Rıdvan Eşin
Esnaf Odaları Bidliği
Le Pain
Süleyman Çokay
Köşe Yazarı
Süleyman Çokay
 

Doktor Kolsuz Agop

Doktor Kolsuz Agop’un Ders Alınacak Yaşam Öyküsü Günümüz gençleri kısa yoldan iş hayatına atılmayı, çok fazla zorluk çekmeden  yolları tamamlamayı düşünür. Hatta ailelerde çocuklarına kıyamaz, yaşı ne olursa olsun korumacı tavrı devam ettirir. Geçtğimiz günlerde vefat eden Cildiyeci Prof. Doktor Agop Kotoğyan’ın bize verdiği mesajları paylaşmak istedim. *Herşeye rağmen mücadele Yozgat’ın Akdağ Madeni İlçesinin Terzili Köyünde 1911 yılında dünyaya gelen Agop’un babası Kirkor Kotoğyan 1915 yılında, yani Anadolu’daki o büyük kaos döneminde henüz dört yaşındayken babasını kaybeder. Köyünü basan çeteler köydeki tüm erkekleri öldürünce küçük Kirkor’u annesi, madendeki mağaralara saklayarak kurtarabilir. Sonra da bir yakınlarının yanına sığınırlar. Olaylar yatışıp saldırılar durunca yanmış, yıkılmış köylerine dönerler. *Kader Küçük Agop, daha ilkokuldayken işe başlar. Okuldan mezun olduğu yıl çalıştığı gümüş atölyesinde, çok sıcak bir yaz günü, gümüş kalıpları plaka haline getirmek için kullanılan presin silindiri iş önlüğünün kolunu kapar. Sonra da elinin tamamı omuzuna kadar presin altında un ufak olur. Hastaneye götürüldüğünde doktorlar, ‘Bu çocuk yaşamaz’ derler. Ameliyat olur, günlerce komada kalır ve bir gün gözlerini açıp hayata yeniden merhaba der. Kaderin cilvesi, hayata yeniden tutunduğu yer yine Cerrahpaşa Hastanesi’dir. *İmkansız diye bir şey yoktur Bütün okul hayatı boyunca, yazları ve hafta sonları çalışmaya devam eder. Tahtakale’de işportacılık yapar, konfeksiyon atölyelerinde ilik makinelerinde çalışır. Eve katkı olsun diye çalışırken çok sevdiği kız kardeşleri Hripsima ve Maryam’a da küçük hediyeler almayı ihmal etmez. Ortaokulda başarılı olur ama esas başarıyı lise yıllarında gösterir. Her yıl okul birincisi olarak takdirlerle döner evine. Genç Agop basketbolu çok sever ama tek kollu olduğu için oynayamaz. ‘Ben de sahada top koştururum’ diyerek lisede futbola başlar. ‘Oynayamazsın’ diyenlere aldırmaz ve o devrin ünlü takımı Samatya Gençler Kulübü’nün kadrosuna girmeyi başarır. *Azim 1952’de geçirdiği kazadan önce çoğu kişi gibi sağ elini kullanan Doktor Kotoğyan kolunu kaybedince sol eliyle iş görebilmek için çok çalışır. En büyük zorluğu da üniversitedeyken çeker. Tek eliyle tüplerden şırıngaya ilaç çekmeyi, bu ilacı hastaya enjekte etmeyi öğrenmek için geceleri hastanede nöbete kalır, evde portakallara su şırınga eder. Dikiş atmayı öğrenmek içinse, evde ne kadar sökük ve yırtık varsa diker. İki yıl içinde tüm bu işleri kimseden yardım almadan tek başına yapıyor hale gelir. *Vatan sevgisi Almanya, Fransa, Kanada, Amerika... gibi birçok ülkenin üniversitesinden teklif alır Dr. Agop : ‘Burada kal, kürsünün başına geç’ derler ona. O ise bunların hepsini elinin tersiyle geri çevirir. ‘Ermeni olduğun için dedeni, fukara olduğun için kolunu kaybettiğin o ülkede ne işin var’ derler, gülüp geçer bunlara ve şöyle düşünür: ‘Evet doğrudur, ülkemde çok acı çektim. Sefaletin dibinde yaşadım. Doğrudur, dedemi, çocukluğumu, kolumu kaybettim. Ama yolumu kaybetmedim. Bu ülkede yaşayan milyonlarca insandan hiçbir zaman farklı olmadığımı düşündüm. Bu topraklarda yaşayan tüm insanları kardeşim olarak benimsedim. Bir ülkeyi sevmek demek, bu topraklarda geçirdiğin güzel ve iyi günleri sevmek demek değildir. İyi günde ve kötü günde burada olmak, vatanın yanında kalmak demektir yurt sevgisi. Değerli hocamızın annesinin kendisine yazdığı mektuptaki şu söz de beni çok etkiledi “Garip kuşun yuvasını yapan Allah, uçmak istediğini anlayınca sana kanat taktı.” Huzur içinde uyu büyük insan…
Ekleme Tarihi: 19 Şubat 2018 - Pazartesi

Doktor Kolsuz Agop

Doktor Kolsuz Agop’un Ders Alınacak Yaşam Öyküsü

Günümüz gençleri kısa yoldan iş hayatına atılmayı, çok fazla zorluk çekmeden  yolları tamamlamayı düşünür. Hatta ailelerde çocuklarına kıyamaz, yaşı ne olursa olsun korumacı tavrı devam ettirir.

