Ülke yönetiminde çok fazla hırslı olmaya, egoist bir yapıya kapılmanın hiç de bir anlamının olmadığını düşünüyorum…
Bunun örneklerini tarihin sayfalarını karıştırdığımızda çok görürüz…
Gereksiz üstün ve güçlü görünme uğruna ne insanların canı kıyılmıştır…
Bunların isimlerini saymakla bitiremeyiz…
Her seçilen veya seçilecek olan…
Rakiplerine kan kusarcasına eleştirmese…
Canını kıymaya kalkmasa…
İnsanlık için ve ülkesi için…
Yapılması gereken neyse onu yapmaya çalışsa…
Hiç de bu kadar yakışıksız dillerin kullanılacağını düşünmüyorum…
İnsan mühendisliği yöntemiyle birçok insanı ikna edip, arkasından ekmeği yanından bedel gibi koşuştururken…
Kendi siyasi yaşamlarını sürdürmelerinin finansörlüğünü yapacak para babalarını da yaratıyorlar…
Keşke yöntem ve yönetim şekilleri böyle olmasaydı…
Hak eden hak ettiği yere adil uygulamalarla gelebilseydi…
Bu ülkenin işini de aşını da adil bir şekilde paylaşarak karnını doyurabilseydi…
Haksız yere zenginlik kavramının peşinden kükremiş aslan gibi koşuşturmasaydı…
Bu dünyanın bir han olduğunu…
İnsanların ise yolcu olduğunu cümle alem biliyor…
Ama yapacağından kesinlikle vazgeçmiyor…
Yunus Emre ne güzel söylemiş…
Mal sahibi, mülk sahibi,
Hani bunun ilk sahibi?
Mal da yalan, mülk de yalan,
Var biraz da sen oyalan.
* * * * *
Zaman hep aktı geçti…
Kurudu vakti geçti…
Nice han, nice sultan,
Tahtı bırakı geçti,
Hayat bir pencereydi,
Her gelen baktı geçti…
Sizler de gün gelip bu dünyaya bakıp geçeceksiniz…
Kimileri sizleri övecek, kimileri ise sövecek…
Eteğinizdeki taşı dökün…
Kin ve nefret söylemlerini bırakın…
Bu dünyadan giderken…
Sövülecek insan olarak değil, övülecek insan olarak gidin…