Birey çocuk yaşlarından beri, güven duygusunu her zaman duymak ve yaşamak ister…
Ben bu yazımda, bireyin Devletine karşı olan güven ihtiyacından bahsedeceğim...
Güvenmek ve güvenilir olmak arasındaki bağ çoğu zaman kopuk oluyor maalesef...
Bazen insan güvenmek zorunda kalır... Güvenmenin dışında da Çok fazla seçeneği de yoktur... Birey devlet ilişkilerinde Devlete güven isteği adeta bir zorunluluktur... Devletin birey üzerinde yaptırım gücü ve otoritesi güç kullanma yetkisi olduğundan bu ihtiyaç zorunluluktur...
Çoğu zaman da güvenmek ihtiyacı bir olguya olan ihtiyaçtan doğar... Bu ihtiyaç ortadan kalkınca güven ihtiyacı da ortadan kalkar... Bireyin devlete olan güven ihtiyacı, o ülkede yaşadığı sürece devamlılık arz eder.
Peki, ülkemizde bu devamlılık arz eden devlete olan güven ihtiyacı devlet tarafından sağlanabilmekte midir? Maalesef sağlanamamaktadır.
Bunun en temel sebepleri ise: Devletin yetkili ve etkili organlarının hala “O, O DEMEK DEĞİL” zihniyetinden kendilerini koruyamamalarından kaynaklanmaktadır.
Devletin yetkili görevlileri bu duygudan dolayı maalesef vatandaşa hükmetmek, hizmet üretmek yerine vatandaşı yönetmek, çözüm üretmek yerine mazeret üretmek, istenilen hizmeti yerine getirmek yerine, o hizmetin nasıl yerine getirileceği yerine nasıl hizmet edilmeyeceği konusunda mükemmel olmak gibi davranış biçimlerini benimsemişlerdir.
Korumacılık ise inanılır gibi olmasa da VATANDAŞA karşı DEVLETİ KORUMAK gibi absürt bir anlayış sonucunu doğurmaktadır.
Peki, tüm bunların çözümü mümkün müdür?
Tabii ki mümkündür... Çözüm: ilk domino taşına erişmek olmalıdır. Onu hareketlendirdiğiniz zaman tüm taşların yıkılacağı gerçeğini kabul etmek... İlk Domino Taşını bulmak maharet ve basiret ister... Ülkemizde ise bu İlk domino taşı: Yasaların uygulanma biçimlerinde standartları yakalamaktan geçer...