Osmanlı imparatorluğu, Birinci dünya savaşı sonrasında emperyalist devletler tarafından paylaşılması kararlaştırılmış,
18 Ocak 1919'da toplanan Paris Barış Konferansında İtilaf Devletleri Osmanlı Devletinin parçalanmasına karar vermiş, 10 Ağustos 1920'de Sevr Antlaşmasını imzalarlar.
Ancak, Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları,Sevr anlaşmasını tanımazlar,Ulusal Kurtuluş savaşını başlatırlar,Ülkeyi işkal eden emperyalistlerden temizlerler. 23 Temmuz 1923 de Lozan Antlaşmasıyla Bütün dünyaya Türkiye Cumhuriyeti’ni kabul ettirirler.
Bundan sonra ise Türkiye Cumhuriyeti’nin dış politikası “Yurtta Barış, Dünyada Barış” olur . Bütün komşularla sınırlar belirlenir. İşbirliği antlaşmaları imzalanır. Ulusun çıkarları her şeyin üzerinde tutulur.
AKP iktidara gelir, bütün komşularla ilişkiler bozulmaya başlar, "sıfır" sorun diye yola çıktılar, "sıfır" komşu ya gelindi
AKP Kime kardeşim dediyse onunla ilişkiler bozuldu, ülkelerin iç işleriyle uğraşılmaya başlandı, Önce Irak, Suriye, Mısır, İsrail, Rusya………!
Çok bilinen bir fıkra var; Ağa sabah kalktığında kâhyasına arabanın hazırlanmasını, şehre ineceğini söyler.
Ağa ve kâhya arabaya kurulurlar. Ağanın işareti ile araba hareket eder. Ağa birden bire, arabayı durdurmasını ister kahyadan. Kahya arabayı durdurur. Bu arada köyün dışına çıkmışlardır.
Ağa kâhyasına dönerek, bu at arabanın senin olmasını ister misin? diye sorar. Kahya şaşkınlıktan gözleri yerlerinden fırlayacak gibi, Şaka mı bu ağam. Diye sorar. Ağa hayır diyince, ama ağam benim atı alacak kadar param yok ki, der.
Ağa da para istemiyorum atın bokunu ye bu atla araba senin olsun der. Kahya atın bokunu yedikten sonra şehre doğru yola devam ederler.Şehirden eve dönerken ağayı sıkıntı basar. Ağa ben atla arabayı bu kahyaya verdim şimdi köylüye ne derim diye kendine sorular sorar. Sonra dayanamayıp kâhyaya;
– Kâhya bu atla arabayı bana satar mısın, diye sorar. Kâhya:
– Satmam ama atın bokunu yersen sana atla arabayı geri veririm der. Ağa da köylüye mahcup olmamak için atın bokunu yer.. Köye yaklaştıkları sırada kâhya gülmeye başlar. Ağa merak edip sorar:
– Kahya niye gülüyorsun, diyerek..
Kâhya da ağaya dönüp:
– Ağam sana bir sorum olacak der. Ağa, sor bakalı, diyince kahya sorusuna başlar:-Ağam der.. Biz köyden çıkarken bu atla araba kimindi. Ağa cevap verir: Benim.
– Şimdi köye geri gidiyoruz bu atla araba kimin? Ağa tekrar cevaplar: Benim.
Kahya bombayı patlatır: Ağam o zaman biz bu boku niye yedik??
İsrail ile kıyamet koptu. "Siz adam öldürmeyi iyi bilirsiniz" diye fırçaladılar, Gazze ablukası kalkmadan barışmayız dediler, Gazze'de yaptıkları Hitler'in yaptıklarından farksız dediler. “İsrail eninde sonunda döktüğü kanda boğulacak”, “Bu görevde bulunduğum sürece İsrail’le olumlu bir şey düşünemem. Başkaları düşünebilir” dediler.
Rusya ile kankaydık, bir uçaklarını düşürdük. Jetin düşürülmesine ilişkin ilk açıklama Saray'dan geldi. Sınırımızı korumak namus dedik, bugün olsa yine yaparız dedik… Davutoğlu Ahmet, bas bas bağırdı:“Uçağı düşürme emrini ben verdim, ben!”
Mısır için kıyametler kopardılar. Suudi Arabistan'ı da Amerika'yı da fırçaladılar. Dört parmağımızı gösterip durduk, Esma kızımız için sahte gözyaşları döktük, Mursi'yi ebedi Başkan tanıyacağını ilan ettiler.
Esad en fenasıydı. Önce adını değiştirip Esed yaptılar. Sonra her gün küfür ettiler. Yetmedi, dünyanın bütün radikal Müslümanlarını Esad'a karşı silahlandırıp Anadolu'yu üsleri haline getirdiler. Yaralananı tedavi ettirdiler, “zalim katil esed” ilan ettiler. Her türlü barış teklifine, "Esad girmeden asla" dedik.
Her halde AKP'yi yönetenler yine kandırıldıklarını anladılar ki; İsrail bizim için önemli, diyerek antlaşma imzaladılar.
Rusya ile gerginliği gidermek için, yalvar yakar oldular, Cumhur başkanı barışmak için mektup yazdı, yumuşama başlatıldı
Şimdi sıra Mısır'a, Sisi'ye geldi, AKP Başkan Yardımcısı Dişli "Mısır’a heyet göndereceğiz" dedi.
Bu yanlış politikalar sunucu olduğu iddia edilen 40 milyar dolarlık zararı kim karşılayacak, Yerinden yurdundan olan binlerce perişan olan insan, ölen binlerce insanın hesabını kim verecek.
Turizmciyi batıran politikadan, şehirlerimizi Bağdat'a benzeten bombalardan, ihracat pazarımızı iyice küçülten kararların sonuçları ortadayken biz bu noktaya neden geldik?