Rıdvan Eşin
Esnaf Odaları Bidliği
Le Pain
Hasan Öğdüm
Köşe Yazarı
Hasan Öğdüm
 

BOP, ULUS-DEVLETE KARŞI; YA DA 21.YÜZYIL EMPERYALİST SEÇKİSİ: BOP ve BOP’UN GÖLGESİNDE CUMHURİYET’İN 101.YILI KUTLAMALARI

Yazının başlığı içeriği yansıtır. Bugünkü köşe yazısı için satırlarca sözcüğe gereksinim var mıydı? Kattığı anlamlar farklı ama ortak hedef belli: BOP. Seçim yapamadım, sizlerle de paylaşmak istedim. Rusya’nın Ukrayna’yı işgali tahminlerin çok ötesinde bir noktadayken de Ortadoğu kaynar bir kazandan ibaretti. Ve İsrail kutsiyeti olduğu iddia edilen topraklar üzerinde yine bir zulüm peşindeydi. Görünen o ki, Türkiye’deki yönetimin de gizli (!) aktör rolünü üstlendiği ama başrolün bir türlü verilmediği projede (BOP) son birkaç aydır yeni adımlar atılmaya başlandı. İsrail yine başrolde ve Filistin’deki zulüm ve sivil insan katliamları; üstüne Lübnan’a saldırılar, ardından İran’a yapılan saldırılarla zirveye doğru at başı koşan ve kimsenin de dur demediği ve demeyeceği bir belirsizliğe doğru sürükleniyor bölge. Büyük Ortadoğu Projesi adı altında yapılan çalışmalar ülkemizi bir uçurumun kıyısına sürüklemeye devam ediyor. Güneyimizde ABD güdümünde oluşturulan bölgede yıllardır savaş eğitimi verilen ve üst düzey savaş ekipmanlarıyla desteklenen büyük bir yığın (PYD) kimin adına neyi bekliyor. ABD’nin terörist ilan etmediği ve Türkiye’ye de dokundurtmadığı bu grubu emperyalist politikaları çerçevesinde kullanacağı çok açık, sadece uygun zaman kollanıyor. Pekiyi, Ege Denizi’nde durum farklı mı, o da değil. Kıyılarımıza, anakaraya çok yakın yerlerde bulunan birçok Türk ada ve adacığı Yunan devletince silahlandırılmış durumda. Yurdumuzda artık vatandaşlık verilmiş, verilmemiş o kadar çok yabancı unsur var ki. Toplum sosyoekonomik çöküntülerle belini doğrultamazken, sosyal dokusu o denli bozunmaya uğratıldı ki. Hükümet yetkililerinden bu konularda çıt çıkmıyor. Beylik lafları haricinde devlet erkânına yakışır bir üslup ve anlayışı yitireli çok oldu çünkü yönetim kademelerinde. *** Bir ulusun belleği, ulusal kimliği oluşturan değerlerle bir bütündür. Ulusal kimlik anlayışıyla birlikte o zamana kadar önemini koruyan dini ve etnik kimlikler eski işlevlerini yitirmişlerdir. Ulusal kimliği oluşturan temel değerlere baktığımızda şunları görüyoruz: Tarihi bir toprak / ülke, yurt Ortak Mitler ve tarihi hafıza Ortak bir kitlesel kamu (halk) kültürü Topluluğun bütün fertleri için geçerli yasal hak ve görevler Topluluk fertlerinin ülke üzerinde serbest hareket imkânına sahip oldukları ortak bir ekonomi.