Rıdvan Eşin
Esnaf Odaları Bidliği
Le Pain
Salih Demir
Köşe Yazarı
Salih Demir
 

YARALARIMIZI KİM SARACAK

Yaralıyız aslında. Hepimiz çok yaralıyız. İşin garibi yaralayanlar da yaralı. “400 milletvekili savaşları” olarak anılacak içinde bulunduğumuz zaman, birbirimize güvenimizi, sevgimizi, itibarımızı, inancımızı en çok kaybettiğimiz zamandır. 7 Haziran seçimlerini içine sindiremeyen Saray’ın ve onun güdümündeki hükümetin, yaptığı hırsızlıkları, yolsuzlukları kapatma, saklama çabası toplumda telafisi güç yarılmalara ve yaralanmalara yol açtı. Şiddetten hoşlandı AKP. AKP’nin şiddetten başka yolu yok artık… PKK’nın silah bırakmasından ödü kopar AKP’nin. Çünkü yarattığı karanlıktan, yaptığı yolsuzluklardan, onca çaldıklarından şiddete sığınarak, saklanmaya çalışacaktır. Evet, başka yolu yok. Gelinen noktada demokrasiden ve demokratikleşmeden vebadan korkar gibi korkmaktadır. Yakacağı canlara, ateş düşüreceği evlere bel bağlamıştır adeta. Suruç olaylarında 32 gencin ölümü AKP’nin içinde bulunduğu durumdan kurtulmayı hedeflediği bir seçim startıdır… Zaten saraydan halka “400 milletvekili olsaydı böyle olmazdı” denmesi her şeyi açık ediyor. Ortada gizlenilen bir şey yok. 12 Eylül zalimleri bile sokağa çıkma yasağını akşam 7’’de başlatıp sabah 7’de kaldırırken AKP bunu Cizre’de 24 saat olarak uygulamaya soktu. 12 Eylül’de sokağa çıkmanın cezası 100 lira iken AKP’nin sokağa çıkma yasağı koyduğu yerlerde sokağa çıkmanın cezası ölüm oldu. Türk Kürt kardeşliği bir bakıma imkânsız hale geldi. Çok can yandı. Saray’ın seçim sonuçlarını sindiremeyip, erken seçim kararı alması ve bu seçimden kendisine 400 milletvekili sağlama isteği çok sayıda asker, çok sayıda polis ve çok sayıda sivil vatandaşın ölümüne sebep oldu. Birbirimize ve devlete karşı güven zedelenmesi yaşadık. Valiliklerin, hakim ve savcıların AKP bürosu gibi çalışması vicdanımızı incitti. Gazete ve televizyonların AKP’nin ve onun adalet yerine savaş ve ölüm dağıtan hükümetinin borozanı olması canımızı sıktı. Ülkede yaratılmak istenen korku imparatorluğu insanları değerlerine sahip çıkamaz hale getirdi. Bütün bunlar Saray’ın ayakkabı kutularında giden paraların peşine düşüleceği korkusuyla yapıldı. Halkın gemi gemi giden mallarının hesabı sorulacağı korkusuyla yapıldı. Daha pek çok haksızlık ve hukuksuzluğun hesabının sorulacağı korkusuyla yapıldı. İktidar olunmadan çalıp çırpılanların burunlarından fitil fitil getirileceğinden korkuldu. AKP’nin iradesinin milli iradeden yana olmaması sonucu bunlar başımıza geldi. *              *             *             *             * Durum işte böyle… Elbette ki halkın başına bu işleri açan bir parti, bir hükümet bu ülkenin ve bu halkın geleceği-umudu olamaz. Elbette ki AKP özgürlük taleplerimizin, kardeşlik arzularımızın gerçekleştiricisi olamaz… AKP’nin umuttan ve onurlu bir hayattan yana duruşu yok, bu yaşananlarla iyice anlaşıldı, netleşti. Tamam! Ama bu anlattığım olumsuzlukların önüne geçme konusunda uğruna mücadele ettiğim, üyesi olduğum, katkı vermek istediğim partim CHP yetersiz kaldı. AKP’nin bu tutumunu, gözü dönmüşlüğünü, caniliğini teşhir edebilirdi, etmeliydi CHP sola yönelmeli, yelkenini insan haklarından, özgülüklerden, ötekileştirilmek istenenlerin taleplerinden doldurmalıydı. Bunu yapamadı. Ama bunları yapmalı. Linç çetesi haline getirilmek istenen AKP’nin kontrolündeki kesimlere de hitap etmeliydi ve halka, haramiler saltanatına ancak kendisinin son vereceği güvenini vermeliydi. Halka sağın seçenek olarak sunulamayacağını davranışlarıyla, tutumuyla göstermeliydi CHP. Bünyesinde, hatta tam da kalbinde sakladığı gerici kişilerden, derin devletin adamlarından kurtulmalıydı, kısaca kendisini silkelemeliydi. Çünkü halkın gerçek anlamda CHP’den başka kimsesi yok. Barışı sağlayacak olan da kendisi çünkü. Halkın ezici çoğunluğu, hatta AKP’li seçmenlerin önemli bir bölümü de AKP’den bir şey beklemiyor. Ama CHP seçenek olamıyor. CHP’nin sorunu bu. CHP’nin kitleselleşmek adına partiye doldurduğu sağcı ve gericilerle bu sorun çözülmez. Hatta giderek daha da sağa kayar ve umut olmaktan da çıkar. CHP’nin irade olması, iradesini de ortaya koyması gerekir. Yazımın başında söylediğim gibi geçen zaman içinde AKP hepimizi yaraladı, hepimizi birbirimize karşı sevgisiz ve itibarsız hale getirdi. Toplumda bundan daha büyük kirlenme ve bölünme olmaz. Yetmedi, iktidar hırsının tatmini için bir de kör şiddetin içine soktu hepimizi. Halk barıştan yana ama barış, AKP’nin ve bazı çevrelerin işine gelmiyor. Birileri bu ülkeye sahip çıkmalı. Aslında aklın yolu bir, bu CHP olmalı. Yaralarımız sarmalı. Ülkeye sahip çıkmalı. Geleceğimize sahip çıkmalı. Ama bu sağ politikalara yaslanmakla, sağa yelken açmakla olmaz. 1 Kasım seçimlerine bir de bu açıdan bakmak gerekiyor.
Ekleme Tarihi: 23 Eylül 2015 - Çarşamba

