Türkiye Cumhuriyeti’nde son idam cezası infazı 25 Ekim 1984 tarihinde gerçekleştirildi. Türkiye ölüm cezasını 2002’de kaldırmış, Anayasa’nın ilgili maddesini değiştirmiş, Yeni Türk Ceza Kanunu’nda (TCK) buna yer vermemiş ve ölüm cezasını reddeden Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ile bunun 6 No.lu Protokolü’nü kabul etmişti. 15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe girişimi ardından sıklıkla dile getirilmeye başladı. Bugün yine sıcak gündem maddesi olarak idam cezasının gündeme geldiğini görmekteyiz.
Türkiye’nin bağlı olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve ek protokolleri kanunların üzerinde olduğunu unutmamak gerekir. Buna istinaden Türkiye’nin idam cezasıyla ilgili Anayasa değişikliğini yapma düşüncesi var ise, 2004 yılında kabul edilen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) 6’ncı madde ve 13 ek protokollerinden de vazgeçmesi gerekmekte. Bu değişiklik için Meclis’te 360 oya ulaşılırsa söz konusu değişiklik referanduma götürülebilecek. Meclis’te 400 oyun üzerine çıkıldığında referanduma gerek kalmadan idam cezasıyla ilgili Anayasa değişikliği yapılabilecektir.
765 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nda (MÜLGA) “Ölüm cezası” öngörülen suçlara baktığımızda:
125. madde Devletin ülkesi ve egemenliğine karşı cürümler
126. madde Vatandaşın devlete karşı harbe katılması
127. madde Yabancı devletin Türkiye aleyhine harp açmasını tahrik
128. madde Asker toplama ve hasmane hareketlerde bulunma
131. madde Askeri tesisleri tahrip
132. madde Devletin emniyetine ilişkin evrakı tahrip
133. madde Devlet güvenliğine karşı casusluk
136. madde Devletin güvenliğine ilişkin bilgiyi açıklama
137. madde Savaş zamanında yayım ve açıklanması yasaklanan bilgilerin açıklanması
138. madde Devletin güvenliği için gizli kalması gereken keşif, ihtira ve yenilikleri açıklamak
141. madde Devlet düzenini sınıf esasına dayandırmak amacıyla örgütlenme
146. madde Anayasaya karşı işlenen suçlar
147. madde Bakanlar Kurulu’nun görev yapmasını zorla engelleyen ya da buna teşvik edenler
149. madde Hükümet’e yönelik silahlı isyan, halkı birbirine karşı silahlandırmaya teşvik suçu
156. madde Cumhurbaşkanı’na suikast
403, 406, 407. maddeler Uyuşturucu ticareti (1990 yılında “müebbet ağır hapis cezası”na çevrilmiştir.)
418. madde Mevsuf ırza geçmeler (1990 yılında “müebbet ağır hapis cezası”na çevrilmiştir.)
439. madde Mevsuf kız kaçırmalar (1990 yılında “müebbet ağır hapis cezası”na çevrilmiştir.)
450. madde Adam öldürme
499. madde Adam kaldırma
Anayasa’nın düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti kenar başlıklı 26. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir” ifadesi ise salt habere ilişkin bir önlem olup haberciye ilişkin bir sınırlama değildir.
Ülkemizin içinde bulunduğu bu kötü durumdan kurtarmak ve Anayasal ilkelerle koruma altına alınan “Basın hürdür sansür edilemez” temel ilkesinin gerçekleştirilmesi için öncelikle gazetecilerin üzerindeki sosyal ve siyasal baskıların kaldırılması gerekmektedir.
Kaldı ki, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi m.10’da anılan “Herkes görüşlerini açıklama ve anlatma özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir” hükmü ile de açıklığa kavuşturulmuştur.
Ölüm cezasının yürürlüğü toplumsal yaşayışı ve bireysel davranışları temelden etkileyecektir.