⁽¹⁾ Türk Milleti, insanlık tarihinin derinliklerine uzanan ortak bir tarih ve kültüre dayalı, yurtlar üzerine yurtlar kurmuş, tarih sahnesinde daima yer almış bir millettir. Bundan bir yüz yıl önce Türkleri tarih sahnesinden silmek isteyen zihniyetin yine bir yüz yıl sonra tıpkı Ulusal Önder’in tanımladığı gibi başta ulusal değerleri yok edecek –yine- boş bir hayal peşinden koştuklarını görüyoruz. Mustafa Kemal bu ulusun her bireyinin günümüzü anlamak ve bilinçlenmek adına okumakla yükümlü olduğu o en önemli eseri SÖYLEV (NUTUK) ‘ine şöyle başlar: “1919 senesi Mayıs’ının 19. günü Samsun’a çıktım.” Bu çıkış herhangi bir yolculuk değildir. Elden giden vatandan, yok edilmek istenen imparatorluktan yeniden bir ulus var etme yolculuğudur. 1927 yılında Mecliste yaptığı bu konuşmasına şu sözlerle devam eder: “Genel vaziyet ve manzara: Osmanlı Devleti’nin dahil bulunduğu grup, Harbi Umumi’de mağlup olmuş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, şartları ağır bir mütarekename imzalanmış. Büyük Harbin uzun seneleri zarfında, millet yorgun ve fakir bir halde. Millet ve memleketi Harbi Umumi’ye sevk edenler, kendi hayatları endişesine düşerek, memleketten firar etmişler. Saltanat ve hilafet mevkiini işgal eden Vahdettin, soysuzlaşmış, şahsını ve yalnız tahtını temin edebileceğini tahayyül ettiği alçakça tedbirler araştırmakta. Damat Ferit Paşa’nın riyasetindeki kabine; aciz, haysiyetsiz, korkak, yalnız Padişah’ın iradesine tabi ve onunla beraber şahıslarını koruyabilecek herhangi bir vaziyete razı.” *** Atatürk’ün bu sözlerine baktığımızda ve günümüz Türkiye’sini ele aldığımızda bundan bir yüz yıl önce biçilmiş rollerin yeniden farklı bir versiyonda sahnelendiğini söyleyebiliriz. Ulusal kimliğin yeniden dini ve etnik temellere oturtularak zayıflatılmak istendiği bir Türkiye resmi çıkıyor karşımıza. Resim; çünkü fotoğrafta reel, var olanı görüntülersiniz, resim hayal gücünüze kalmıştır. Hoş, hayalleri gerçeğe dönüştürmek mümkündür ama bir yanılsama sanrısındaysanız gördüğünüz sadece seraptan ibarettir. Muhterislerin türlü çeşit hırsları olabilir. Ve bunları türlü sinsiliklerle topluma nakşetme çabası içinde de olabilirler. O günler bir masal, anlatılanlar hikâyeymiş gibi gelebilir. Ama bu toprakları kendi evlatlarına yaşanabilir bir vatan olarak bırakanlar, bu toprakları kanlarıyla sulayanlar, çıplak gerçeğin ta kendisidirler. Vatanı vatan yapan değerleri anmak da kutsal bir ibadet gibidir. Bu değerleri içsel bir bilişle anmak, bu ulusun kendi geçmişine, tarihine ve bu uğurda hayatlarını feda edenlere daimi bir borcudur. İlerleyen, gelişen insanlık ailesi bu tür geri bıraktırılışların önünde set olacaktır.  Yükselen bilinç, toplumları ortak insanlık ülküsünde birleştirecektir. TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN 101.YAŞI KUTLU OLSUN! (Anthony Smith, Milli Kimlik, İletişim Yay., Çev.:Bahadır Sina Şen, İstanbul,1999 s.31-32)
Ekleme Tarihi: 12 Kasım 2024 - Salı

