Rıdvan Eşin
Esnaf Odaları Bidliği
Le Pain
Hasan Öğdüm
Köşe Yazarı
Hasan Öğdüm
 

Viral entropi

Canlılar yaşlanır ve ölür, otomobiller paslanır ve evrendeki düzensizlik artar. Bilim insanları düzensizliği Entropi adı verilen nicelik ile ölçerler. Sistemlerdeki düzensizlik arttıkça, entropi de artar. Bu durum da faydalı (iş yapabilir) enerji miktarını azaltır, faydasız enerjiyi (entropi) arttırır. Eğer bir sistem tamamı ile düzenli ise entropisi sıfır olabilir. Entropi, enerji gibi korunan bir özellik değildir. Bütün enerji değişimlerinde çevre ile sistemin entropi değişimlerinin toplamı daima pozitiftir. Bu da evrendeki toplam entropinin sürekli artmasına sebep olur. Mesela Dünya'daki yaşam Güneş'ten gelen Entropiyle beslenir. Bitkiler büyümeleri için gerekli enerjiyi güneş ışığından aldıkları zaman evrene bir miktar düzen katılır ve bu nedenle entropi azalır. Fakat Dünya'daki bu entropi (belirsizlik) azalması, bütün bir evrendeki entropi artışı yanında küçücük kalır.  Güneş'in yıpranma oranı, dünyamıza kattığı düzene göre çok büyüktür. Entropi kanunu belki de insanların yeryüzünde keşfettikleri en büyük kanunlardan biridir.  Bu kanunun en güzel tariflerinden bir tanesi de "Evrende her şey, kendini minimum enerji ve maksimum düzensizliğe çekmek ister" şeklindedir.  Aslına bakarsanız tanımdaki "maksimum düzensizlik" kavramı da bir "düşük enerji" eğilimini ifade eder, ancak kanunun biraz daha anlaşılabilir olması için güzel bir ilavedir. Yani aslında gerçek tanım şudur: "Evrende her şey kendini minimum enerjiye çekmek ister." Bu kanun evrenin her yanında o kadar çok gözümüz önündedir ki örnekleri saymakla bitmez.  Birkaç örnek verelim. Örnek 1: Yukarıdan bırakılan bir taş, aşağı düşmek ister. Çünkü aşağı dediğimiz nokta, yukarı dediğimiz noktadan daha düşük bir enerji seviyesine sahiptir. Örnek 2: Demir bir kaba sıkıştırılan bir gaz kendini dışarı atmak ister. Çünkü dış ortamdaki gazlar daha düzensizdir. Örnek 3: Baskı ile kontrol altına alınan toplumlar o baskıyı kırmak isterler. Çünkü baskı onları bir düzene sokmak ister ancak toplum daha düzensiz olmak ister. Bu kanun aracılığı ile evreni bir yaratıcının yönettiği ve idare ettiğinin ispat edilmiş olduğunu savunan görüşler mevcuttur: Madem evrende her şey kendini minimum enerjiye çekmek istiyor, öyleyse evreni dağılmaktan ve düzensizliğe gitmekten alıkoyan bir enerjiye ihtiyaç vardır.  Bu enerji evrenin her yerinde, mikro âlemden, makro âleme kadar hükümlerini icra edebilmelidir; evrenin düzenini ve enerji seviyesini devam ettirebilmesi ancak bu şekilde mümkün olabilir. Öte yandan, hücre seviyesinde entropiye karşı mücadele etmekte nasıl adenozin trifosfat adlı bir nükleotidin işlevleri kilit rol oynuyorsa, evrensel ölçekte de entropiye karşı denge teşkil eden fiziksel süreçlerin varlığından söz edilebilir. O halde metafizik bir üst otoritenin var olmasının şart olmadığını düşünen görüşler de mevcuttur. (*) Akıl ve bilimin egemen olduğu bir döneme giriyoruz.  Bu dönemde tüm değerlerin mantıkla değerlendirilmesine ihtiyacımız var. Tüm dünyayı olağanüstü bir biçimde etkisi altına alan bir virüsü konuşuyor tüm insanlık.  Bir virüs, insanlığı esir aldı. Kimse ne olacağını öngöremiyor. Virüs sonrası ya da virüsle birlikte bir yaşamın nasıl sürdürüleceği “gerçek bir bilinmez.” İnsanlık tarihi içerisinde salgın hastalıkların eksilmediği, belli dönemlerde kendini gösterdiği kayıtlarda mevcut. Farklı coğrafyalarda açığa çıkan bu hastalıklar teknoloji ve ulaşım seviyelerine göre farklı gelişimler göstermiş. Kimi açığa çıktığı yerde büyük kayıplar verdirmiş, kimi yıllar sonra uzak yerlerde yeniden kendini göstermiş, kimiyse tozu toprağa katarak önünde ne kadar insan varsa yok etmiş. Bunlardan en bilineni, belki ilk akla geleni; veba. Kayıtlara göre, M.