Rıdvan Eşin
Esnaf Odaları Bidliği
Le Pain
Rıdvan Eşin
Hasan Öğdüm
Köşe Yazarı
Hasan Öğdüm
 

İklim Krizi Gerçeği; Aydın’da Jeotermaller ve Efeler Kent Konseyi

Biz insanoğlu; başımıza bir şey gelmeden önlem almayız. İçinde bulunduğumuz hayat akışı da çoğu kez bunu engeller. Kovitli günleri, bir kapanma dönemini dünyaca atlattık. Belli ki ilk elden yaşanan deneyimler hep ön plana çıkıyor, gerçekle burun buruna gelmeden bir yüzleşme gerçekleşmeden insan “kılını dahi kıpırdatmıyor”. İklim Krizi. Aslında bu konu hep üst perdeden, yani devletlerarası ilişkilerde ele alındığı için kendi gündemini yaşayan halk arasında pek yankı bulmuyor. Zaten konunun çözümü noktasında devletlerin ve onları yönetenlerin dünya insanının yaşam biçimlerini temelden değiştirecek kararlar almaları ve bunun finansmanını sağlamaları durumu söz konusu. Ama insanların da bu bilinçlenme adına yapabileceği şeyler var. Şimdiden bu bilinci oluşturmak faydalı olacaktır. Kim bilir, belki insanların bilincindeki bu erken yükseliş devlet yönetimlerini de olumlu etkiler. İklim Krizi denilince ilk aklımıza gelen küresel ısınma ve etkileridir. Küresel ısınmanın, dünya atmosferindeki yani yaşam bulduğumuz, soluduğumuz adına hava dediğimiz ortamdaki “sera etkisi” yaratan gazların, üstünde yaşadığımız kara ve denizlerin ortalama sıcaklıklarında artışa neden olduğunu bilmemizde fayda var. Küresel ısınmayı oluşturan etmenler çok yönlü olmakla birlikte, basitçe fosil yakıt (petrol, kömür, gaz) tüketimi kaynaklı karbondioksit gazının salınımına dayanmaktadır. Bilim insanları, iklim değişikliğinin yıkıcı etkilerinden korunmak için sıcaklık artışının 1,5 ˚C sınırında tutulması gerektiğini belirtiyor. Bunun için de “karbon emisyonları” nın derhal sıfırlanmaya doğru adımlar atılması şart. Sera gazı emisyonları azalmazsa, çok değil 2100 yılına kadar küresel ısınmadaki 3 ˚C derecelik artışın; Biyolojik çeşitliliği yok edeceği, Suya ve gıdaya erişimde çok büyük sıkıntılar yaşanacağı, Salgın hastalık ve ölümlerde artışlar olacağı, Hava olaylarındaki artışın afetlere, can ve mal kayıplarına yol açacağı, Kuraklık nedeniyle ‘tarımsal üretimin’ yapılamaz hâle geleceği, Yaklaşık 400 milyon insanın şiddetli kuraklıkla karşı karşıya kalacağı, 50 milyon insanın yaşam alanlarının deniz seviyesinin altında kalarak kitlesel göçler yaşanacağı, Sıcak hava dalgaları nedeniyle hassas grupların hayatta kalma mücadelesi verecekleri, 500 milyon insanın yiyecek, koruma ve gelir ihtiyacını karşılayan mercan resiflerinin tamamen yok olacağı… Liste detaylandırılarak uzar gider… Hani tüm bu bilimsel uyarılarla bilinçlenme konusuna direnenler için ülkemiz üzerindeki bazı etkilerini de vurgulamak da yarar var. Acaba Türkiye’de neler yaşanacak? Deniz seviyesi 74 cm. yükselecek, İstanbul ve İzmir’de 50 cm. yükselmesi durumunda 250 binin üzerinde kişi taşkınlara maruz kalacak, Kıyı bölgelerinde; kalıcı toprak kayıpları, taşkın ve erozyonlar oluşacak, Kıyı ekosistemlerinde bozulum, toprağın ve suyun tuzlanması ve doğal drenaj kayıpları yaşanacak, Deniz canlılarının nüfusu %17 azalacak, Sıcaklık ve asitlenme artacak, Oksijen miktarı ve gıda azalacak, Kuzey Ege Denizi’nde balık stokları %18 azalacak. İklim Krizinin Dünyayı yaşanılamaz bir planet hâline getiren çevresel faktörlerin dışında bir büyük etkisi de “yoksulluk” olacaktır. Küresel Adaptasyon Komisyonu tarafından yayımlanan raporda; Dünya, iklim krizinin etkilerine vahim düzeyde hazırlıksız. Önümüzdeki on yıl içinde gerekli yatırımlar yapılmazsa küresel ısınmada en az sorumluluğu olan en yoksul kesimler en ağır bedeli ödeyecek. Komisyonun amacı, iklim değişikliğine adaptasyonu dünya siyasi gündemine oturtmak. Bu amaçla sunduğu çözüm önerilerini 5 ana adımla önümüze koyuyor: Erken Uyarı Sistemleri: İklim krizinden kaynaklı doğa olayları karşısında en hassas olan anda ve sahil toplumlarının, olağanüstü hava koşulları hakkında uyarılmasını sağlayan sistemler hayat