Rıdvan Eşin
Esnaf Odaları Bidliği
Le Pain
Muratcan Işıldak
Köşe Yazarı
Muratcan Işıldak
 

Fikir fedaisi olmak!

Kanunların istediği özellikler var; yüksek eğitim görmüş olmak, kırk yaşını aşmış olmak gibi; ama Türkiye’de seksen üç senede on birinci cumhurbaşkanı seçilecek şimdi. Büyük Atatürk, devletin kurucusu olarak o mekânda on beş sene oturmuştur cumhurbaşkanı olarak. Büyük Atatürk’ün on beş sene Türkiye Cumhuriyeti’nin cumhurbaşkanı olması, ondan sonra gelecekler için işi zorlaştırmıştır. Oraya çıkacak olanların Atatürk olması, Atatürk’le mukayese edilir olması düşünülemez; çünkü Atatürk bin senede gelen büyük bir dehadır, büyük bir kahramandır; ama yine de öyle de olsa insan oraya çıkacaklarda bir takım önemli meziyetler arar Türkiye’de hep öyle ola gelmiştir ve ondan sonra gelen cumhurbaşkanları zaman zaman sorunlu bir şekilde oraya gelmişlerdir. Mesela 1960 sonrasında ihtilal lideri, 1980 sonrasında yine ihtilal lideri gelmiştir. Arasında da ‘60 ihtilalinden etkilenerek parçalanma olmuştur; yani Türkiye’de cumhurbaşkanlığı seçimi zamanı gelince hep dalgalanma olmuştur. Zihinler karışmıştır. Buradan şunu çıkarmak istiyorum: cumhurbaşkanın daha önceki meziyetleri aranır; gerek kendisi, gerek ailesi, gerekse eşi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti gibi büyük bir devleti temsil ediyor. Bu temsilin mükemmel yapılması lazım, bu temsili mükemmel yapacak kişiler olsun istenir. Büyük Atatürk’ün yerini kimse dolduramaz; ama merdivenin çok da altına düşmemesi lazımdır aranacak kabiliyetlerde, özelliklerde Türkiye’ye hizmet bakımından. Türkiye’nin geçmişini biraz bilmesi lazım, Türkiye’nin içini bilmesi lazım; çünkü her kişinin veya ülkenin her köşesinin cumhurbaşkanı olması lazım, hepsini kucaklaması lazım. Çok önemli bir husus da bizim devletin, bir kurumlar devleti olmasıdır. Milli iradeye dayalı bir meclis de bu kurumlardan birisidir. Bu kurumların anayasada kendilerine verilmiş yetkileri vardır. Demek ki meclis, onun içinden çıkan hükümet ve kurumlar ahenk içinde çalışacaktır. Sonra zaman zaman Türkiye bunalır. Bu bunalımlarda sözü dinlenir bir kişi olması lazımdır. Yol gösterici olması lazımdır. Bütün bunları yaparken de zor zamanları göğüsleyebilecek kişiye sahip olması lazım. Tabii 80 milyon Türkiye içerisinde böyle insan az mıdır? Çoktur böyle insan. Tabii böyle insanların çıkmasına imkân vermek gerekmektedir.   “Karanlıktan korkan bir çocuğu rahatlıkla hoş görebilirsiniz. Yaşamdaki asıl trajedi, yetişkinlerin aydınlıktan korkmasıdır.” Plato (MÖ 427-347) Cumhuriyet, uygarlığın çok iyi bilinen tarihi ‘aydınlanma’ üzerine kurulmuştur. Bu sürecin temel koşulu da devletin laikleşmesine dayanmaktadır. Avrupa’da aydınlanma, yüzlerce yıllık sancılı ve kanlı bir tarihin ürünüdür. Türkiye’de de aydınlanmanın bir nesilde toplum tarafından özümsenmesi beklenemezdi. Bu nedenle günümüzde olup bitenlere bakarak hüküm vermek acelecilik sayılabilir. Laik ve demokratik sistemi savunanlarla onun karşısında olanlar arasında var olan hesaplaşma, çatışma ve tartışmanın çok uzun bir zaman daha süreceği anlaşılmaktadır. Bunun bütün göstergeleri son günlerde sergilenmektedir. Belki de bu tartışmalar hiçbir zaman sonuçlanmayacaktır. Yerleşmiş demokrasilerde, yasama, yürütme ve yargı erkleri arasında ayrım ve dengeler berraktır. Bu demokrasilerde, parlamentoda salt çoğunluğu elde etmiş bir parti her istediğini yapamaz. Her güçlü iktidar için mutlak görev, çoğunluğun mutlak bir yetki olmadığının bilincinde ve sorumluluğunda olmaktır. Her demokraside parlamento çoğunluğunun üzerinde bazı erkler ve değerler vardır. Bizim gibi demokrasiye yeni geçen ve kültür gelenekleri Batı’ya göre farklı olan ülkelerde bu üç erk dışında başka erkler de söz konusu olmaktadır. Buna bir örnek olarak medya gösterilebilir. Bugün, insan haklarına dayalı hiçbir demokraside görülmeyecek bir utanç manzarası toplum iletişiminde ve medyada egemenleşmektedir. Telefonlarda, dost sohbetlerinde ya da buluşmalarda sarf edilen basit sözler ya da şakalar, gezi fotoğrafları olduğundan çok farklı şekilde topluma yansıtılmaktadır. Bu da var olan toplumsal kaos ortamının ve ülke geleceğinin belirsizliğinin sürmesini olanaklı kılmaktadır. Huzursuzluk, ümitsizliği beslemektedir.  Oysa yasama ve yürütme erki, ülkenin yoksulluk, yolsuzluk, işsizlik, pahalılık, yetersiz sağlık hizmetleri ve kötü beslenme gibi temel sorunlarını çözmek için kullanılsa, her şey daha güzel, daha iyi olmaz mıydı? Genel görünüme baktığımızda, ülkemizin içinde bulunduğu bu durumdan çıkmasının tek yolunun 1923 laik Cumhuriyetinin temel ilkelerinin, başta siyasal güçler olmak üzere tüm kesimler tarafından benimsenmesinden geçtiği bir kez daha anlaşılmaktadır.
Ekleme Tarihi: 06 Ağustos 2019 - Salı