Ö. 430-425’te Atina’da yaşanan salgında 100 bin kişi hayatını yitiriyor. Vebanın en yüksek tahribatları M.S. 165-180’de Avrupa, Batı Asya ve Kuzey Afrika’da 5 milyon (nüfusun 30’u); M.S.541-542’de Avrupa’da 25-50 milyon (nüfusun 40’ı); M.S.1347-1357’de yine Avrupa’da 75-100 milyon (nüfusun 30-60’ı)  şeklinde gerçekleşmiş. Vebanın dışında başka hastalıklar, salgınlar da giriyor devreye.  Kolera, tifüs, çiçek, kızamık, sarıhumma, grip, influenza, sıtma, cüzzam, ateş, çocuk felci, HIV/AIDS, menenjit, layşmonyaz, ebola, SARS (korona virüs), tüberküloz, kabakulak, MERS, chikunguya, hepatit… Görüldüğü üzere, hastalıklar dünyadan hiç eksik olmamış. Covid19 sürecinde sağlık emekçilerinin meslek etiği bilinciyle yüksek saygınlıkta bir davranış sergilediklerini görüyoruz. Yaşamları pahasına girdikleri bu savaşta saygıyı da en üst düzeyde hak ediyorlar.  Aileleriyle olan günlük ilişki ve iletişimlerinin yok olduğunu, taşıdıkları tüm kişisel kaygılara rağmen bu mücadeleyi sürdürdüklerini söylemek bile yersiz. Bir savaşın içindeyiz. Ülkelerin tüm katmanlarıyla bu savaşı doğru bir şekilde vermesi gerekiyor.  Ülkeyi yönetenlerin politikadan uzak kalmaları ve hiçbir ayrımcılık gözetmeksizin bu süreci etkin yönetmeleri gerekiyor. Doğru savaşan ülke örneklerini baz alarak ülkemizin bu durumdan en hafif hasarla kurtulmasını sağlamaları bekleniyor. Başta, insanların ekonomik kaygılarını hafifletmeleri, bunun için reel önlemler almaları gerekiyor. İnsanlardaki hastalığa yakalanma kaygısını, kimi ülke örneklerinde görüldüğü gibi telefon aplikasyonlarıyla, en aza indirgemelerini sağlayan “temiz bir bilgi ağı”na gereksinim var. Tüm bunlar devlet aygıtlarının ne kadar doğru yönetildiğiyle ilgili. Ne denli doğru yönetildiğini sonuçlarına bakarak anlayacağız, ama işleyen sürecin de bir geri dönüşü yok.  Ülkece doğru örneklerden hareket etmek zorundayız. Güçlü ulus devletler bu savaştan en az hasarla çıkacak.  Bütünleşmiş toplum yapısını sağlamak, doğru yönetilen bir “devlet anlayışı”yla mümkün. Dünya sosyal olduğu kadar siyasal bir dönüşümün de eşiğinde. Toplumun her katmanının kendi paradigmaları evrensel ölçütlerde yeniden oluşacak. Eve kapandığımız süreç içerisinde doğanın kendini yeniden yenilediğini gözlemliyoruz.  Dünyanın farklı yerlerinden farklı haberler geliyor. NASA’nın yayınladığı uydu görüntülerinden sadece iki hafta içinde hava kirliliğindeki azalmayı izliyoruz. Venedik kanallarında yunus balıklarının yüzmeye başladığı bildiriliyor. Hindistan’da nesli tükenmekte olan Misk kedisinin kentin sokaklarında dolaştığının haberini alıyoruz. Çiçekler açmaya, kuşlar ötmeye devam ediyor.  Tüm bunlar yaşamın ipuçlarıdır, anlaması gereken insanoğluna son ikazlarıdır aslında. Doğa kendi yaralarını sararken insanların tüm canlılığa göstermesi gereken saygı zamanı gelmiştir. Bu bir özür dileme, iyileşme- iyileştirme dönemidir. İnsanın insandan, insanın doğadan özür dileme zamanıdır. Haksızlıkların olmayacağı, gerçek adaletin sağlanacağı, hakça üretim-paylaşımın yaşanacağı dönemdir. (*)https://tr.wikipedia.org/wiki/Entropi
Ekleme Tarihi: 07 Nisan 2020 - Salı

Viral entropi

Canlılar yaşlanır ve ölür, otomobiller paslanır ve evrendeki düzensizlik artar. Bilim insanları düzensizliği Entropi adı verilen nicelik ile ölçerler. Sistemlerdeki düzensizlik arttıkça, entropi de artar. Bu durum da faydalı (iş yapabilir) enerji miktarını azaltır, faydasız enerjiyi (entropi) arttırır.

