Unutmayın Anadolu’da bir söz vardır “Gelin olacak kızın mazisine, damat olacak erkeğinde istikbaline bakılır.”
Tanımda insanla ilgili olarak belirtilen özelliklerden birisi olan “us sahibi olması”nın, insanoğlunun bilim, sanat ve ilim ile sosyalleşmesi yönünde yaptığı uğraşlardaki önemi yadsınamaz.
Türkiye’de seçimler, çok partili hayata geçildikten sonra, bazı istisnalar dışında genel olarak güven yaratmıştır. Son genel ve yerel seçimler ile geçen yıl Nisan ayında yapılan halk oylaması ise, uzun zaman sonra ilk kez bu sorgulamayı gündeme getirmiştir. Bu nedenle seçimlerle ilgili yapılacak herhangi bir düzenleme, her zamankinden daha fazla önem taşımaktadır. Kanunlaşan teklifin güçlü, yürütmeyi denetleyen ve hesap sorabilen bir meclisin oluşumuna hizmet edip etmediğidir. Türkiye Anayasasının 67. maddesi (seçimlerin özgür, eşit, adil koşullarda yapılması ve şeffaflığı) ile uluslararası ölçütler de aynı ilkeleri temel almaktadır.
Henüz kanunlaşan teklif, siyasi partilerin ittifak yaparak seçime katılmalarını düzenleyen maddelerin yanı sıra, seçim çevrelerinin değiştirilebilmesi, seçim güvenliği, sandık başkanlarının seçimi, oy pusulaları, oyların tasnifi ve seçilme yeterliliklerine dair değişiklikler de içermektedir. Kanun metni bütüncü bir yaklaşımla değerlendirildiğinde, iki ana başlık öne çıkmaktadır: Bunlardan ilki Siyasi Partiler Kanununun 90. maddesinde yapılan değişiklikle, partilerin ittifak yapmalarını mümkün kılan düzenlemedir. Siyasi partilerin seçimlerde bir başka partiyi desteklemesini yasaklayan hüküm kaldırılmakta, partilerin seçim öncesi ittifak yapabilmelerinin yasal dayanağı oluşturulmaktadır. Düzenlemenin diğer maddeleriyse, siyasi partilerin hangi koşullarda ittifak yapabilecekleri, ittifak yapan partilerin seçime katılması, oy pusulasının yapısı, oyların tasnifi, hesaplanması ve ittifakın temsil kriterleri gibi konuları düzenlemektedir.
Seçim güvenliği sebebiyle sandıkların en yakın güvenli seçim bölgesine taşınmasına da açıklık getirilmemiştir. Küçük yerleşim yerlerinde sandıkların taşınması, seçmenlerin sandık bölgesine ulaşımında sorunlara neden olabilecektir. YSK’nın bu sorunların üstesinden nasıl geleceği konusuna açıklık getirilmelidir. Diğer yandan YSK’ya, hastalığı veya engeli sebebiyle yatağa bağımlı seçmenlerin oy kullanmalarını sağlamak için seyyar sandık kurulu kurma yetkisi de verilmektedir. Bu seyyar sandık kurullarının nasıl oluşturulacağı ve sandık güvenliğinin nasıl sağlanacağına ilişkin belirsizlikler söz konusudur.
Düzenleme sandık alanı ve sandık çevresi ayrımını da kaldırmakta, gerekçe olarak sandık kurulu ile kolluk güçleri arasındaki yetki karmaşası sunulmakta; sandık kurulu ve görevlilerinin etkinliğinin amaçlandığı öne sürülmektedir. Kolluk kuvvetleri, artık yalnızda sandık kurulu başkanı veya üyelerin çağrısıyla değil, vatandaşların şahsi şikâyetiyle de sandık güvenliğini sağlamak üzere sandık çevresine gelebilecektir. Kolluk kuvvetlerinin sandık çevresinde bulundukları süre boyunca oy kullanan vatandaşların tedirginlik duymaları riski, seçim güvenliği ve meşrutiyeti açısından oluşabilecek en mühim durumlardan biridir.
