İnsan, pek çok şeyden korkabilir, yine de hayatla bağını koparmaz. Ama gerçeklerden korkmaya başlamışsa, yapay bir dünyaya sığınır; gücü yettiği kadar kendi gerçekliğine çevresini inandırmaya çalışır. İşte bu anlayış kapsamında bazı insanlar, idealleri uğruna partilerini değiştirirler ve bazı insanlar partileri uğruna ideallerini değiştirdiklerine şahit olduk.
Bürokrasinin en büyük özelliği yasakçılığıdır. Ancak bu yolla varlığını sürdürür.
Hristiyanlar, "Tanrı'nın Krallığı'nın" dünyada gerçekleşmesini bekleyerek yaşlandılar ve öldüler. Gelmedi! Müslümanlar da benzer duygularla hilafetin gelip onları kurtaracağını bekliyorlar. Hilafet, dinsel olmaktan çok siyasal bir makam, ruhları kurtarmaz! Ortadoğu kökenli tek-tanrılı dinler arasında en kentli ve batılı olanı (batıya doğru genişleyen) ve kabile düzenine en uzak olanı Hristiyanlık gibi görünüyor.
Hz. İsa'nın ölümü, izleyenleri için tam bir yıkım olmuştu çünkü beklenen "Tanrı'nın Krallığı" gerçekleşmemişti. Roma'nın hükmü sürmüştü. Hz. Muhammed'in ölümü sonrasında Müslümanlar arasında iktidar kavgası ve kan dökümü hiç bitmedi. Dünya gailesi, ilahi olanın hep önüne geçti. Unutmayın Kutsal kitaplarda Yaratan, insanlara ne ve nasıl yapmalarını bildirir. Ama dualarında insanlar, Yaratan'a ondan ne beklediklerini ve onlar için ne yapmasını söylerler.
Ahlaklı olmakla ahlakçı olmak; dindar olmakla dinci olmak; milliyetçi olmakla milliyetçi dil kullanarak gürlemek arasındaki fark giderek belirginleşiyor. Kızmak, üzülmekten daha kolaydır. Üzüntünü gidereceğine, kızgınlığını başkasına yansıtır kurtulursun.
Eşitsiz ve ısınan dünya sorunları, devlet egemenliğinin bir kez daha biçim değiştirmesine ve vurgunun egemenlikten kapasite ve yönetişime kaymasına sağlık-eşitsizlik ve ısınma tercihi ve tartışması içinde, “haysiyet”, “hakkaniyet”, “adalet” ve “Haklar-özgürlük” kavramlarına ve ilkelerine referans verilmesine neden oldu.
İttifak siyasetinin şekillendirdiği siyasi alanda, iktidardaki Cumhur İttifakı ile Millet İttifakı ve genel muhalefet partileri arasındaki ilişki yeni bir hikâye ya da yeni bir hikâye ya da yeni bir Türkiye vizyonu üzerinden siyaset yapmaya dayanmamaktadır; aksine “rakibi hata yapmaya zorlama, bölme ya da rakibin hatalarından yararlanma” stratejisi üzerine gelişmektedir.
Millet İttifakı’nın genişlemesi, altı parti ve bu partilerin liderlerinin bir araya gelmeleri, birlikte istişare etmeleri, ittifak içi tutarlılık sağlamaya çalışmaları, Erdoğan’ın seçim stratejisini bozmak için önemli, gerekli ama yeterli değildir.
Yeterli olacak olan, bu sorulara yanıt olarak sadece Cumhur İttifakını eleştirmek değil daha da önemlisi farklı ve inandırıcı bir Türkiye öyküsü ve vizyonu ile siyaset yapmaktır. Ki bu siyasetin ipuçlarını Gelecek Siyaseti içinde arayabiliriz.
Eski siyasetçilerin on yıllar sonra yine siyasal heves sergilemeleri üç şeye delildir.
1- Mevcut siyasetçiler kifayetsizdir.
2- İhtirasları tatmin olmamıştır, yeni tatminler arıyorlar.
3- Yenilerin desteğe ihtiyacı vardır, kayıplarını eski gözdelerle karşılamaya çabalıyorlar.
Sorunlarla savaşır, kazanabilirsiniz. Düşmanlarla savaşır, kazanabilirsiniz. Ama GERÇEKLERLE savaşırsanız kazanamazsınız. Kazanamazsınız çünkü aklınız ermiyordur; bilginiz yetersizdir; inadınız ise idrakınızı kör ediyordur.
Savaşlar, insanların birbirlerini öldürmesi için verilir. Hapishaneler, insanların birbirlerini hapsetmesi için yapılır. Oysa büyün anayasalar ve dinler sevgi, saygı ve iyi muameleden söz eder!
Dünyayı kurtaramayabiliriz ama daha iyi bir yer haline getirebiliriz.
Hiçbir delinin akıllıya itaat ettiği görülmemiştir ama tarih delilere baş eğmiş akıllıların dramı ile doludur…
-Aziz Nesin
Bin yaşa Aziz Nesin... rahat uyu sen; biz mi? yine bildiğin gibi... izahtan mahrum, mizahla idare ediyoruz işte...