kurtarabilir. Altyapı: Değişen iklim koşullarına daha uygun yollar, binalar ve köprüler yapmak. Kuru Tarımın Geliştirilmesi: Çiftçilerin kuraklığa daha dayanıklı ürün türlerine geçmesini sağlamak gibi basit ve masrafsız projeler bile geçim kaynaklarının sürdürülebilir hâle gelmesini sağlayabilir ve açlığa engel olabilir. Mangrovların Korunması ve Geliştirilmesi: Kökleri su altında büyüyen mangrov ormanları sahillerde yaşayan tahminen 18 milyon insanı su baskınlarından koruyor. Sahillere yapılan inşaatlar nedeniyle yok olma tehdidi altında olan mangrov ormanlarının acilen yeniden geliştirilmesi sahil toplumlarının can güvenliği için olduğu kadar balıkçılığın devamı için de çok önemli. Su Kaynaklarının Korunması: Su kaynaklarını korumak kadar suyun israf edilmesini engelleyen teknolojileri geliştirmek de iklim değişikliğine adaptasyon açısından hayati önem taşıyor.   Tüm bu önleyici tedbirler alınırken, var olan sistemdeki değişiklikleri de göz ardı etmemek gerekiyor. İklim krizinde en temel hedef, yıllık 51 milyar tonluk sera gazının sıfırlanmasıdır. Buna ait slogan da “karbon ayak izi”dir. Karbon ayak izinin küçültülmesi ve yaşamın sürdürülebilmesi ancak “sürdürülebilir” enerji kaynakları ile mümkündür. Çelik, çimento ve plastik üretimi toplam emisyonun %31’ini, taşımacılık alanında uçaklar, kamyonlar, arabalar, gemiler ise %16’sını oluşturmaktadır. Betonun sera gazına etkisi %10’dur. İlginç gelebilir belki ama, inek yetiştirmek için giren ve çıkan enerji miktarı, inek genetiği, ineklerin çıkardığı gazın küresel emisyondaki yeri %4’tür. Ciddiyetle irdelediğimizde, bitki temelli et üretimi önümüze yeni bir ufuk açmaktadır. Çevre ve doğanın korunumu konusunda her birey kendi yaşadığı çevreyi korumakla ve savunmakla yükümlüdür. Devlet aygıtı da kamu (halk) yararının gözetilmesinde kanun koyucu, uygulayıcısı ve denetçisidir. Bu bağlamda gerek ülkemizdeki, bölgemizdeki doğa katliamlarına bir son verilmelidir. Özellikle bir kez daha vurgulayalım, yaşadığımız il Aydın’daki JES (Jeotermal Elektrik Santrali)’lerin sayısının daha fazla artmasını istemiyoruz. Var olan JES’ lerden hukuka ve insanların yaşam haklarına saygı göstermelerini, maksimum kâr anlayışından önce üretimlerini teknik yönden doğru bir şekilde yerine getirmelerini bekliyoruz. JES’ lerin teknik yeterlilik durumları, işleyiş ve uygulamalarındaki işlerin -ki bunlar birinci Ergünoğlu döneminde Efeler Kent Konseyi Jeotermal Raporu’nda belirtilmiştir. Merkezi ve yerel yönetim bileşenleri, kusurları birbirlerinin üzerlerine atmaksızın jeotermal santrallerin işleyişlerinin uygunluk gösterip göstermediklerini - artık Aydın halkının vicdanını yaralamaksızın- gereğini yerine getirmelidirler. Jeotermal şirketlerin sahipleri ve sorumlu yöneticileri; Buharkent’ten Kuşadası’na, Didim’den Karacasu’ya, Aydın’ı, Aydın Ovasını, Menderes Nehrini, köyde çift çubuk sahibi insanlarının toprağını suyunu, kent sakinlerinin havasını böyle sorumsuzca kirletemezsiniz. Ülkemin her karış toprağı gibi Aydın da hunharca yok edilecek bir coğrafya değildir. Her ne kadar sorunun içine düşmeden bunu fark edemiyor gibi olsak da, “Türkiye’de İklim Değişikliği ve Çevre Sorunları Algısı 2020” araştırmasının sonuçlarına göre Türkiye’de her 10 kişiden 7’sinin iklim değişikliği için endişeli olduğunu ortaya koyuyor. Asıl çarpıcı olan sonuç ise her 2 kişiden birinin İklim Krizi’nin Virüsten daha büyük bir kriz olduğu yönünde. Siz ne dersiniz, sizce büyük resim hangisi? Her ne kadar yazıda çevre ve JES konusuna değinilmişe de, 2024 yılında işbaşına gelen Efeler Kent Konseyi Gülsevil Ergünoğlu, başkanlığında kuracağı meclislerde, üreteceği projeleriyle yerel yönetişim ilkeleri açısından Efeler İlçesinin kalkınmasına, huzur ve refahına katkı verecek, Başkan Anıl Yetişkin dönemindeki Efeler Belediyesi ile uyumlu işbirliği sonucunda Efeler Halkı özlediği hizmetlere kavuşacaktır.
Ekleme Tarihi: 27 Haziran 2024 - Perşembe

