“Herkesi bir zaman için aldatabilirsiniz, Bazı kişileri her zaman aldatabilirsiniz, Ama herkesi her zaman aldatamazsınız! Ben kimseyi hayatım boyunca aldatmadım!”
Efsane başkanımız Süleyman Seba’nın 5 Nisan doğum günüydü. Kendisini saygıyla anıyorum. Giriş cümlesinde yazdığım sözü belki de onun bu kadar çok sevilmesini ( en fanatik farklı takımların taraftarlarınca) açıklayan bir çıkış noktası olmuştur.
Günümüz liderleri, gerek siyaset gerekse de yaşam içindeki gruplarda özlenen bir duruştur Süleyman Seba’nın duruşu. Efendilik, saygı, dürüstlük…
Beşiktaş’ın Trabzon’dan şampiyon olarak dönerken uçakta Trabzonlular var diye şampiyonluk kutlamayan bir empatik yaklaşımdır Seba.
Bir şeyler yapmak istiyorsanız kimsenin adamı olmayın derdi, ahlaklı olmayı, birey olmayı öğretirdi
Üniversite yıllarımda Seba’nın tanımıyla şerefli ikinciliklerimizi alkışladık bize hep derdi “yıkmayın, masayı devirmeyin, kanunlara saygılı olun “ ve bu yüzden onu izleyenler akılcıdır, demokrattır
ANILAR
21 Eylül 1986 Ankaragücü-Beşiktaş maçında top hakeme çarpıp gol olmuş ve Beşiktaş mağlup olmuştu ve o sezon Beşiktaş 1 puan farkla şampiyonluğu kaçırmıştı. Yani o gol olmasa şampiyondu. Maçın hakemi Ahmet Akçay o maçtan sonra yaşadığı bir anıyı anlatıyor;
Süleyman Seba, maçtan sonra Ahmet Akçay'ı arıyor ve "hocam biz seni biliyoruz. Bu senin ve bizim yaşadığımız bir talihsizlik oldu. Bu aralar canını sıkarlar, bir kaç gün gazete falan okuma. Kendini de üzme" diyor. İşte Beşiktaşlılık duruşu…
FEYYAZDAN MEKTUP
"Ayda yılda bir gelirdi. Yeter de artardı bu geliş. Hepimizi karşısına alır, lafını ortaya söylerdi. Unutulmayacak sözler miydi yoksa onun sözleri mi unutulmazdı, anlamazdık. Sık değiştirmediği kahverengi ceketinin üst cebindeki mendili hep biz kirletirdik. Ya akan burnumuzu ya da kaçan gollerin ardında döktüğümüz gözyaşlarımızı silerdi o mendil. Çocuktuk işte... Ama büyük başkan bizi adam yerine koyar o şanlı formayı ısrarla bize giydirirdi. Adalelerimiz gözüksün diye kısa tuttuğumuz şortumuzu ve malzemeci Ahmet Abimizden "ne eeedecen" deyip verdiği tozlukları giyip, çivili kramponlarımızı da yandan bağladığımızda hakikaten koca adamlar gibi dururduk.
Aslında bizi adam yapan o formaydı. "Şeyini şey yaptınız" dediğinde biz neyi kastettiğini bilirdik. Lafını kısa keser, söylediğini de unutmazdı. Belki de hiçbir şeyi unutmadığı için unutulmaz olacak sayın Seba. Ekranı da pek sevmezdi. Ne önünü ne de arkasını. Onu yazmak o kadar zor ki... Niye ki bu çabam? Onu altın harflerle yazan tarihten daha iyi anlatamam ki... Ben, Metin-Ali'nin Feyyaz'ı, Rıza'nın ön direk takipçisi, Şifo'nun pas duvarı, Les Ferdinand'ın çapraz koşucusu, Samet abinin kibarı ben... Seni o aramıza giren herkesten çok seviyorum ve biliyorum ki sen de bu başına buyruk, inatçı evladını seviyorsun... Gitme büyük başkan sakın gitme... Çünkü ben sana gelemedim..."
Bu kadar güzel bir insana haksızlıkta yapılmadı değil.
“Ahmet Dursun Seba gitsin”
Ama kendisi yıllar öncesinde uyarmıştı aslında şu sözüyle;
“İnsanlarla yaşadım, insanı öğrendim. İnsanlarla yaşadım, insanlığı öğrendim. İnsanlarla yaşadım, İnsanlardan nankörlüğü gördüm. Dostlarım, dostlarım! Ama ben dostlarımdan çok korkarım.”
Huzur içinde uyu başkanım…