Devletler; olağanüstü dönemlerde genel de olağanüstü koşullarda, olağanüstü önlemler alırlar ve bu koşullarda aldıkları kararlar halk ve yöneticiler nezdinde tartışma yaratabilirler. Günümüzdeki gibi ekonomik bunalım içeren süreçlerde, savaş yıllardan, doğal afetlerin yaşandığı dönemlerde açlık veya kıtlık zamanları gibi olağanüstü süreçlere sürükleyen kararların alındığı dönemlerde olağan üstü yöntemlerin politikaların uygulandığı dönemlerdir.
Özelikle 1929 ekonomik buhranın üs merkezi olan ABD’de plancı bir ekonomiye geçiş ile kurtuluş söz konusu olmuştur. Dönemim lideri Franklin Roosvelt’in başını çektiği plancı ekonomi anlayışı sonraki dönemler içinde aslında bir kurtuluş ışığı oluşturmuştur. Hem yönetim kadroları hem de Amerika’daki buhran münasebetiyle mevzunun önemini ülkemiz o dönemde hemen anlamış ve adına “sanayi planı” dediği bir tane önemli eylem planını devreye koymuştur. Özelikle 1934 ve 1939 tarihlerinde yıllarında hayata geçmiş olan bu eylem planları bugünkü anladığımız anlamda plan kapsamında değillerdi. Paranın ve kaynağın bu kadarını buna tahsis edeceğim ve diğer kısımları diğer konularda kullanacağım şeklinde yani bütüncül ve ekonomik açıdan bütünsel bir kalkınmayı kapsayan bir eylem kalkınma planı olarak tanımlanmıştır. Dönemin tüm şeker fabrikaları ve kamu iktisadi teşebbüsleri o yıllarda hayata geçirilmiş ve bugüne kadar sağlam bir geçmiş ile gelmiştir.
Devletin ve yöneticilerinin beş yıl için öngördükleri ve hayata geçirmeyi hedefledikleri planların somut bir yöntem ile hayata geçirilmesi gerekmektedir. En uygun kalkınma modeli ortaya konan paranın ve elde edilen paraların harcama kalemlerinin şeffaf ve halkın faydasına olması önemlidir.
Ülkemizin Planlama ve yönetim sürecine baktığımız da;
Dönemsel olarak baktığımızda hiçbir Cumhurbaşkanı veya başbakan - dönemlerinde Devlet Planlama Teşkilatı’nın yatırım programına girmeyen bir projeye start vermemiştir. Bu hem suçtur, hem de kalkınma stratejisine duyulan güvenin önemli bir temel parçasıdır. Bu gerekçe ile dönemlerinde hiçbiri ona aykırı bir tablo sergilememiştirler. Önemli buldukları projelerini yatırım programına dahil etmek adına önermişlerdir. Verilen projeler ilgili kurum ve kuruluşlar tarafından ön-inceleme ile devam etmiştir, baraj yapılacaksa Devlet Su işleri veya yol yapılacaksa Karayolları tarafından kalkınma programına önerilmişlerdir.
Dönüm noktası bu kapsamda 2002 yılı olmuştur bizim açımızdan. Gelişmiş ülkelere baktığımızda Almanya, İtalya veya İngiltere’ye baktığımızda beş yıllık bütçeleri hazırlıyorlar. Ciddi devletlerin hepsinin uzun soluklu planları ve çalışmaları mevcut bulunmaktadır.
İşin özüne baktığımızda bizim çılgın projelere değil - planlı ve sürdürebilir projelere ve yöntemlere ihtiyaç duyduğumuz çok aşikâr…