Rıdvan Eşin
Esnaf Odaları Bidliği
Le Pain
Süleyman Çokay
Köşe Yazarı
Süleyman Çokay
 

Anı yaşamak

Simyacı isimli romanda anlatılan bir hikâye de, “Genç bir adam yaşlı ama bilge kralın sarayına gider. Bilgeliği arayan gence, kral; içinde sıvı yağ bulunan bir kaşık verir ve gençten, yağı dökmeden sarayı dolaşmasını ister. Genç kaşıkta bulunan yağı dökmeden sarayı dolaşıp kralın huzuruna gelir. Kral gence sorar: “Salondaki acem halılarını gördün mü?” Genç görmediğini belirtir. Kral gence kütüphanesini, tablolarını, sarayın güzel bahçelerini görüp görmediğini sorar ve gençten hep “hayır!” cevabı alır. Bunun üzerine kral gence sarayı bir kez daha dolaşmasını ve sarayın güzelliklerini görmesini ister. Genç sarayı tekrar dolaşır ve bütün güzellikleri görür. Ancak bu arada, elindeki kaşıkta bulunan yağ da dökülmüştür. Kral gence şöyle der: “bilgelik ve yaşamın gizi; yağı dökmeden, dünyaya bakabilmektir” şeklinde öğüt verir. Kaşıktaki bu yağ, görevlerimizi ve çevremize karşı olan sorumluluklarımızı ifade eder. Bu hikâyeden yola çıkarak üç grup insandan bahsedebiliriz. Birinci grubu, kaşıktaki yağı dökmeyen, ancak çevresine, dünyaya bakmayan insanlar oluşturuyor. İkinci grup, anlık hazlar peşinde koşup, yağı ve kaşığı kaybedenlerden oluşuyor. Üçüncü grup ise kaşıklarındaki yağı dökmeden, dünyaya bakmayı beceren insanlar. Bizler kendimizi eğiterek yağı dökmeden dünyaya bakıp bu üçünce gruba dahil olabiliriz. Günlük hayatımızda monoton yaşantılar içerisinde olabiliriz. Böyle durumlardan kurtulmak için yine anı yaşamaya çalışmamız gerekir. “işinizi yapmayın, işinizi yaşayın” sloganı güzel bir hayat için bizlere ipucu sunmaktadır. Yoğun çalışmalardan sonra eve geldiğimizde, vücudumuz evdedir ama aklımız işyerindedir. Bazen de tersi olur, vücudumuz iş yerinde aklımız evdedir. Aklımızla vücudumuz ne zamanki aynı mekânda bir araya geldi işte o zaman anı yaşayabilmişiz demektir. Borges’in güzel bir şiiri ile sonlandırıyorum. Hoşcakalın... Yeniden başlayabilseydim eğer, Yalnız mutlu anlarım olurdu. Yaşam budur zaten. Anlar, sadece anlar. Sizde “an”ı yaşayın! Hiçbir yere yanında Termometre, su, şemsiye ve Paraşüt olmadan gitmeyen insanlardandım ben Yeniden başlayabilseydim İlkbaharda pabuçlarımı fırlatır atardım Ve sonbahar bitene kadar Yürürdüm çıplak ayaklarla Bilinmeyen yollar keşfeder, Güneşin tadına varır, Çocuklarla oynardım, bir şansım olsaydı eğer. Ama işte seksen beşindeyim Ve biliyorum ölüyorum.
Ekleme Tarihi: 04 Şubat 2016 - Perşembe

Anı yaşamak

Simyacı isimli romanda anlatılan bir hikâye de, “Genç bir adam yaşlı ama bilge kralın sarayına gider. Bilgeliği arayan gence, kral; içinde sıvı yağ bulunan bir kaşık verir ve gençten, yağı dökmeden sarayı dolaşmasını ister. Genç kaşıkta bulunan yağı dökmeden sarayı dolaşıp kralın huzuruna gelir. Kral gence sorar:

“Salondaki acem halılarını gördün mü?” Genç görmediğini belirtir. Kral gence kütüphanesini, tablolarını, sarayın güzel bahçelerini görüp görmediğini sorar ve gençten hep “hayır!” cevabı alır. Bunun üzerine kral gence sarayı bir kez daha dolaşmasını ve sarayın güzelliklerini görmesini ister. Genç sarayı tekrar dolaşır ve bütün güzellikleri görür. Ancak bu arada, elindeki kaşıkta bulunan yağ da dökülmüştür. Kral gence şöyle der: “bilgelik ve yaşamın gizi; yağı dökmeden, dünyaya bakabilmektir” şeklinde öğüt verir.

Kaşıktaki bu yağ, görevlerimizi ve çevremize karşı olan sorumluluklarımızı ifade eder. Bu hikâyeden yola çıkarak üç grup insandan bahsedebiliriz. Birinci grubu, kaşıktaki yağı dökmeyen, ancak çevresine, dünyaya bakmayan insanlar oluşturuyor. İkinci grup, anlık hazlar peşinde koşup, yağı ve kaşığı kaybedenlerden oluşuyor. Üçüncü grup ise kaşıklarındaki yağı dökmeden, dünyaya bakmayı beceren insanlar. Bizler kendimizi eğiterek yağı dökmeden dünyaya bakıp bu üçünce gruba dahil olabiliriz.

Günlük hayatımızda monoton yaşantılar içerisinde olabiliriz. Böyle durumlardan kurtulmak için yine anı yaşamaya çalışmamız gerekir. “işinizi yapmayın, işinizi yaşayın” sloganı güzel bir hayat için bizlere ipucu sunmaktadır. Yoğun çalışmalardan sonra eve geldiğimizde, vücudumuz evdedir ama aklımız işyerindedir. Bazen de tersi olur, vücudumuz iş yerinde aklımız evdedir. Aklımızla vücudumuz ne zamanki aynı mekânda bir araya geldi işte o zaman anı yaşayabilmişiz demektir.

Borges’in güzel bir şiiri ile sonlandırıyorum. Hoşcakalın...

Yeniden başlayabilseydim eğer,

Yalnız mutlu anlarım olurdu.

Yaşam budur zaten.

Anlar, sadece anlar.

Sizde “an”ı yaşayın!

Hiçbir yere yanında

Termometre, su, şemsiye ve

Paraşüt olmadan gitmeyen insanlardandım ben

Yeniden başlayabilseydim

İlkbaharda pabuçlarımı fırlatır atardım

Ve sonbahar bitene kadar

Yürürdüm çıplak ayaklarla

Bilinmeyen yollar keşfeder,

Güneşin tadına varır,

Çocuklarla oynardım, bir şansım olsaydı eğer.

Ama işte seksen beşindeyim

Ve biliyorum ölüyorum.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve aydinyeniufuk.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.