CHP kıtlık demektir CHP yokluk demektir. CHP ekmek karnesi demektir. CHP kuyruk demektir. CHP açlık demektir.
Günümüzde bir çok sağ görüşlü politikacıların sık sık dile getirdiği söylemlerdendir. Bunlarla okuyup araştırmayan, duyduğuna inanan, sorgulamayan bir çok yurttaşımızı kandırarak oylarını alırlar. Dahası da vardır bu söylemlerin. CHP camileri kapattı. CHP Kuran’ı yasakladı. CHP dinsiz partidir. Söylemleri de vardır. Kuşkusuz hiç birinin gerçeklerle ilgisi yoktur. Ama inanan da çoktur.
Gerçek nedir? Gerçekten bunlar doğru mudur? Neden böyle söylerler? Bu yazımızda buğday stoklarına el konulması ve ekmeğin karne ile dağıtılması konusunu açıklamak istiyorum.
Ülkemiz Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı’nda genç erkek nüfusun büyük bölümünü yitirmişti. Genç cumhuriyetimiz yetersiz insan kaynakları ile bağımsız bir ülke olarak toparlanmaya çalışıyordu. Bu koşullar yetmezmiş gibi
İkinci Dünya Savaşı patlamıştı.
Ülkenin başındaki Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ve diğer yöneticiler hepsi savaş görmüş kişilerdi. Savaşın kötülüğünü biliyorlardı.
Hemen hemen hepsi ülkemizin yeni bir savaşa girmesinin bize çok zarar vereceğini biliyorlardı.
Atatürk Yurtta barış, dünyada barış! demişti zaten. Atatürk’ün ölümünden bir yıl sonra Hatay barışçı politikalar sonucu bir kurşun atmadan ülkeye katılmıştı.
Yönetenler kesin olarak savaşın dışında kalma yanlısıydı.
Önce Almanlarla bir saldırmazlık antlaşması yaptılar. Sonra tarafsızlık politikasını yürütebilmek için gerekli önlemleri almaya başladılar. 1930’lu yıllarda çok bol olan buğday üretimimiz 1940 yılına gelindiğinde giderek azalmıştı. Bu günlerde hükümet Millî Koruma Yasası adında bir yasa çıkardı. Hükümet geniş yetkiler almıştı.
Üretimin azalmasında hava koşullarının etkisi vardı. Ama en çok ikinci kez askere alınan köylülerin üretim yapamamasının etkisi daha çoktu. Ordunun çoğu üretici olan köylülerden oluşuyordu. Ayrıca köylünün elindeki at, eşek, katır ve öküz gibi üretimde kullanılan hayvanlar da orduya alınmıştı. Üretimin azalmasında bu durum da etlikiliydi.1940 yılında üretimi artırmak, köylüyü üretime özendirmek için hububat fiyatlarına zam yapıldı. Çok yararı olmadı bu kararın.1941, 1942 yıllarında hububat üretimi iyice azalmıştı.
Savaşın kaç yıl süreceği belli değildi. Savaş süresince eldeki yiyeceklerle orduyu doyurmak ve halkı doyurmak gerekiyordu. Devlet 1942 yılı başlarında yiyecek stoklarına el koyma ve ekmeği karne ile dağıtma kararı aldı. Köylere, kasabalara ambar memurları atandı. Yiyecek stoklarına el konuldu. Köylülere yetecek kadar yiyecek zaman zaman ambarlar açılarak verildi.
Yalnız bazı silo görevlileri ve ambar memurlarının hataları yüzünden buğday ve tahıl stoklarının telef edildiği bir gerçektir. 1942 yılı 14 Ocak’ta İstanbul’da, 17 Ocak’ta Ankara’da ve 22 Ocak’ta İzmir’de karne uygulaması başlatıldı.