İklim Krizi Gerçeği; Aydın’da Jeotermaller ve Efeler Kent Konseyi

Biz insanoğlu; başımıza bir şey gelmeden önlem almayız. İçinde bulunduğumuz hayat akışı da çoğu kez bunu engeller.

Kovitli günleri, bir kapanma dönemini dünyaca atlattık. Belli ki ilk elden yaşanan deneyimler hep ön plana çıkıyor, gerçekle burun buruna gelmeden bir yüzleşme gerçekleşmeden insan “kılını dahi kıpırdatmıyor”.

İklim Krizi. Aslında bu konu hep üst perdeden, yani devletlerarası ilişkilerde ele alındığı için kendi gündemini yaşayan halk arasında pek yankı bulmuyor. Zaten konunun çözümü noktasında devletlerin ve onları yönetenlerin dünya insanının yaşam biçimlerini temelden değiştirecek kararlar almaları ve bunun finansmanını sağlamaları durumu söz konusu. Ama insanların da bu bilinçlenme adına yapabileceği şeyler var. Şimdiden bu bilinci oluşturmak faydalı olacaktır. Kim bilir, belki insanların bilincindeki bu erken yükseliş devlet yönetimlerini de olumlu etkiler.

İklim Krizi denilince ilk aklımıza gelen küresel ısınma ve etkileridir. Küresel ısınmanın, dünya atmosferindeki yani yaşam bulduğumuz, soluduğumuz adına hava dediğimiz ortamdaki “sera etkisi” yaratan gazların, üstünde yaşadığımız kara ve denizlerin ortalama sıcaklıklarında artışa neden olduğunu bilmemizde fayda var. Küresel ısınmayı oluşturan etmenler çok yönlü olmakla birlikte, basitçe fosil yakıt (petrol, kömür, gaz) tüketimi kaynaklı karbondioksit gazının salınımına dayanmaktadır.

Bilim insanları, iklim değişikliğinin yıkıcı etkilerinden korunmak için sıcaklık artışının 1,5 ˚C sınırında tutulması gerektiğini belirtiyor. Bunun için de “karbon emisyonları” nın derhal sıfırlanmaya doğru adımlar atılması şart.

