“Bir milletin geleceği ile oynamak istiyorsan, eğitim sistemi ile oyna.” Demokratik gelişmiş toplumlarda, partilerin değil milletin eğitim sistemi vardır. Yani Eğitimleri millidir.
Cumhuriyeti kuran Büyük önder Mustafa Kemal ATATÜRK ve arkadaşları ençok eğitime önem vermişler Cumhuriyetin ışığının herkese ulaşması için zenginler ve gayri Müslimlerin yararlana bildiği eğitimi halka yaygınlaştırarak Milli bir eğitim politikası uygulamaya konmuştur.
Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile eğitim birliği bir sistem olarak benimsenmiş bulunmaktadır. Yeni Türkiye'nin kültür hayatında çok önemli bir aşamayı başarıya ulaştıran Tevhid-i Tedrisat Kanunu, aslında büyük bir kültür hamlesidir.
Eğitimin birleştirilmesi ile özellikle 19. yüzyıl sonlarından beri Türkiye eğitiminde görülen medrese ve okul (mektep) diye devam eden ikililiğe son verilmiştir. "Tevhid-i Tedrisat Kanunu" ile öğretim ve eğitim birliği sağlanarak milli kültür birliğine yönelmek istenmiştir. Öğretim ve eğitime milli ve laik bir karakter veren Tevhid-i Tedrisat Kanunu, milli gelişme tarihinde daima büyük yer tutacak bir devrimin de adı olmuştur.
2 Mart 1926'da kabul edilen, "Maarif Teşkilatı Hakkında Kanun" Tevhid-i Tedrisat (Öğretimin Birleştirilmesi) Kanunun ilkelerinin ışığı altında eğitim hizmetlerini düzenlemiştir. Devletin izni olmadan hiç bir okulun açılmayacağını öngören Maarif Teşkilatı Hakkında Kanun aynı zamanda çağdışı bütün derslerin okul müfredat programlarından kaldırılmasını da sağlamıştır.
2002 yılından buyana hızlanarak bozulan milli eğitim, adeta MEB kendi elindeki yetkileri cemaat, tarikat, vakıflara terk ederek, Özel eğitimi teşvik ederek, yeniden halkın eğitimden uzaklaştırma cahil bırakma politikaları hız kesmeden sürüyor.
Ancak; esas bozulma Türk Milli eğitiminin en önemli kurumlarından Köy enstitülerinin kapatılmasıyla başlar.
“Milli Eğitimimiz 27 Aralık 1947'de imzalanan ve “Fulbright Antlaşması”olarak anılan Türkiye ve ABD Hükümetleri Arasında Eğitim Komisyonu Kurulması Hakkındaki Anlaşma’nın sonucu olarak, bütünüyle Amerikalı uzmanlar ve CIA tarafından, Amerikan çıkarları doğrultusunda biçimlendiriyordu.
Senatör Haydar Tunç Kanat’ın “İkili Antlaşmaların İç Yüzü” ve “Amerikan Emperyalizmi ve CIA”adlı kitabında açıkladığı üzere, 27 Aralık 1947'de imzalanan Eğitim Komisyonu’yla ilgili anlaşmanın 5. maddesi şöyleydi: "Komisyon, dördü TC vatandaşı ve dördü ABD vatandaşı olmak üzere sekiz üyeden kurulu olacaktır. Bunlara ek olarak Türkiye’deki ABD diplomatik heyetin başı, (Amerikan Büyükelçisi) komisyonun fahri
Başkanı olacaktır. Komisyonda oyların eşit oluşması durumunda kesin oyu misyon şefi (Amerikan büyük elçisi verecektir.”
Komisyonun ABD vatandaşı olan dört üyesinden ikisinin elçilikteki CIA mensupları arasından seçileceğinden kuşku duymamak gerekir, böylece CIA, Milli Eğitim Bakanlığı’na rahatça sızma olanağı bulacak ve komisyon üyesi sıfatıyla öğrenci ve eğitim üyeleri arasında ajanlar devşirmekte hiçbir güçlükle karşılaşmayacaktır. Okul kitaplarına ve ders kitaplarına Amerikan propagandasının etkinliğini artırmak için malzeme hazırlayacaklardır. O günden 2016'ya 69 yıldır, Milli Eğitimimizi ve daha pek çok bakanlığımızı Amerikalı uzmanlar yönlendiriyor.
