’’...Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli,
Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu!
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu...’’ (Yahya Kemal Beyatlı)
İnsanoğlunda savaş karşıtlığı düşüncesi güçlü olsaydı, hiçbir devlet, başka bir devletin inancına, kültürüne, toprağına, ırkına, rengine ve sanatına saldırma cesareti gösteremez, bu dörtlük de savaşlarda ölen insanlar ardından okunmazdı.
1898-1970 yılları arasında yaşayan tanınmış anti savaş yazarı Erich Maria Remarque, “Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok” isimli, savaş karşıtı romanında;
‘Düşünsene; Cephede savaş var... kimse cepheye gitmiyor'. ve ilave ediyor Remarque;
’Savaşlara katılan insanların bir kısmı bedenen, geri kalanlar ise ruhen ölürler. Sonuçta, savaşa katılan herkes ölür... KİMSE SAVAŞTAN SAĞ ÇIKAMAZ.
Aslında ‚’Savaş’ yaşamımızda hep vardı. Bombalar hep patladı. Şans eseri bir çocuk hayatını kaybetmedi ise; minik elleri ile gözyaşlarını silerek öksüz, yetim bırakıldı.
Savaş hep devam etti. İnsanlığımızı tüketerek... Filistin, Afganistan, Ermenistan, Azerbaycan, Bosna, Suriye, Irak, Libya... Büyük kentler taş yığını haline getirildi. Milyonlarca insan yerlerinden, yurtlarından edildi.
Bizler, savaşın direk etkisini görmediğimiz için hep duyarsız kaldık... kulak bile kabartmadık. Ancak televizyon ekranlarında insanlığımızdan utanacağımız görüntülerden sonra hop oturup, hop kalktık.
Atalarımız, ’Bana dokunmayan yılan bin yaşasın’ dediklerinde; canı istediğinde komşularına savaş açan, şehirleri yangın alanına çeviren... çocukların, kadınların, yaşlıların, hayvanların yaşamlarına son verenleri kast etmemişlerdi herhalde.
Adı, ırkı, rengi ne olursa olsun savaş yanlısı olan bu insanlara tek bir sıfat yakışır; Diktatör!