Fikir fedaisi olmak!

Kanunların istediği özellikler var; yüksek eğitim görmüş olmak, kırk yaşını aşmış olmak gibi; ama Türkiye’de seksen üç senede on birinci cumhurbaşkanı seçilecek şimdi. Büyük Atatürk, devletin kurucusu olarak o mekânda on beş sene oturmuştur cumhurbaşkanı olarak. Büyük Atatürk’ün on beş sene Türkiye Cumhuriyeti’nin cumhurbaşkanı olması, ondan sonra gelecekler için işi zorlaştırmıştır. Oraya çıkacak olanların Atatürk olması, Atatürk’le mukayese edilir olması düşünülemez; çünkü Atatürk bin senede gelen büyük bir dehadır, büyük bir kahramandır; ama yine de öyle de olsa insan oraya çıkacaklarda bir takım önemli meziyetler arar Türkiye’de hep öyle ola gelmiştir ve ondan sonra gelen cumhurbaşkanları zaman zaman sorunlu bir şekilde oraya gelmişlerdir.

Mesela 1960 sonrasında ihtilal lideri, 1980 sonrasında yine ihtilal lideri gelmiştir. Arasında da ‘60 ihtilalinden etkilenerek parçalanma olmuştur; yani Türkiye’de cumhurbaşkanlığı seçimi zamanı gelince hep dalgalanma olmuştur. Zihinler karışmıştır. Buradan şunu çıkarmak istiyorum: cumhurbaşkanın daha önceki meziyetleri aranır; gerek kendisi, gerek ailesi, gerekse eşi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti gibi büyük bir devleti temsil ediyor. Bu temsilin mükemmel yapılması lazım, bu temsili mükemmel yapacak kişiler olsun istenir.