Eğer bir sistem tamamı ile düzenli ise entropisi sıfır olabilir. Entropi, enerji gibi korunan bir özellik değildir. Bütün enerji değişimlerinde çevre ile sistemin entropi değişimlerinin toplamı daima pozitiftir. Bu da evrendeki toplam entropinin sürekli artmasına sebep olur. Mesela Dünya'daki yaşam Güneş'ten gelen Entropiyle beslenir. Bitkiler büyümeleri için gerekli enerjiyi güneş ışığından aldıkları zaman evrene bir miktar düzen katılır ve bu nedenle entropi azalır. Fakat Dünya'daki bu entropi (belirsizlik) azalması, bütün bir evrendeki entropi artışı yanında küçücük kalır.  Güneş'in yıpranma oranı, dünyamıza kattığı düzene göre çok büyüktür.

Entropi kanunu belki de insanların yeryüzünde keşfettikleri en büyük kanunlardan biridir.  Bu kanunun en güzel tariflerinden bir tanesi de "Evrende her şey, kendini minimum enerji ve maksimum düzensizliğe çekmek ister" şeklindedir.  Aslına bakarsanız tanımdaki "maksimum düzensizlik" kavramı da bir "düşük enerji" eğilimini ifade eder, ancak kanunun biraz daha anlaşılabilir olması için güzel bir ilavedir. Yani aslında gerçek tanım şudur: "Evrende her şey kendini minimum enerjiye çekmek ister." Bu kanun evrenin her yanında o kadar çok gözümüz önündedir ki örnekleri saymakla bitmez.  Birkaç örnek verelim.

Örnek 1: Yukarıdan bırakılan bir taş, aşağı düşmek ister. Çünkü aşağı dediğimiz nokta, yukarı dediğimiz noktadan daha düşük bir enerji seviyesine sahiptir.

Örnek 2: Demir bir kaba sıkıştırılan bir gaz kendini dışarı atmak ister. Çünkü dış ortamdaki gazlar daha düzensizdir.

Örnek 3: Baskı ile kontrol altına alınan toplumlar o baskıyı kırmak isterler. Çünkü baskı onları bir düzene sokmak ister ancak toplum daha düzensiz olmak ister.

Bu kanun aracılığı ile evreni bir yaratıcının yönettiği ve idare ettiğinin ispat edilmiş olduğunu savunan görüşler mevcuttur: Madem evrende her şey kendini minimum enerjiye çekmek istiyor, öyleyse evreni dağılmaktan ve düzensizliğe gitmekten alıkoyan bir enerjiye ihtiyaç vardır.  Bu enerji evrenin her yerinde, mikro âlemden, makro âleme kadar hükümlerini icra edebilmelidir; evrenin düzenini ve enerji seviyesini devam ettirebilmesi ancak bu şekilde mümkün olabilir.

Öte yandan, hücre seviyesinde entropiye karşı mücadele etmekte nasıl adenozin trifosfat adlı bir nükleotidin işlevleri kilit rol oynuyorsa, evrensel ölçekte de entropiye karşı denge teşkil eden fiziksel süreçlerin varlığından söz edilebilir. O halde metafizik bir üst otoritenin var olmasının şart olmadığını düşünen görüşler de mevcuttur. (*) Akıl ve bilimin egemen olduğu bir döneme giriyoruz.  Bu dönemde tüm değerlerin mantıkla değerlendirilmesine ihtiyacımız var.

Tüm dünyayı olağanüstü bir biçimde etkisi altına alan bir virüsü konuşuyor tüm insanlık.  Bir virüs, insanlığı esir aldı. Kimse ne olacağını öngöremiyor. Virüs sonrası ya da virüsle birlikte bir yaşamın nasıl sürdürüleceği “gerçek bir bilinmez.”

İnsanlık tarihi içerisinde salgın hastalıkların eksilmediği, belli dönemlerde kendini gösterdiği kayıtlarda mevcut. Farklı coğrafyalarda açığa çıkan bu hastalıklar teknoloji ve ulaşım seviyelerine göre farklı gelişimler göstermiş. Kimi açığa çıktığı yerde büyük kayıplar verdirmiş, kimi yıllar sonra uzak yerlerde yeniden kendini göstermiş, kimiyse tozu toprağa katarak önünde ne kadar insan varsa yok etmiş.

