avcılar escort
Rıdvan Eşin
Esnaf Odaları Bidliği
Le Pain
Hüseyin Asar
Köşe Yazarı
Hüseyin Asar
 

SEÇİMLERİN DUYGUSAL HAFİFLİĞİ

Çek asıllı Fransız Yazar Milan Kundera'nın, "Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği" önemli bir edebi yapıttır. Prag Baharı'nın yaşandığı Çekoslovakya'da geçen roman; aşk, özgürlük, ihanet, varoluş gibi evrensel temaları derinlemesine irdelemekle kalmayıp aynı zamanda, Prag Baharı gibi önemli bir tarihi dönemi de okuyucuya ustalıkla aktarıyor. Roman, okuru derin düşüncelere sevk ediyor ve hayat hakkında sorular sormaya teşvik ediyor. Gelelim siyasetin ve seçimlerin dayanılmaz hafifliğine. Demokrasi uzun zamandan beri dünya üzerinde kullanılan bir yönetim şeklidir. Gerçi adı demokratik olan ama, dikta rejimi ile yönetilen ülkeler de yok değil. Az gelişmiş olarak isimlendirilen bu ülkelerdeki yönetim şekline biz, "Sözde demokrasi" diyoruz. Doğal olarak bu ülkelerde demokrasinin esamesi okunmuyor. Bu tür sözde demokrasi ile yönetilen ülkelerde seçim kazanmak için her şey yapılabilir. Yalanlar, hileler, seçim rüşvetleri, oy hırsızlığı, duygu sömürüsü, din sömürüsü ve daha akla hayale gelmeyecek algı oyunlarının prömiyerlerini görmek sıradan olaylardır. Sadece genel seçimlerde değil, yerel seçimlerde de aynı senaryoları farklı oyuncularla izleyebilirsiniz. Bu tür ülkelerde seçimi kazanmakla, "Seçimden kazanmak" arasında her zaman duygusal bir fark vardır. Yani, seçim alanı neresi olursa olsun, adayların çoğunluğunun amacı seçimi kazanmaktan uzaklaşıp "Seçimden kazanmak" durumuna evrilmektir. Milletvekili olamayacağını bile bile herhangi bir yere genel müdür olmak isteyenler, görevde yükselmek isteyenler, rektör olmak isteyenler, ihale almak isteyenler, arpalık diye tabir edilen şirketlerde yönetim kurulu üyesi olup malı götürmek isteyenler diye bu ilginç listeyi uzatabiliriz. Aynı durumu yerel seçimlerde ve partilerin örgüt seçimlerinde de görmekteyiz. Burada seçimden kazanmanın bin bir türlü yolu var. Hele hele, örgüt üzerinde tahakküm kuran siyasetçileri hiç sormayın. Örneklerini ülkemizin dört bir yanında çok acı olarak görüyoruz. Amaç seçim kazanmak değil, "Seçimden kazanmak" olunca her türlü fırıldaklığı görmekteyiz. Elbette hem seçimi kazanıp hem de seçimden kazananlar da var. Onlar ayrı bir çalışma konusu. Sadece adaylar değil, adayları çevreleyen "Çanak yalayıcı" diye nitelendirdiğimiz kişilerin beklentisi de çoğunlukla "Seçimden kazanmak" üzerine kurulmuştur. Özellikle yerel seçimlerde bunu daha yakından görebilirsiniz. Yoksa bir belediye başkan adayından fazla para harcayan belediye meclis üyesi adaylarının varlığını, milyonlarca lirayı seçim çalışmasında harcayanları, kraldan çok kralcı olanları başka türlü açıklayamayız. Sonuç olarak, uzun zamandır ülkemiz bir seçim ve seçime bağlı rant ülkesi olmuştur. Biri biterken diğeri başlayan seçimlerden halkımız sıkılmış ve maalesef bunu sandıklara gitmekten göreceli olarak vazgeçerek yansıtmaktadır. Kimsenin kimseye inancı kalmamış, her olay ve her durum ranta bağlanmaya başlamıştır. Artık halkın ne siyasetçiye ne de siyasetçi ile birlikte hareket edenlere zerre güveni kalmamıştır. Bu duruma neden olanlar, siyasetçilerin ta kendisidir. Bu siyasetçilerin amacını herkes biliyor ama durumu dillendiren olmuyor. Çevresindeki kişilerin yüksek beklentisi adayın maniple edilmesini kolaylaştırıyor. Nedense siyasetçiler, onların çevresindeki kişiler doğru konuşanları, yanlış işler yapıldığında bunu söyleyenleri istemiyorlar. Onlara göre en iyi kişi biat eden ve sorgulamayan kişidir. Bu kısır döngüsü kırmak gerekir. Hem de en kısa zamanda. "Bomboş bir kafa, şeytanın çalışma odası olur." (Platon)
Ekleme Tarihi: 30 Aralık 2024 - Pazartesi

SEÇİMLERİN DUYGUSAL HAFİFLİĞİ

Çek asıllı Fransız Yazar Milan Kundera'nın, "Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği" önemli bir edebi yapıttır.