Büyük Atatürk’ün yerini kimse dolduramaz; ama merdivenin çok da altına düşmemesi lazımdır aranacak kabiliyetlerde, özelliklerde Türkiye’ye hizmet bakımından. Türkiye’nin geçmişini biraz bilmesi lazım, Türkiye’nin içini bilmesi lazım; çünkü her kişinin veya ülkenin her köşesinin cumhurbaşkanı olması lazım, hepsini kucaklaması lazım. Çok önemli bir husus da bizim devletin, bir kurumlar devleti olmasıdır. Milli iradeye dayalı bir meclis de bu kurumlardan birisidir. Bu kurumların anayasada kendilerine verilmiş yetkileri vardır. Demek ki meclis, onun içinden çıkan hükümet ve kurumlar ahenk içinde çalışacaktır. Sonra zaman zaman Türkiye bunalır. Bu bunalımlarda sözü dinlenir bir kişi olması lazımdır. Yol gösterici olması lazımdır. Bütün bunları yaparken de zor zamanları göğüsleyebilecek kişiye sahip olması lazım. Tabii 80 milyon Türkiye içerisinde böyle insan az mıdır? Çoktur böyle insan. Tabii böyle insanların çıkmasına imkân vermek gerekmektedir.  

“Karanlıktan korkan bir çocuğu rahatlıkla hoş görebilirsiniz. Yaşamdaki asıl trajedi, yetişkinlerin aydınlıktan korkmasıdır.” Plato (MÖ 427-347)

Cumhuriyet, uygarlığın çok iyi bilinen tarihi ‘aydınlanma’ üzerine kurulmuştur. Bu sürecin temel koşulu da devletin laikleşmesine dayanmaktadır. Avrupa’da aydınlanma, yüzlerce yıllık sancılı ve kanlı bir tarihin ürünüdür. Türkiye’de de aydınlanmanın bir nesilde toplum tarafından özümsenmesi beklenemezdi. Bu nedenle günümüzde olup bitenlere bakarak hüküm vermek acelecilik sayılabilir. Laik ve demokratik sistemi savunanlarla onun karşısında olanlar arasında var olan hesaplaşma, çatışma ve tartışmanın çok uzun bir zaman daha süreceği anlaşılmaktadır. Bunun bütün göstergeleri son günlerde sergilenmektedir. Belki de bu tartışmalar hiçbir zaman sonuçlanmayacaktır. Yerleşmiş demokrasilerde, yasama, yürütme ve yargı erkleri arasında ayrım ve dengeler berraktır. Bu demokrasilerde, parlamentoda salt çoğunluğu elde etmiş bir parti her istediğini yapamaz.

Her güçlü iktidar için mutlak görev, çoğunluğun mutlak bir yetki olmadığının bilincinde ve sorumluluğunda olmaktır. Her demokraside parlamento çoğunluğunun üzerinde bazı erkler ve değerler vardır. Bizim gibi demokrasiye yeni geçen ve kültür gelenekleri Batı’ya göre farklı olan ülkelerde bu üç erk dışında başka erkler de söz konusu olmaktadır. Buna bir örnek olarak medya gösterilebilir. Bugün, insan haklarına dayalı hiçbir demokraside görülmeyecek bir utanç manzarası toplum iletişiminde ve medyada egemenleşmektedir. Telefonlarda, dost sohbetlerinde ya da buluşmalarda sarf edilen basit sözler ya da şakalar, gezi fotoğrafları olduğundan çok farklı şekilde topluma yansıtılmaktadır. Bu da var olan toplumsal kaos ortamının ve ülke geleceğinin belirsizliğinin sürmesini olanaklı kılmaktadır. Huzursuzluk, ümitsizliği beslemektedir. 

Oysa yasama ve yürütme erki, ülkenin yoksulluk, yolsuzluk, işsizlik, pahalılık, yetersiz sağlık hizmetleri ve kötü beslenme gibi temel sorunlarını çözmek için kullanılsa, her şey daha güzel, daha iyi olmaz mıydı? Genel görünüme baktığımızda, ülkemizin içinde bulunduğu bu durumdan çıkmasının tek yolunun 1923 laik Cumhuriyetinin temel ilkelerinin, başta siyasal güçler olmak üzere tüm kesimler tarafından benimsenmesinden geçtiği bir kez daha anlaşılmaktadır.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve aydinyeniufuk.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.