorluğu, o kişinin becerisinden bir ya da iki birim üstteyse, kişi oraya ulaşmak için çabalıyor. Bu süreçte keyif almaya başlıyor, Eğer Kişinin becerisi, o seviyeye ulaşınca, keyif alma süreci duruyor.
Ödevler de aynı şekildedir. Çok zor ve çok kolay ödevler amaca hizmet etmez.
ÖDEV ve ÖĞRENME
Özgür Bolat’ın vurguladığı gibi ödev ev içinde öncelikli kontrol edilmesi gereken bir olgu değildir.
Aile, ödevin, çocuğun seviyesine uygun olup olmadığına bakmalıdır. Uygun değilse, aile yardımcı olabilir ya da öğretmenle işbirliği yapabilir.
Ayrıca aile ödevin yapılmasıyla değil, çocuğun ödevle ne öğrendiğiyle ilgilenmelidir.
“Çocuğum ödevini yap!” demek tehlikelidir. Bunun yerine “Bu ödevle ne öğreniyorsun?” diye sorarak sürece dahil olmak, çocuğun ödeve olan ilgisini arttıracaktır.
Bu durumda çocuğu kontrol etmeye gerek kalmayacaktır. Doğası gereği öğrenme makinesi olan çocuk zaten ödevini zevkle yapacaktır.