Çocuklara günlük 187.5 g, büyüklere 375 g., işçilere 750 g. ekmek verilecekti. Stoklar gittikçe azalıyordu. Bu nedenle büyüklere verilen günlük ekmek Nisan 1942 de 150 grama düşürüldü, Haziran 1942 de 300 grama çıkarıldı.Eylül 1944‘te 375 gram yapıldı. Ocak 1945 te yetişkinlere 450 grama çıkarıldı. 1946 yılında savaş bitince üretim arttı. Ekmekte karne uygulamasına son verildi.
Uygulama sırasında 800.000 nüfuslu İstanbul’da 1.200.000 ekmek karnesi dağıtılmıştır. Bir çok aile bir şekilde çok ekmek almanın yolunu bulmuştur. Bu nedenle gerekli yarar sağlanamamıştır. Dağıtıcı olarak belirlenen fırıncıların bir çoğu çok kazanmak için hileye başvurmuşlardır. Ekmeğin gramajını düşürmüşler, kararnameye göre ekmeğe katılacak buğday,çavdar ve arpa miktarları ile oynamışlardır.
Fırıncıların yeterli üretim yapamaması kuyruklar oluşmasına neden olmuştur.
Tatlı ve pastacılara buğday verilemiyordu. Bu durum fırıncılara karaborsa un satma fırsatı vermişti. Kurabiye, simit, pasta vb. fiatları çok artmıştı.
Kırsalda yaşayan insanlar ambar memurları tarafından kendilerine ayrılan gıdaları düzenli kullanamadılar, zamanından önce bitirdiler. Bir dahaki dağıtım zamanı gelene kadar sıkıntıya girdiler.
Millî Koruma Yasası uyarınca kurulan Koruma Mahkemeleri’nde 59 kişi yargılanmış ve ceza almışlardır. Bunların 49’u fırıncılardır.
Sonuçta sıkıntı çeken çok oldu. Ama ülkemizden kimsenin kılına zarar gelmedi. 2.5 milyon kişinin öldüğü bu savaştan hiç bir çocuk yetim kalmadan, hiç bir kadınımız dul kalmadan çıkmasını bildik. İzmir’de bir çocuk “ Paşam! Sen bizleri aç bıraktın.” dediğinde İnönü’nün verdiği yanıt ilginçtir. “ Belki aç bıraktım, ama öksüz bırakmadım.’
Çok partili döneme geçtiğimiz 1946 seçimlerinde başlamış karne, kuyruk, yokluk, açlık üzerinden oy devşirmek. Ne yazık ki halkımız okumadığı için etkili olmuştur. Sağ partiler yıllarca bu yalanlarla oy devşirmeyi sürdürdüler. Hâlâ da sürdürüyorlar. Sanki CHP halka zulüm için bu kararları almış gibi gösteriyorlar.
Oysa o günlerde kaç ülke vardır, savaşın dışında kalan? Türkiye ve bildiğim kadar İsviçre savaşın dışında kaldılar. Çok kolay değildi ülkeyi savaşın dışında tutmak.
Sovyetler’de Stalin boğazlarda hak istiyor, Kars, Ardahan yöresini istiyordu.
Türkiye’nin İkinci Dünya Savaşı’na katılması için gelen İngiliz Başbakanı Winston Churchill ile Cumhurbaşkanı İsmet İnönü 31. Ocak- 1.Şubat 1943’te Adana’da bir vagon içinde görüştüler. İsmet İnönü savaşın dışında kalmaya kararlıydı. Sonra Kahire’de
ABD Başkanı Theodore Roosewelt, İngiltere Başbakanı Churchill ve Cumhurbaşkanımız İsmet İnönü bir araya geldiler. ( 3. Aralık 1943) Türkiye’nin savaşa girmesi için uğraştılar. Bu hengamede hem ülkeyi savaşa sokmamak hem ülkemizin toprak bütünlüğünü korumak CHP yönetiminin büyük başarısıdır.
Tarafsız kalarak büyük başarıya imza atmış olan CHP yönetimi bu tür söylemleri hak etmiyor.
Güneş balçıkla sıvanmaz.