YARALARIMIZI KİM SARACAK

Yaralıyız aslında.

Hepimiz çok yaralıyız.

İşin garibi yaralayanlar da yaralı.

“400 milletvekili savaşları” olarak anılacak içinde bulunduğumuz zaman, birbirimize güvenimizi, sevgimizi, itibarımızı, inancımızı en çok kaybettiğimiz zamandır.

7 Haziran seçimlerini içine sindiremeyen Saray’ın ve onun güdümündeki hükümetin, yaptığı hırsızlıkları, yolsuzlukları kapatma, saklama çabası toplumda telafisi güç yarılmalara ve yaralanmalara yol açtı.

Şiddetten hoşlandı AKP.

AKP’nin şiddetten başka yolu yok artık…

PKK’nın silah bırakmasından ödü kopar AKP’nin.

Çünkü yarattığı karanlıktan, yaptığı yolsuzluklardan, onca çaldıklarından şiddete sığınarak, saklanmaya çalışacaktır.

Evet, başka yolu yok.

Gelinen noktada demokrasiden ve demokratikleşmeden vebadan korkar gibi korkmaktadır.

Yakacağı canlara, ateş düşüreceği evlere bel bağlamıştır adeta.

Suruç olaylarında 32 gencin ölümü AKP’nin içinde bulunduğu durumdan kurtulmayı hedeflediği bir seçim startıdır…

Zaten saraydan halka “400 milletvekili olsaydı böyle olmazdı” denmesi her şeyi açık ediyor.

Ortada gizlenilen bir şey yok.

12 Eylül zalimleri bile sokağa çıkma yasağını akşam 7’’de başlatıp sabah 7’de kaldırırken AKP bunu Cizre’de 24 saat olarak uygulamaya soktu.

12 Eylül’de sokağa çıkmanın cezası 100 lira iken AKP’nin sokağa çıkma yasağı koyduğu yerlerde sokağa çıkmanın cezası ölüm oldu.

Türk Kürt kardeşliği bir bakıma imkânsız hale geldi.

Çok can yandı.