Sera gazı emisyonları azalmazsa, çok değil 2100 yılına kadar küresel ısınmadaki 3 ˚C derecelik artışın;

  • Biyolojik çeşitliliği yok edeceği,
  • Suya ve gıdaya erişimde çok büyük sıkıntılar yaşanacağı,
  • Salgın hastalık ve ölümlerde artışlar olacağı,
  • Hava olaylarındaki artışın afetlere, can ve mal kayıplarına yol açacağı,
  • Kuraklık nedeniyle ‘tarımsal üretimin’ yapılamaz hâle geleceği,
  • Yaklaşık 400 milyon insanın şiddetli kuraklıkla karşı karşıya kalacağı,
  • 50 milyon insanın yaşam alanlarının deniz seviyesinin altında kalarak kitlesel göçler yaşanacağı,
  • Sıcak hava dalgaları nedeniyle hassas grupların hayatta kalma mücadelesi verecekleri,
  • 500 milyon insanın yiyecek, koruma ve gelir ihtiyacını karşılayan mercan resiflerinin tamamen yok olacağı…

Liste detaylandırılarak uzar gider…

Hani tüm bu bilimsel uyarılarla bilinçlenme konusuna direnenler için ülkemiz üzerindeki bazı etkilerini de vurgulamak da yarar var. Acaba Türkiye’de neler yaşanacak?

  • Deniz seviyesi 74 cm. yükselecek,
  • İstanbul ve İzmir’de 50 cm. yükselmesi durumunda 250 binin üzerinde kişi taşkınlara maruz kalacak,
  • Kıyı bölgelerinde; kalıcı toprak kayıpları, taşkın ve erozyonlar oluşacak,
  • Kıyı ekosistemlerinde bozulum, toprağın ve suyun tuzlanması ve doğal drenaj kayıpları yaşanacak,
  • Deniz canlılarının nüfusu %17 azalacak,
  • Sıcaklık ve asitlenme artacak,
  • Oksijen miktarı ve gıda azalacak,
  • Kuzey Ege Denizi’nde balık stokları %18 azalacak.

İklim Krizinin Dünyayı yaşanılamaz bir planet hâline getiren çevresel faktörlerin dışında bir büyük etkisi de “yoksulluk” olacaktır. Küresel Adaptasyon Komisyonu tarafından yayımlanan raporda; Dünya, iklim krizinin etkilerine vahim düzeyde hazırlıksız. Önümüzdeki on yıl içinde gerekli yatırımlar yapılmazsa küresel ısınmada en az sorumluluğu olan en yoksul kesimler en ağır bedeli ödeyecek.

Komisyonun amacı, iklim değişikliğine adaptasyonu dünya siyasi gündemine oturtmak. Bu amaçla sunduğu çözüm önerilerini 5 ana adımla önümüze koyuyor:

  1. Erken Uyarı Sistemleri: İklim krizinden kaynaklı doğa olayları karşısında en hassas olan anda ve sahil toplumlarının, olağanüstü hava koşulları hakkında uyarılmasını sağlayan sistemler hayat kurtarabilir.
  2. Altyapı: Değişen iklim koşullarına daha uygun yollar, binalar ve köprüler yapmak.
  3. Kuru Tarımın Geliştirilmesi: Çiftçilerin kuraklığa daha dayanıklı ürün türlerine geçmesini sağlamak gibi basit ve masrafsız projeler bile geçim kaynaklarının sürdürülebilir hâle gelmesini sağlayabilir ve açlığa engel olabilir.
  4. Mangrovların Korunması ve Geliştirilmesi: Kökleri su altında büyüyen mangrov ormanları sahillerde yaşayan tahminen 18 milyon insanı su baskınlarından koruyor. Sahillere yapılan inşaatlar nedeniyle yok olma tehdidi altında olan mangrov ormanlarının acilen yeniden geliştirilmesi sahil toplumlarının can güvenliği için olduğu kadar balıkçılığın devamı için de çok önemli.
  5. Su Kaynaklarının Korunması: Su kaynaklarını korumak kadar suyun israf edilmesini engelleyen teknolojileri geliştirmek de iklim değişikliğine adaptasyon açısından hayati önem taşıyor.

 

Tüm bu önleyici tedbirler alınırken, var olan sistemdeki değişiklikleri de göz ardı etmemek gerekiyor. İklim krizinde en temel hedef, yıllık 51 milyar tonluk sera gazının sıfırlanmasıdır. Buna ait slogan da “karbon ayak izi”dir. Karbon ayak izinin küçültülmesi ve yaşamın sürdürülebilmesi ancak “sürdürülebilir” enerji kaynakları ile mümkündür.

