COVİD 19 pandemisinin özel okul, yurt ve benzeri sözleşmelere etkisi
Korona virüs salgını Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi yani salgın hastalık olarak kabul edilmiştir. Son zamanlarda dünya ve ülkemizdeki artış bunun büyük bir küresel sağlık tehdidi olduğunu gösteriyor. COVID-19 salgını toplum ve ekonomi açısından büyük riskler oluşturduğundan ilerleyen dönemlerde birçok sözleşmesel ilişkiyi çekilmez hale getirme potansiyeline sahip olduğu açıktır.
Özel okul sözleşmesinin sözleşmeden doğan borçlar, hizmetin görülmesi ve yürütülmesi, ücret gibi hususlarda özel hukuka tabi bir sözleşme olduğunu ve tüketici işlemi tanımına uyduğundan Tüketici Hukuku kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini belirtebiliriz. Burada Borçlar Kanunun İfa İmkânsızlığı ilgili hükümleri yanında Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun Ayıplı Hizmet hükümlerinin de dikkate alınması gerekecektir.
Özel Okul sözleşmesinin konusu belirli bir ücret karşılığında eğitim hizmeti verilmesidir. Okuldan okula değişmekle birlikte hizmetin içinde eğitim yanında yemek, servis, kulüp çalışmaları, müzik, resim ve sosyal faaliyetler gibi birçok unsurun olduğunu ve tamamı için bir bedel belirlenerek Velilere yansıtıldığını bilmekteyiz. COVID-19 salgını kapsamında alınan en önemli tedbirlerden birisi Okulların kapatılması ve uzaktan eğitime geçilmiş olmasıdır. Bu noktada akla gelen Mücbir Sebep durumudur. Bulaşıcı hastalık borç ilişkilerinin tarafları dışında tarafların öngörmeleri ve engellemeleri mümkün olmayan bir hastalık olduğundan Mücbir Sebep oluşturur. Borçlar Kanunu açısından bakıldığında okulların kapatılması idari bir karar sonucu olduğundan burada hukuki imkânsızlık geçicidir. Ne kadar süreceğini tahmin etmek zor olsa da etkilerinin okullar arasında ve hatta sınıflar arasında bile farklı sonuç yaratacağını tahmin etmek zor değil. Örneğin anaokulu ve kreşler açısından süreç çok uzadığı takdirde tam ifa imkânsızlığı gündeme gelebilir. Bu olayda okulun kusuru yoktur ama bu okullarda sadece eğitim değil, çalışan anne baba açısından çocuğun bırakılması, sosyalleşmesi, bazı temel kuralları okulda öğrenmesi gibi konularda çok önem arz eder.
Özel İlk, orta, lise ve üniversite eğitiminde Borçlar Kanunu açısından kısmi ifa imkânsızlığı doğmuş olsa da uzaktan eğitim sağlıklı verilebiliyor ise ücrette indirilecek miktarlar YEMEK, SERVİS ve varsa okulun tasarruf ettiği kalemler olarak sayılabilir. Bu her okul açısından farklı veya indirim sayısı değişken olabilecektir.
