Sebahattin Ali, oluşturduğu eserler ile kendisinden sonraki Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatını etkileyen önemli bir yazar oldu. Daha çok öykü türünde eserler verse de romanlarıyla ve şiirleriyle de tanındı. Onun en beğendiğimiz şiiri, toplumcu ve çevreci bir anlayışı ortaya koyan, bestelendikten sonra çeşitli sanatçılar tarafından seslendirilen, "Dağlar" şiiridir.
"Başım dağ saçlarım kardır
Deli rüzgarlarım vardır
Ovalar bana çok dardır
Benim meskenim dağlardır dağlar Dağlardır dağlar, dağlardır dağlar.
Şehirler bana bir tuzak
İnsan sohbetleri yasak
Uzak olun benden uzak
Benim meskenim dağlardır dağlar
Dağlardır dağlar, dağlardır dağlar.
Kalbime benzer taşları
Heybetli öter kuşları
Göğe yakındır başları
Benim meskenim dağlardır dağlar
Dağlardır dağlar, dağlardır dağlar.
Yarimi ellere verin
Sevdamı yellere verin
Yelleri bana gönderin
Benim meskenim dağlardır dağlar
Dağlardır dağlar, dağlardır dağlar.
Bir gün kadrim bilinirse
İsmim ağza alınırsa
Yerim soran bulunursa
Benim meskenim dağlardır dağlar
Dağlardır dağlar, dağlardır dağlar."
(Sabahattin Ali)
Kurucu Liderimiz, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün yoktan var edip bize hediye ettiği Anadolu'nun eşsiz bir coğrafyası vardır. Üç kıtanın bileşim noktasında üç tarafı denizlerle çevrili, dört mevsimin yaşandığı, bereketli topraklarının olduğu, zengin bitki ve hayvan varlığının yer aldığı bu topraklar, insanlık tarihinden beri en gözde yerleşim yerlerinden birisi olmuştur.
Güneyden Afrika bloğunun sıkıştırmasıyla oluşan dağlar ve bunların arasındaki İnci gibi dizilmiş ovalar, canlıların yaşaması için elverişli ortam oluşturmuştur. Türkiye bu özelliği ile muhteşem dağların gösteri merkezidir. Üç kıtanın yansıması olan Anadolu’nun kadim dağları ve arasındaki bereketli ovaları on binlerce yıldır insanlığa yaşam kaynağı olmuştur.
Hayatın kaynağı olan akarsular, dağların koynundan denizlere uzanan bu coğrafyanın ilmek ilmek örülmüş can damarlarıdır. Büyüklü küçüklü binlerce akarsu, insanlara ve diğer canlılara hayat veren kılcal damarlar gibidir. Bu dağlar ve onlardan kaynaklanan akarsular coğrafyanın sağlıklı ve yaşanabilir olmasını sağlamıştır. Bu yüzden bu coğrafyada yaşayan insanların başı ne zaman sıkışsa Anadolu coğrafyasına sırtını dayayarak ayağa kalkmasını bilmiştir.
Peki biz bu kadim coğrafyaya nasıl davranıyoruz?
Bitmek bilmeyen hırsımız ile üzerinde yaşadığımız eşsiz coğrafyayı yok ediyoruz. Havamızı, suyumuzu, ağaçlarımızı, bize hayat veren dağlarımızı, ovalarımızı yok ediyoruz.
Dağlarını ve ovalarını koruyamayan, havasına ve suyuna sahip çıkamayan toplumlar kendi pisliklerinde boğulur. Dağları maden tozlarıyla, siyanürle, yurt dışından getirdiğimiz ve kendimizin bilinçsizce doldurduğunuz çöplerle yok ediyoruz. Ormanları yakıyor, deniz ve akarsuları lağıma çeviriyor, ovalarımızı pestisistlerle zehirliyoruz. JES, RES, GES ve HES fırsatçıları ayrı sorun.
İnsanlık tarihinin en görkemli kentleri dağların bereketinin yayıldığı eşsiz coğrafyamızda hayat bulmuştu. Ovalarda ekinlerle beraber insan yaşamı ve diğer canlılar yeşerdi. Bu eşsiz coğrafya olmasaydı nerede yaşayacaktık?
Bugün bu güzel coğrafyanın kalbi olan dağlarımızın madenler için delik deşik edilmesine, can damarlarının kesilmesine, üzerlerindeki ormanların rant için yakılmasına, gözümüzün önünde yok edilişine tanıklık etmek, insanlık için ağır bir ceza oluyor. Sanki lanetlenmiş bir toplum gibi bu büyük yok oluşa tanıklık ediyoruz. Coğrafyanın taşından toprağına, havasından suyuna, ağacından balığına kadar paraya çevrilebilen her türlü doğal değerin vahşi kapitalizme kurban edilmesine ve emperyalizmin binlerce başka yıkım projesine tanıklık ediyoruz. Dünyada Kendi coğrafyası bizim kadar vahşice yağmalanan başka bir ülke var mı?
Bu eşsiz coğrafya, bu benzersiz köyler, bize hayat veren dereler, yaşam kaynağımız göller, binlerce çeşit kuşlar, allı pullu balıklar, birbirinden lezzetli elmalar, renkli üzümler, doğanın dengesini koruyan zeytin burunlu tilkiler, bulutlarla yarışan alıcı kuşlar büyük insanlık öykümüzün yazarlarıdır. Tarihimiz boyunca yazılan efsaneler, destanlar, masallar, türküler bu coğrafyada bize kattıklarıdır.
Çok nadir bir coğrafyadayız, ama farkında değiliz. Anadolu’da binlerce yıldır bu eşsiz ayrıcalığı yok etmek için ne gerekiyorsa yapıyoruz. Rant uğruna kendi yaşam alanımızı, farkında olmadan çocuklarımızın hayatını yok ediyoruz.
İşte, en yakınımızda binlerce yıldır bizlere mesken olan Latmos. Rant uğruna delik deşik ediliyor, maden ocakları başta olmak üzere adeta yok ediliyor. Binlerce yıllık Kaya Resimleri, birçok medeniyete ait kalıntılar, çok sayıdaki ender birki ve hayvan türleri, verimli tarım alanları, insanları binlerce yıldır besleyen meyve ağaçları, sularını kana kana içtiğimiz su kaynakları. Hepsi yok oluyor, adeta çöle dönüyor, orada yaşayan insanlar kanser illetine yakalanıyor. Dur diyecek kimse yok mu?
"Tabiatın isteklerini anlamazlıktan gelen, cezasını görür." (Balzac)