Yerin seni çektiği kadar ağırsın
Kanatların çırpındığı kadar hafif…
Kalbinin attığı kadar canlısın
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç...
Sevdiklerin kadar iyisin
Nefret ettiklerin kadar kötü…
Ne renk olursa olsun kaşın gözün
Karşındakinin gördüğüdür rengin…
Yaşadıklarını kar sayma:
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna;
Ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün…
Gülebildiğin kadar mutlusun
Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi,
Sevdiğin kadar sevileceksin.
Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın
Bir gün yalan söyleyeceksen eğer
Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
Unutma yağmurun yağdığı kadar ıslaksın
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
Kendini yalnız hissettiğin kadar yalnızsın
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin…
İşte budur hayat!
İşte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsın
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
Çiçek sulandığı kadar güzeldir
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli
Bebek ağladığı kadar bebektir
Ve her şeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,
Sevdiğin kadar sevilirsin...
Can Yücel şiirin de ne kadar güzel anlatmış iletişimin önemini.
Bu güzel şiirin altında temel iletişim engellerine değinelim.
1) Öğüt vermek, çözüm getirmek fikir vermek:
Genellikle öğüt vermek ve ahlak dersi gibi öneriler sorununu getiren kişide zorunluluk veya suçluluk duyguları uyandırır. Konuşan kişide direnç ve isyan yaratabilir. Konuşan kişiyi savunuculuğa iter. İletişimin yön değiştirmesine ya da kesilmesine yol açabilir.
“Şöyle yap, böyle yapma...”, “Bu şekilde hareket etmemelisin....”, “Buna üzüleceğine oturup biraz dersine çalışsan daha iyi edersin....”, gibi cevaplar örnek verilebilir.
2) Yargılamak, eleştirmek, ad takmak:
Bu tür tepkilerle karşılaşan kişiler kendilerini anlaşılmamış, itilmiş, haksızlığa uğramış ve çaresiz hissederler. Bunun karşılığında iletişimi keser veya karşılık verebilirler.
“Sen zaten hep kolaya kaçarsın...”, “Bebek gibi davranıyorsun...”, “Geri zekâlı ne olacak gibi...” ifadeler örnek verilebilir.
3) Soru sormak, araştırmak, incelemek:
Bu yaklaşımın içinde önyargı, eleştiri ve zorunlu çözüm bulunur. Soru karşısında kişi endişeye kapılabilir veya savunmaya geçer.
“Neden...”, “Sen ona ne yaptın?...” “O sana ne dedi?” gibi sorular örnek verilebilir.
4) Teşhis ve tanı koymak, tahlil etmek:
Bu yaklaşımda dinleyen kişi sanki karşısındakinin kafasının içindekini okuyormuş gibi bir tavır takınır. “Ben seni senden iyi bilirim” anlayışı içindedir. Konuşan kişi kendini kıstırılmış, yanlış yorumlanmış hissettiğinden iletişimi büyük bir olasılıkla keser.