Tüketicinin Korunması Kanunu açısından ise kusura dayanmayan Ayıplı Hizmet konusunda özellikle hizmetin taraflarca kararlaştırılan ve objektif olarak sahip olması gereken özellikleri taşıyıp taşımadığı tartışmalı olacaktır. UZAKTAN EĞİTİM NİTELİKLİ, VERİMLİ ve CANLI EĞİTİM ŞEKLİNDE İSE ve OKULUNUZUN BU KONUDA GAYRET VE ÇALIŞMALARI fark ediliyor ise, uzaktan eğitimde yeterince verimli olamayan yâda eksik kalan dersler açısından hizmetin yeniden görülmesi kapsamında Yazın Telafi Eğitimi planlanıyor ise sözleşmeyi feshetmek hukuken doğru olmayacak Ayıp oranında bedelde indirim (Örneğin okulun kapalı olduğu dönemin Yemek Ücretinin, Okula ödendi ise Servis ücretinin, varsa tasarruf edilen unsurların iadesi yâda duruma göre indirilmesi) talep edilmesi daha uygun olacaktır. Tekrar ve önemle belirtmek isterim ki hizmetin eksik ifasında okulun kusuru olmasa da sorumluluğu vardır. Uzaktan eğitimin hiç verilmediği yâda objektif kriterlere göre çok yetersiz olduğu durumda ise sözleşmenin feshi ile birlikte tazminat isteme hakkının doğacağını düşünüyorum. Bu noktada uyuşmazlık çıkar ve müzakere sonuçsuz kalır ise 6920TL ye kadar olan başvuruların İlçe Tüketici Hakem Heyetine, 10.390TL ye kadar olan başvurularda İl Tüketici Hakem Heyetine, bu miktarın üzerinde uyuşmazlıklar için tüketici mahkemesine başvurulması gerekir.
Sadece mevzuat açısından kendi düşüncelerimi yazdığımı ve en doğru kararın öncelikle dürüstlük kurallarına göre hareket etmesi gereken iyi niyetli taraflarca, orta yol bulunmadığı takdirde Yargı Tarafından verileceğini hatırlatayım. Yargıtay kararlarında belirtildiği üzere sözleşmeye bağlılık yani ahde vefa esastır. Ancak beklenmeyen olağanüstü durumların herkes için geçerli, objektif ve önceden belirlenemeyecek nitelikte bulunması, değişen koşulların sözleşmeyi çekilemeyecek hale getirmesi durumunda Türk Borçlar Kanunu 138. Madde ile birlikte iyi niyet ve hakkaniyet ilkelerine dayalı olarak sözleşmeyi uyarlamak yani sözleşmenin yeni koşullara göre düzeltilmesi gerekir.
Bahsettiğim kanuni düzenlemeler ve ilkelerin sadece Özel Okullar açısından değil, pek çok konuya uygulanması mümkündür. Örneğin Sözleşmenin kurulmasından sonra ortaya çıkan öngörülemeyen ve beklenmeyen haller borçlunun edimini ifa etmesini aşırı derecede güçleştirdiği durumda İFA ENGELİ ortaya çıkan; Uzun süreli kira sözleşmesinde salgın hastalık nedeniyle işyeri kapatılan KİRACININ kira sözleşmesini kalan süre açısından ileri etkili olarak feshedebileceğini, Yurtta kalan öğrencinin örgün eğitim yerine online eğitime geçilmesi sebebi ile yurt ile imzaladığı sözleşmeyi kalan süre için feshedebileceğini ve yine bu hususların Sürücü kursu, Dil Kursu ve spor salonu üyelikleri açısından da düşünülebileceğini söyleyelim. Yine bu sözleşmelerinde şartlara göre uyarlanması talep edilebilir. Bu örneklerde sözleşmeden dönülmesi veya feshi halinde FESİH SONRASI için tarafların yapmış oldukları ödemelerin İADESİ sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre talep edilebilecektir.
Son olarak COVID-19 salgınının tüm taraflar için beklenmeyen bir olay olduğunun altını çizerek, duyduğum ve gördüğüm kadarıyla Bazı Özel Okulların olağanüstü gayret ve çabayla öğrencilerin bu sürecin eğitimlerine olan olumsuz etkilerini en aza indirme gayretlerini yadsımadan, dürüstlük kurallarına uymak zorunda olduğumuzu ve asıl olanın iyi niyet olduğunu unutmadan bir karar vermeliyiz. Önceliğimiz sabır ve anlayışla müzakere etmek, olmadığı takdirde hukuka güvenmek olmalıdır. Sağlığımız yerinde olduğu sürece her şeyin telafisinin olabileceğine inanıyorum.
Evlatlarımızı okullarına neşeyle götürebileceğimiz güzel günlere kavuşmak dileğiyle…