Denge ve Denetim perspektifinden baktığımızda olması gereken ise;
Siyasi partilerin ittifak kurarak seçime girmelerinin kanunla düzenlenmesi olumludur. Fakat yüzde 10 seçim barajının korunuyor olması, demokratik rejimin oluşmasını, farklı kesimlerin temsili ile yürütmenin denetlenmesini zorlaştırmaktadır. Daha az oy oranına sahip partilerin daha fazla oy oranına sahip partilerle birlikte seçime girmesini teşvik eden, hatta yüzde 10 barajını koruyarak buna mecbur bırakan düzenlemenin, kutuplaştırıcı bir siyasi ortamın oluşması yönünde alan açma riski bulunmaktadır.
Düzenleme, Anayasa’nın 67. maddesinde yer alan temsilde adalet ilkesiyle çelişmektedir. İttifak düzenlemesiyle, yüzde 3 oy alacak bir parti, yüksek oy alacak bir partiyle ittifak yaptığı için temsil edilecekken, yüzde 9,99 ile baraj altı kalan parti bu temsil şansını yakalayamayacaktır.
Yasama ve yürütme seçimlerinin aynı gün yapılıyor olması, denge denetleme açısından hâlihazırda sorun teşkil ederken, oy pusulalarının aynı zarfa konacak olması, yasamanın denetleme işlevine gölge düşürücü bir etki yaratabilir.
30 Kasım 2017 tarihinde Meclis Genel Kurulu’nda kabul edilen Yüksek Seçim Kurulunun (YSK) Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinden haklı gerekçelerle çıkarılan, sandık kurulu başkanlarının seçiminde siyasi partilerin devre dışı bırakılması ve kurul başkanlarının merkezi atamayla belirlenmesine dair önerinin, bu kanun ile tekrar gündeme getirilmesi, seçimlerin özgür ve adil koşullarda yapılması ilkesine uymamaktadır. Kamu görevlilerin belli bir siyasi görüşe daha yakın olabilecekleri ihtimali ve nasıl atanacaklarına dair belirsizliklerin varlığı, vatandaşların bir kısmında, seçimlerin bu aşamada yönlendirilebileceği algısına yol açma riski taşımaktadır.
Sandık kurulu mührü taşımayan zarf ve oy pusulalarının geçerli sayılacak olması, seçimlere duyulacak güveni güçlendirmeye hizmet etmemektedir. Oy pusulalarında filigran kullanılması olumlu bir adımdır, mühür zorunluluğun kalkması bu olumlu adımı görünmez kılmaktadır. Sayım sırasında ortaya çıkabilecek muhtemel belirsizliklerin önlenmesi için, öngörülen prosedürün YSK tarafından açıklanması uygun olacaktır.
Seçmen talebiyle kolluk güçlerinin sandık bölgesine çağrılabilmesi, sandık kuruluna karşı oluşabilecek güvensizlikle birleştiğinde, seçim güvenliğine ilişkin kimi risklerin ortaya çıkmasına yol açabilecektir. Çünkü güvensizlik kargaşaya, kargaşa kolluğun daha sık aranmasına yol açacaktır. Bu, seçimin kolluk kuvvetleri gölgesinde yapılmasına kadar varabilecek fiili bir riske işarettir.
Engelli vatandaşların katılımı artırmaya dönük seyyar sandık düzenlemesi yerindedir, ancak iyi kurgulanmamıştır. YSK, bu sandıkların güvenliğinin nasıl sağlanacağı ve sandık kurulunun nasıl oluşturulacağına dair kamuoyunu aydınlatmalıdır.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na göre, “seçimler ve halk oylaması serbest, eşit, gizli, tek dereceli, genel oy, açık sayım ve döküm esaslarına göre, yargı yönetim ve denetimi altında” yapılmak zorundadır…
Ancak unutulmamalıdır ki, demokratik mantıkta, kendinden doğru ve yanlışlar yoktur; neyin doğru, neyin yanlış olduğuna nihaî tahlilde halk karar verir…