Çelik, çimento ve plastik üretimi toplam emisyonun %31’ini, taşımacılık alanında uçaklar, kamyonlar, arabalar, gemiler ise %16’sını oluşturmaktadır. Betonun sera gazına etkisi %10’dur.

İlginç gelebilir belki ama, inek yetiştirmek için giren ve çıkan enerji miktarı, inek genetiği, ineklerin çıkardığı gazın küresel emisyondaki yeri %4’tür. Ciddiyetle irdelediğimizde, bitki temelli et üretimi önümüze yeni bir ufuk açmaktadır.

Çevre ve doğanın korunumu konusunda her birey kendi yaşadığı çevreyi korumakla ve savunmakla yükümlüdür. Devlet aygıtı da kamu (halk) yararının gözetilmesinde kanun koyucu, uygulayıcısı ve denetçisidir. Bu bağlamda gerek ülkemizdeki, bölgemizdeki doğa katliamlarına bir son verilmelidir. Özellikle bir kez daha vurgulayalım, yaşadığımız il Aydın’daki JES (Jeotermal Elektrik Santrali)’lerin sayısının daha fazla artmasını istemiyoruz. Var olan JES’ lerden hukuka ve insanların yaşam haklarına saygı göstermelerini, maksimum kâr anlayışından önce üretimlerini teknik yönden doğru bir şekilde yerine getirmelerini bekliyoruz. JES’ lerin teknik yeterlilik durumları, işleyiş ve uygulamalarındaki işlerin -ki bunlar birinci Ergünoğlu döneminde Efeler Kent Konseyi Jeotermal Raporu’nda belirtilmiştir. Merkezi ve yerel yönetim bileşenleri, kusurları birbirlerinin üzerlerine atmaksızın jeotermal santrallerin işleyişlerinin uygunluk gösterip göstermediklerini - artık Aydın halkının vicdanını yaralamaksızın- gereğini yerine getirmelidirler.

Jeotermal şirketlerin sahipleri ve sorumlu yöneticileri; Buharkent’ten Kuşadası’na, Didim’den Karacasu’ya, Aydın’ı, Aydın Ovasını, Menderes Nehrini, köyde çift çubuk sahibi insanlarının toprağını suyunu, kent sakinlerinin havasını böyle sorumsuzca kirletemezsiniz.

Ülkemin her karış toprağı gibi Aydın da hunharca yok edilecek bir coğrafya değildir.

Her ne kadar sorunun içine düşmeden bunu fark edemiyor gibi olsak da, “Türkiye’de İklim Değişikliği ve Çevre Sorunları Algısı 2020” araştırmasının sonuçlarına göre Türkiye’de her 10 kişiden 7’sinin iklim değişikliği için endişeli olduğunu ortaya koyuyor. Asıl çarpıcı olan sonuç ise her 2 kişiden birinin İklim Krizi’nin Virüsten daha büyük bir kriz olduğu yönünde. Siz ne dersiniz, sizce büyük resim hangisi?

Her ne kadar yazıda çevre ve JES konusuna değinilmişe de, 2024 yılında işbaşına gelen Efeler Kent Konseyi Gülsevil Ergünoğlu, başkanlığında kuracağı meclislerde, üreteceği projeleriyle yerel yönetişim ilkeleri açısından Efeler İlçesinin kalkınmasına, huzur ve refahına katkı verecek, Başkan Anıl Yetişkin dönemindeki Efeler Belediyesi ile uyumlu işbirliği sonucunda Efeler Halkı özlediği hizmetlere kavuşacaktır.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (2)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve aydinyeniufuk.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Hidayet KOÇ
(30.06.2024 15:02 - #72383)
Hasan Kardeşim, Özellikle Aydın ilimiz için çok önemli bir konuyu gündeme getirmişsiniz. Dilerim yetkililer için uyarıcı, bizler için uyandırıcı bir etki yaratır. Kutluyor, başarılı çalışmalarınızın devamını diliyorum…
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve aydinyeniufuk.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Hidayet KOÇ
(30.06.2024 15:02 - #72384)
Hasan Kardeşim, Özellikle Aydın ilimiz için çok önemli bir konuyu gündeme getirmişsiniz. Dilerim yetkililer için uyarıcı, bizler için uyandırıcı bir etki yaratır. Kutluyor, başarılı çalışmalarınızın devamını diliyorum…
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve aydinyeniufuk.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.