Evrende yalnız insanlarda görülen EGO itici bir güç olmasının yanında zihnimizde nasıl anlamlandırdığımızla da çok önemlidir. İlk olarak kontrollü bir EGO’nun faydalarından başlayalım. Bilgisayar programları gibi yenilenebilen bir EGO, güveni, cesareti ve çalışma gücünü sağlar. İsteklerimiz, ihtiyaçlarımız ve inançlarımız arasında dengeyi sağlıklı bir EGO ile tamamlarız. Çocuklarda EGO’nun seslerini ilk duymaya başladığımız yaşlar, Erikson (Gelişim Psikolojisinin önemli ismi) bahsettiği, bağımsızlığa karşı şüphecilik evresi olan 2 yaş civarıdır. Bu yaşta çocuklar “hayır” ve “ben” ifadesini kullanır. Bu noktada “şişkin, keskin egolu” yetişkinler istemiyorsak o dönelerde çocuklarımıza doğru düşünmeyi, onların gerçek sorunlarla yüzleşmesini sağlamamız gerekir. Bunu yaparken eleştirici, yargılayıcı, küçük düşürücü bir dil kullanmamak gerekir. ÇEVRENİZDE VAR MI? Özellikle iş hayatında ve romantik ilişkilerde keskin egolu kişileri görürüz. Nasıl bir tarzları vardır, göz atalım. İnsanın küçüldükçe büyüyeceğini, büyüdükçe küçülmesi gerektiğini, küçülürsen peygamber ahlâkı ile beraber olacağını bilmezler. Dünyanın merkezinde olduklarını ve bu yüzden her şeyi bilmek istediklerini vurgularlar. Onların onayı olmadan tüm kararların hükümsüz olduğunu düşünürler. Çok konuşulmak, hoşlarına gider. En güvenilir, en inanılır, en tarafsız, en vazgeçilmez, en maskeli onlardır aslında. En ufak bir eleştiriye de tahammülleri yoktur. Kontrolsüz EGO’nun yarattığı içsel canavar bir süre sonra onu yaratan kişiyi de yer, bitirir. Sonuç olarak değerli okuyucularım insanın asli doğasının en temel ihtiyacı; sevgi, şefkat, iyilik, yaratıcılık, güven gibi birincil duyguları huzurla yaşayabilmesidir. Günümüzde vefat haberlerinin arttığı, çok yakınlarımıza kadar gelen travmatik yaşantılarla karşılaştığımız dönemde hayatın anlamını yeniden sorgulayalım, sosyal mesafeyi korurken ruhsal mesafeyi yakınlaştıralım.