Son bir kaç yıldır içinde mülteci krizinin patlak vermesiyle Avrupa kapılarına sığınan Suriye vatandaşları Avrupa devletlerinin güvenlik konusunda daha da fazla duyarlı olmalarına sebep olmuştur. Mültecilerin artık sınırdan içeri alınmasını istemeyen Avrupa devletlerinde sağ eğilimli partilerin yükselişe geçmesiyle ırkçı söylemlerin arttığı ve daha da artacağı gözlemlenmektedir. Avrupa’daki radikal imamların varlığı, Avrupa’daki Müslüman gençleri kışkırtmayı amaçlayan vaazları ve 2015 yılı Ocak ayı Charlie Hebdo saldırısı ile başlayan Avrupa’daki terör olayları bu ırkçılık yanlısı artışın en önemli sebepleri arasında gösterilmektedir…
AB’nin Mülteci politikalarının belirsizliğinin sürdüğü bir dönemde Polonya’nın sığınmacı kabul etmek istemediği yönündeki söylemleri somut karşıt bir tutum sergilendiğini ortaya koymuştur. Polonya bu tutumunu açıklarken sığınmacıların güvenliğini tesis edecek bir durumda olmadıklarını ifade etmiştir. Polonya’da sadece hali hazırda iktidarda olan Hak ve Adalet Partisi’nin (Law and Justice Party – PiS) değil, halkın geniş bir kesiminin de Müslüman ve mülteci karşıtı söylemlerini desteklediği haberlerde yer almaktadır. Bunun yanı sıra, ‘Kukiz15’ gibi bazı halk hareketlerinin Polonya-Ukrayna sınırına duvar çekilmesi gerektiğini savunduğu bildirilmektedir.
Muhalefet partileri olmalarına rağmen, son yıllarda oy kazanmaya başlayan aşırı sağ eğilimli partiler İsveç’te de gözlemlenmektedir. Avrupa karşıtlığı ile bilinen İsveç Demokratları partisi yabancıların varlığına müsamaha göstermeyen bir diğer yükselişteki Avrupa partisidir. Tüm Avrupa ülkelerinde aşırı sağ partilerin iktidar olmasalar dahi ciddi bir oy potansiyeli olduğu yapılan son seçimlerde ortaya konmuştur. İskandinav ülkeleri arasında sadece Norveç’te iktidarda 2013’ten beri bir sağ parti olduğu gözlemlenmektedir. Mülteci sorunu öyle ciddi bir hal almıştır ki, Norveç’te 2015’in Aralık ayında Göç ve Uyum Bakanlığı kurulmuştur.
Almanya’da da aşırı sağ partilerden Almanya için Alternatif Partisi (Alternative für Deutschland – AfD) giderek güçlenmektedir. Eyaletlerdeki seçimlerde hızla kazanmaya başlayan partisinin 2017’de federal meclise girmesi beklenmektedir. Aynı parti Avrupa para birimi Avro’ya da karşıdır. Avrupa’da ve Almanya’da yükselen ırkçılığa, yabancı karşıtlığına ve Türkofobi’ye verilebilecek en son örnek, 2 Haziran günü Almanya Meclisi’nin 1915 olayları ile ilgili almış olduğu karardır. Avrupa’nın ortasında, İkinci Dünya Savaşı sırasında sistemli bir şekilde ari ırk yaratmak amacıyla Holokost’a uğratılan Yahudileri unutan Almanya kendine bu suçta ortak aramaya ve kendi suçunu hafifletme yolu olarak böyle bir kararı onaylamıştır.
1960’lı yıllardan bu yana, Avrupa’da yaşamlarını sürdürmekte olan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına yönelik şiddetin arttığından bahsetmek mümkündür. Medeniyetlerin beşiği olarak adlandırılan Avrupa’nın insan hakları düşünüldüğünde karnesinin çok parlak olmadığı aşikârdır. Merhum Büyükelçi Gündüz Aktan’ın Avrupa’daki ırkçılık, nefret söylemleri ve insan hakları ihlâlleri ile ilgili olarak çarpıcı incelemeleri bulunmaktadır. Avrupa’daki ırkçılığın Yahudi karşıtlığı, zenofobi, heterofobi ya da kavim merkezcilikle karıştırılmaması gerektiğini ve daha farklı boyutta bir ırkçılık olduğunu belirtmiştir. Avrupa ırkçılık geleneğinde belli bir grubun günah keçisi olarak belirlenmesi ve tüm suçların bu gruba yönlendirilmesi söz konusudur. Aktan, günümüzde inanç temelli çatışmaların yeni uluslararası sistemde kaçınılmaz olduğunu vurgulamıştır. Son örneklerle bu sav doğrulanmaktadır. 29 Mayıs 1993 tarihinde Almanya’nın Solingen şehrinde kundaklanan Türk ailesi bunun bir örneğidir. 23 yıl önce yaşanmış bu elim olayın ardından günümüzde çok fazla fark olmadığını gözlemlemek mümkündür. Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı 23 yıl önceki saldırıyı anarken Avrupa’da son dönemde yükseliş gösteren İslam karşıtlığının ve ırkçılığın yol açtığı endişenin altını çizmiştir.
Vietnam Savaşı ABD için bir bataklığa dönüşmüştü. Irak Savaşı'nın ilk zamanlarında eski Dışişleri Bakanı Colin Powell bir konuşmasında ''Çömlekçi Dükkânı kuralı'' adını verdiği düşüncesini dile getirmiş ve şöyle demişti, ''sen kırdıysan senindir.'' ABD'nin uzun süredir savaşmakta olduğu Afganistan'da saldırı halindeki Afgan mücahitler ve Taliban'ın Sovyetler Birliğini yeneceğini kimse düşünemezdi. Halid bin Sultan, Suudi Arabistan'a göre Çöl Fırtınası Operasyonu'nun kahramanı, Yemen'de yaralandıktan sonra daha da yükselerek bir kral haline geldi. Suudi Arabistan, 2015'te Yemen'e tekrar girdi ve bu işin ne zaman biteceği belli değil. 1982'de İsrail Lübnan'ı işgal ettiğinde, bu işin 18 sene süreceğini hiçbir İsrailli komutan tahmin etmezdi. Günümüzde ise, İran günden güne Suriye'de bataklığa batıyor. Kısacası, ister aşırı gurur, isterseniz gerçeklik bu olarak adlandırın: Çok az sayıda ülke karıştığı bir savaşın olası sonucunun planlarına uygun ilerlemeyeceği hatta belki de düşmanının kazanabileceğini önceden göz önünde bulundurur.
Savaşları başlatmak kolay, bitirmesi ise pek zordur.