Saray’ın seçim sonuçlarını sindiremeyip, erken seçim kararı alması ve bu seçimden kendisine 400 milletvekili sağlama isteği çok sayıda asker, çok sayıda polis ve çok sayıda sivil vatandaşın ölümüne sebep oldu.

Birbirimize ve devlete karşı güven zedelenmesi yaşadık.

Valiliklerin, hakim ve savcıların AKP bürosu gibi çalışması vicdanımızı incitti.

Gazete ve televizyonların AKP’nin ve onun adalet yerine savaş ve ölüm dağıtan hükümetinin borozanı olması canımızı sıktı.

Ülkede yaratılmak istenen korku imparatorluğu insanları değerlerine sahip çıkamaz hale getirdi.

Bütün bunlar Saray’ın ayakkabı kutularında giden paraların peşine düşüleceği korkusuyla yapıldı.

Halkın gemi gemi giden mallarının hesabı sorulacağı korkusuyla yapıldı.

Daha pek çok haksızlık ve hukuksuzluğun hesabının sorulacağı korkusuyla yapıldı.

İktidar olunmadan çalıp çırpılanların burunlarından fitil fitil getirileceğinden korkuldu.

AKP’nin iradesinin milli iradeden yana olmaması sonucu bunlar başımıza geldi.

*              *             *             *             *

Durum işte böyle…

Elbette ki halkın başına bu işleri açan bir parti, bir hükümet bu ülkenin ve bu halkın geleceği-umudu olamaz.

Elbette ki AKP özgürlük taleplerimizin, kardeşlik arzularımızın gerçekleştiricisi olamaz… AKP’nin umuttan ve onurlu bir hayattan yana duruşu yok, bu yaşananlarla iyice anlaşıldı, netleşti.

Tamam!

Ama bu anlattığım olumsuzlukların önüne geçme konusunda uğruna mücadele ettiğim, üyesi olduğum, katkı vermek istediğim partim CHP yetersiz kaldı.

AKP’nin bu tutumunu, gözü dönmüşlüğünü, caniliğini teşhir edebilirdi, etmeliydi

CHP sola yönelmeli, yelkenini insan haklarından, özgülüklerden, ötekileştirilmek istenenlerin taleplerinden doldurmalıydı.

Bunu yapamadı.

Ama bunları yapmalı.

Linç çetesi haline getirilmek istenen AKP’nin kontrolündeki kesimlere de hitap etmeliydi ve halka, haramiler saltanatına ancak kendisinin son vereceği güvenini vermeliydi.

Halka sağın seçenek olarak sunulamayacağını davranışlarıyla, tutumuyla göstermeliydi CHP.

Bünyesinde, hatta tam da kalbinde sakladığı gerici kişilerden, derin devletin adamlarından kurtulmalıydı, kısaca kendisini silkelemeliydi.

Çünkü halkın gerçek anlamda CHP’den başka kimsesi yok.

Barışı sağlayacak olan da kendisi çünkü.

Halkın ezici çoğunluğu, hatta AKP’li seçmenlerin önemli bir bölümü de AKP’den bir şey beklemiyor.

Ama CHP seçenek olamıyor.

CHP’nin sorunu bu.

CHP’nin kitleselleşmek adına partiye doldurduğu sağcı ve gericilerle bu sorun çözülmez.

Hatta giderek daha da sağa kayar ve umut olmaktan da çıkar.

CHP’nin irade olması, iradesini de ortaya koyması gerekir.

Yazımın başında söylediğim gibi geçen zaman içinde AKP hepimizi yaraladı, hepimizi birbirimize karşı sevgisiz ve itibarsız hale getirdi.

Toplumda bundan daha büyük kirlenme ve bölünme olmaz.

Yetmedi, iktidar hırsının tatmini için bir de kör şiddetin içine soktu hepimizi.

Halk barıştan yana ama barış, AKP’nin ve bazı çevrelerin işine gelmiyor.

Birileri bu ülkeye sahip çıkmalı.

Aslında aklın yolu bir, bu CHP olmalı.

Yaralarımız sarmalı.

Ülkeye sahip çıkmalı.

Geleceğimize sahip çıkmalı.

Ama bu sağ politikalara yaslanmakla, sağa yelken açmakla olmaz.

1 Kasım seçimlerine bir de bu açıdan bakmak gerekiyor.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve aydinyeniufuk.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.