Şimdi bu açıklamaların ışığında bakalım bu (4+4+4) sisteminin Türk Milli Eğitimine yararlı olacağı için önerilmediğini apaçık ortada değil mi?
Böylece Türk toplumunun muhtaç olduğu, uyanık, üretici, bağımsızlıktan yana, devrimci insan yetiştirme amacı yerine,
Amerika’ya bağlı, toplum ve ülke çıkarlarının pek farkında olmayan, geleneklere bağlı ve genel olarak tüketici insanlar yetiştirilmesi amacına yönel inmiştir. Türkiye’nin «tüketim toplumu» haline getirilmesi, ABD’nin ticaret, ekonomi ve politika çıkarları için çok elverişlidir.
Eğitim sistemi ve programları ile sık sık oynayarak tam bir kaos yaratma yoluna gidilmekte çocuklarımızın ve gençlerimizin geleceği ile oynanmakta.
1974 yılına kadar üniversiteler kendi öğrencilerini kendileri seçiyordu.1974'ten beri kullanılan iki ÜSS ve ÜYS terk edildi. 2000'de ÖSS'ye geçildi.2003'te ÖSS ve AOBP puan sistemlerinin çarpıldığı katsayılar değiştirildi2006'da soruların stili değiştirildi. Testler SAY-1, SAY-2 gibi farklılaştırıldı
2007'de 1. ve 2. bölümdeki testlerden 0,5 puan alma zorunluluğu kaldırıldı.2009'da alan dışındaki tercihlerde uygulanan 0,3-0,8 olan katsayılar 0,15-0,12 olarak değiştirildi.
2010'da çift aşamalı sınav sistemine geçildi. ÖSS yerine YGS ve LYS getirildi. YGS’yi geçen öğrenciler LYS’ye girme hakkı kazandı.2011'de katsayılar 0,15’le eşitlenerek tamamen kaldırıldı.2012'de AOBP yerine OBP’nin kullanılmasına karar verildi. Böylece öğrencilerin okul başarısının önemi arttı.
Orta öğretimde duruma bakalım;1980’lerde 5. sınıflara uygulanan Anadolu ve fen liselerine giriş sınavları iki basamaklı yapılıyordu. İkinci basamak sınavları için öğrenciler belirli bölgelerde sınava giriyordu.1998'de Liselere Geçiş Sınavı (LGS) getirildi.
2006’da LGS kaldırıldı, yerine Ortaöğretim Kurumları Sınavı (OKS) getirildi.2009: OKS kaldırıldı, yerine 3 yıllık Seviye Belirleme Sınavı (SBS) geldi.2011'de üç aşamalı SBS’nin kaldırıldığı açıklandı ve yeniden tek sınava (SBS) geçildi.2013'te SBS son kez yapıldı. 2014 itibariyle SBS yerine dönem içi yapılan yazılı sınavlara geçildi. TEOG dönemi başladı.
Her yıl müfredat değişiklikleri çok fazla olduğu için öğretmenler bile bu hızlı değişimi takip edemeyecek duruma geldiler.
Müfredat ve programlar, okulların durumunu takip etmekte zorlanıyoruz, 4+4+4 eğitim sistemi ile genel liseler kapatılmış dershaneleri kapatma sevdası ile korsan liseler, merdiven altı öğretim kursları, mantar gibi çoğalan özel öğretim kurumları artmış.
Halkın çocukları Ya imam-Hatip ya meslek lisesine zorlanmış, Halk kurtuluş olarak özel okullara yöneltilmiş parası olan eğitim alacak olmayan alamayacak hale gelmiştir.
Köylerdeki okullar kapatılınca çocuğunun okumasını isteyen kırsal kesimdeki Veli Ensar vakfı, TÜRGEV gibi vakıf, tarikat, cemaat yurtları ve öğrenci evlerine mahkûm edildi. Buralarda nelerin döndüğü çocuklarımıza neler yapıldığı, Karaman’daki Ensar vakfındaki tecavüz olayı ile ortalığa saçıldı. Ülkemizin her yerinde bu tür yerlerde bu olayların yaşandığı gelen haberler arasındadır.
Bir an önce Atatürk’ün başlattığı, milli laik ve bilimsel eğitime geri dönülmesi geleceğimiz için hayati önem taşımaktadır.