Prag Baharı'nın yaşandığı Çekoslovakya'da geçen roman; aşk, özgürlük, ihanet, varoluş gibi evrensel temaları derinlemesine irdelemekle kalmayıp aynı zamanda, Prag Baharı gibi önemli bir tarihi dönemi de okuyucuya ustalıkla aktarıyor. Roman, okuru derin düşüncelere sevk ediyor ve hayat hakkında sorular sormaya teşvik ediyor.

Gelelim siyasetin ve seçimlerin dayanılmaz hafifliğine.

Demokrasi uzun zamandan beri dünya üzerinde kullanılan bir yönetim şeklidir. Gerçi adı demokratik olan ama, dikta rejimi ile yönetilen ülkeler de yok değil. Az gelişmiş olarak isimlendirilen bu ülkelerdeki yönetim şekline biz, "Sözde demokrasi" diyoruz. Doğal olarak bu ülkelerde demokrasinin esamesi okunmuyor.

Bu tür sözde demokrasi ile yönetilen ülkelerde seçim kazanmak için her şey yapılabilir. Yalanlar, hileler, seçim rüşvetleri, oy hırsızlığı, duygu sömürüsü, din sömürüsü ve daha akla hayale gelmeyecek algı oyunlarının prömiyerlerini görmek sıradan olaylardır. Sadece genel seçimlerde değil, yerel seçimlerde de aynı senaryoları farklı oyuncularla izleyebilirsiniz.

Bu tür ülkelerde seçimi kazanmakla, "Seçimden kazanmak" arasında her zaman duygusal bir fark vardır. Yani, seçim alanı neresi olursa olsun, adayların çoğunluğunun amacı seçimi kazanmaktan uzaklaşıp "Seçimden kazanmak" durumuna evrilmektir.

Milletvekili olamayacağını bile bile herhangi bir yere genel müdür olmak isteyenler, görevde yükselmek isteyenler, rektör olmak isteyenler, ihale almak isteyenler, arpalık diye tabir edilen şirketlerde yönetim kurulu üyesi olup malı götürmek isteyenler diye bu ilginç listeyi uzatabiliriz.

Aynı durumu yerel seçimlerde ve partilerin örgüt seçimlerinde de görmekteyiz. Burada seçimden kazanmanın bin bir türlü yolu var. Hele hele, örgüt üzerinde tahakküm kuran siyasetçileri hiç sormayın. Örneklerini ülkemizin dört bir yanında çok acı olarak görüyoruz.

Amaç seçim kazanmak değil, "Seçimden kazanmak" olunca her türlü fırıldaklığı görmekteyiz. Elbette hem seçimi kazanıp hem de seçimden kazananlar da var. Onlar ayrı bir çalışma konusu.

Sadece adaylar değil, adayları çevreleyen "Çanak yalayıcı" diye nitelendirdiğimiz kişilerin beklentisi de çoğunlukla "Seçimden kazanmak" üzerine kurulmuştur. Özellikle yerel seçimlerde bunu daha yakından görebilirsiniz. Yoksa bir belediye başkan adayından fazla para harcayan belediye meclis üyesi adaylarının varlığını, milyonlarca lirayı seçim çalışmasında harcayanları, kraldan çok kralcı olanları başka türlü açıklayamayız.

Sonuç olarak, uzun zamandır ülkemiz bir seçim ve seçime bağlı rant ülkesi olmuştur. Biri biterken diğeri başlayan seçimlerden halkımız sıkılmış ve maalesef bunu sandıklara gitmekten göreceli olarak vazgeçerek yansıtmaktadır. Kimsenin kimseye inancı kalmamış, her olay ve her durum ranta bağlanmaya başlamıştır. Artık halkın ne siyasetçiye ne de siyasetçi ile birlikte hareket edenlere zerre güveni kalmamıştır. Bu duruma neden olanlar, siyasetçilerin ta kendisidir. Bu siyasetçilerin amacını herkes biliyor ama durumu dillendiren olmuyor. Çevresindeki kişilerin yüksek beklentisi adayın maniple edilmesini kolaylaştırıyor.

Nedense siyasetçiler, onların çevresindeki kişiler doğru konuşanları, yanlış işler yapıldığında bunu söyleyenleri istemiyorlar. Onlara göre en iyi kişi biat eden ve sorgulamayan kişidir. Bu kısır döngüsü kırmak gerekir. Hem de en kısa zamanda.

"Bomboş bir kafa, şeytanın çalışma odası olur." (Platon)

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve aydinyeniufuk.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
avcılar escort