Geçtğimiz günlerde vefat eden Cildiyeci Prof. Doktor Agop Kotoğyan’ın bize verdiği mesajları paylaşmak istedim.

*Herşeye rağmen mücadele

Yozgat’ın Akdağ Madeni İlçesinin Terzili Köyünde 1911 yılında dünyaya gelen Agop’un babası Kirkor Kotoğyan 1915 yılında, yani Anadolu’daki o büyük kaos döneminde henüz dört yaşındayken babasını kaybeder. Köyünü basan çeteler köydeki tüm erkekleri öldürünce küçük Kirkor’u annesi, madendeki mağaralara saklayarak kurtarabilir. Sonra da bir yakınlarının yanına sığınırlar. Olaylar yatışıp saldırılar durunca yanmış, yıkılmış köylerine dönerler.

*Kader

Küçük Agop, daha ilkokuldayken işe başlar. Okuldan mezun olduğu yıl çalıştığı gümüş atölyesinde, çok sıcak bir yaz günü, gümüş kalıpları plaka haline getirmek için kullanılan presin silindiri iş önlüğünün kolunu kapar. Sonra da elinin tamamı omuzuna kadar presin altında un ufak olur. Hastaneye götürüldüğünde doktorlar, ‘Bu çocuk yaşamaz’ derler. Ameliyat olur, günlerce komada kalır ve bir gün gözlerini açıp hayata yeniden merhaba der. Kaderin cilvesi, hayata yeniden tutunduğu yer yine Cerrahpaşa Hastanesi’dir.

*İmkansız diye bir şey yoktur

Bütün okul hayatı boyunca, yazları ve hafta sonları çalışmaya devam eder. Tahtakale’de işportacılık yapar, konfeksiyon atölyelerinde ilik makinelerinde çalışır. Eve katkı olsun diye çalışırken çok sevdiği kız kardeşleri Hripsima ve Maryam’a da küçük hediyeler almayı ihmal etmez. Ortaokulda başarılı olur ama esas başarıyı lise yıllarında gösterir. Her yıl okul birincisi olarak takdirlerle döner evine. Genç Agop basketbolu çok sever ama tek kollu olduğu için oynayamaz. ‘Ben de sahada top koştururum’ diyerek lisede futbola başlar. ‘Oynayamazsın’ diyenlere aldırmaz ve o devrin ünlü takımı Samatya Gençler Kulübü’nün kadrosuna girmeyi başarır.

*Azim

1952’de geçirdiği kazadan önce çoğu kişi gibi sağ elini kullanan Doktor Kotoğyan kolunu kaybedince sol eliyle iş görebilmek için çok çalışır. En büyük zorluğu da üniversitedeyken çeker. Tek eliyle tüplerden şırıngaya ilaç çekmeyi, bu ilacı hastaya enjekte etmeyi öğrenmek için geceleri hastanede nöbete kalır, evde portakallara su şırınga eder. Dikiş atmayı öğrenmek içinse, evde ne kadar sökük ve yırtık varsa diker. İki yıl içinde tüm bu işleri kimseden yardım almadan tek başına yapıyor hale gelir.

*Vatan sevgisi

Almanya, Fransa, Kanada, Amerika... gibi birçok ülkenin üniversitesinden teklif alır Dr. Agop : ‘Burada kal, kürsünün başına geç’ derler ona. O ise bunların hepsini elinin tersiyle geri çevirir. ‘Ermeni olduğun için dedeni, fukara olduğun için kolunu kaybettiğin o ülkede ne işin var’ derler, gülüp geçer bunlara ve şöyle düşünür: ‘Evet doğrudur, ülkemde çok acı çektim. Sefaletin dibinde yaşadım. Doğrudur, dedemi, çocukluğumu, kolumu kaybettim. Ama yolumu kaybetmedim. Bu ülkede yaşayan milyonlarca insandan hiçbir zaman farklı olmadığımı düşündüm. Bu topraklarda yaşayan tüm insanları kardeşim olarak benimsedim. Bir ülkeyi sevmek demek, bu topraklarda geçirdiğin güzel ve iyi günleri sevmek demek değildir. İyi günde ve kötü günde burada olmak, vatanın yanında kalmak demektir yurt sevgisi.

Değerli hocamızın annesinin kendisine yazdığı mektuptaki şu söz de beni çok etkiledi

“Garip kuşun yuvasını yapan Allah, uçmak istediğini anlayınca sana kanat taktı.”

Huzur içinde uyu büyük insan…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve aydinyeniufuk.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.