Bunlardan en bilineni, belki ilk akla geleni; veba. Kayıtlara göre, M.Ö. 430-425’te Atina’da yaşanan salgında 100 bin kişi hayatını yitiriyor. Vebanın en yüksek tahribatları M.S. 165-180’de Avrupa, Batı Asya ve Kuzey Afrika’da 5 milyon (nüfusun 30’u); M.S.541-542’de Avrupa’da 25-50 milyon (nüfusun 40’ı); M.S.1347-1357’de yine Avrupa’da 75-100 milyon (nüfusun 30-60’ı)  şeklinde gerçekleşmiş.

Vebanın dışında başka hastalıklar, salgınlar da giriyor devreye.  Kolera, tifüs, çiçek, kızamık, sarıhumma, grip, influenza, sıtma, cüzzam, ateş, çocuk felci, HIV/AIDS, menenjit, layşmonyaz, ebola, SARS (korona virüs), tüberküloz, kabakulak, MERS, chikunguya, hepatit…

Görüldüğü üzere, hastalıklar dünyadan hiç eksik olmamış. Covid19 sürecinde sağlık emekçilerinin meslek etiği bilinciyle yüksek saygınlıkta bir davranış sergilediklerini görüyoruz. Yaşamları pahasına girdikleri bu savaşta saygıyı da en üst düzeyde hak ediyorlar.  Aileleriyle olan günlük ilişki ve iletişimlerinin yok olduğunu, taşıdıkları tüm kişisel kaygılara rağmen bu mücadeleyi sürdürdüklerini söylemek bile yersiz.

Bir savaşın içindeyiz. Ülkelerin tüm katmanlarıyla bu savaşı doğru bir şekilde vermesi gerekiyor.  Ülkeyi yönetenlerin politikadan uzak kalmaları ve hiçbir ayrımcılık gözetmeksizin bu süreci etkin yönetmeleri gerekiyor. Doğru savaşan ülke örneklerini baz alarak ülkemizin bu durumdan en hafif hasarla kurtulmasını sağlamaları bekleniyor. Başta, insanların ekonomik kaygılarını hafifletmeleri, bunun için reel önlemler almaları gerekiyor. İnsanlardaki hastalığa yakalanma kaygısını, kimi ülke örneklerinde görüldüğü gibi telefon aplikasyonlarıyla, en aza indirgemelerini sağlayan “temiz bir bilgi ağı”na gereksinim var.

Tüm bunlar devlet aygıtlarının ne kadar doğru yönetildiğiyle ilgili. Ne denli doğru yönetildiğini sonuçlarına bakarak anlayacağız, ama işleyen sürecin de bir geri dönüşü yok.  Ülkece doğru örneklerden hareket etmek zorundayız.

Güçlü ulus devletler bu savaştan en az hasarla çıkacak.  Bütünleşmiş toplum yapısını sağlamak, doğru yönetilen bir “devlet anlayışı”yla mümkün.

Dünya sosyal olduğu kadar siyasal bir dönüşümün de eşiğinde. Toplumun her katmanının kendi paradigmaları evrensel ölçütlerde yeniden oluşacak.

Eve kapandığımız süreç içerisinde doğanın kendini yeniden yenilediğini gözlemliyoruz.  Dünyanın farklı yerlerinden farklı haberler geliyor. NASA’nın yayınladığı uydu görüntülerinden sadece iki hafta içinde hava kirliliğindeki azalmayı izliyoruz. Venedik kanallarında yunus balıklarının yüzmeye başladığı bildiriliyor. Hindistan’da nesli tükenmekte olan Misk kedisinin kentin sokaklarında dolaştığının haberini alıyoruz. Çiçekler açmaya, kuşlar ötmeye devam ediyor.  Tüm bunlar yaşamın ipuçlarıdır, anlaması gereken insanoğluna son ikazlarıdır aslında.

Doğa kendi yaralarını sararken insanların tüm canlılığa göstermesi gereken saygı zamanı gelmiştir. Bu bir özür dileme, iyileşme- iyileştirme dönemidir. İnsanın insandan, insanın doğadan özür dileme zamanıdır. Haksızlıkların olmayacağı, gerçek adaletin sağlanacağı, hakça üretim-paylaşımın yaşanacağı dönemdir.

(*)https://tr.wikipedia.org/wiki/Entropi

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve aydinyeniufuk.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.