BOP, ULUS-DEVLETE KARŞI; YA DA 21.YÜZYIL EMPERYALİST SEÇKİSİ: BOP ve BOP’UN GÖLGESİNDE CUMHURİYET’İN 101.YILI KUTLAMALARI

Yazının başlığı içeriği yansıtır. Bugünkü köşe yazısı için satırlarca sözcüğe gereksinim var mıydı? Kattığı anlamlar farklı ama ortak hedef belli: BOP. Seçim yapamadım, sizlerle de paylaşmak istedim.

Rusya’nın Ukrayna’yı işgali tahminlerin çok ötesinde bir noktadayken de Ortadoğu kaynar bir kazandan ibaretti. Ve İsrail kutsiyeti olduğu iddia edilen topraklar üzerinde yine bir zulüm peşindeydi.

Görünen o ki, Türkiye’deki yönetimin de gizli (!) aktör rolünü üstlendiği ama başrolün bir türlü verilmediği projede (BOP) son birkaç aydır yeni adımlar atılmaya başlandı.

İsrail yine başrolde ve Filistin’deki zulüm ve sivil insan katliamları; üstüne Lübnan’a saldırılar, ardından İran’a yapılan saldırılarla zirveye doğru at başı koşan ve kimsenin de dur demediği ve demeyeceği bir belirsizliğe doğru sürükleniyor bölge.

Büyük Ortadoğu Projesi adı altında yapılan çalışmalar ülkemizi bir uçurumun kıyısına sürüklemeye devam ediyor. Güneyimizde ABD güdümünde oluşturulan bölgede yıllardır savaş eğitimi verilen ve üst düzey savaş ekipmanlarıyla desteklenen büyük bir yığın (PYD) kimin adına neyi bekliyor. ABD’nin terörist ilan etmediği ve Türkiye’ye de dokundurtmadığı bu grubu emperyalist politikaları çerçevesinde kullanacağı çok açık, sadece uygun zaman kollanıyor.

Pekiyi, Ege Denizi’nde durum farklı mı, o da değil. Kıyılarımıza, anakaraya çok yakın yerlerde bulunan birçok Türk ada ve adacığı Yunan devletince silahlandırılmış durumda.

Yurdumuzda artık vatandaşlık verilmiş, verilmemiş o kadar çok yabancı unsur var ki. Toplum sosyoekonomik çöküntülerle belini doğrultamazken, sosyal dokusu o denli bozunmaya uğratıldı ki.

Hükümet yetkililerinden bu konularda çıt çıkmıyor. Beylik lafları haricinde devlet erkânına yakışır bir üslup ve anlayışı yitireli çok oldu çünkü yönetim kademelerinde.

***

Bir ulusun belleği, ulusal kimliği oluşturan değerlerle bir bütündür. Ulusal kimlik anlayışıyla birlikte o zamana kadar önemini koruyan dini ve etnik kimlikler eski işlevlerini yitirmişlerdir.

Ulusal kimliği oluşturan temel değerlere baktığımızda şunları görüyoruz:

  1. Tarihi bir toprak / ülke, yurt
  2. Ortak Mitler ve tarihi hafıza
  3. Ortak bir kitlesel kamu (halk) kültürü
  4. Topluluğun bütün fertleri için geçerli yasal hak ve görevler
  5. Topluluk fertlerinin ülke üzerinde serbest hareket imkânına sahip oldukları ortak bir ekonomi.⁽¹⁾

Türk Milleti, insanlık tarihinin derinliklerine uzanan ortak bir tarih ve kültüre dayalı, yurtlar üzerine yurtlar kurmuş, tarih sahnesinde daima yer almış bir millettir.

Bundan bir yüz yıl önce Türkleri tarih sahnesinden silmek isteyen zihniyetin yine bir yüz yıl sonra tıpkı Ulusal Önder’in tanımladığı gibi başta ulusal değerleri yok edecek –yine- boş bir hayal peşinden koştuklarını görüyoruz.

Mustafa Kemal bu ulusun her bireyinin günümüzü anlamak ve bilinçlenmek adına okumakla yükümlü olduğu o en önemli eseri SÖYLEV (NUTUK) ‘ine şöyle başlar:

“1919 senesi Mayıs’ının 19. günü Samsun’a çıktım.”

Bu çıkış herhangi bir yolculuk değildir. Elden giden vatandan, yok edilmek istenen imparatorluktan yeniden bir ulus var etme yolculuğudur.

1927 yılında Mecliste yaptığı bu konuşmasına şu sözlerle devam eder: “Genel vaziyet ve manzara: Osmanlı Devleti’nin dahil bulunduğu grup, Harbi Umumi’de mağlup olmuş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, şartları ağır bir mütarekename imzalanmış. Büyük Harbin uzun seneleri zarfında, millet yorgun ve fakir bir halde. Millet ve memleketi Harbi Umumi’ye sevk edenler, kendi hayatları endişesine düşerek, memleketten firar etmişler. Saltanat ve hilafet mevkiini işgal eden Vahdettin, soysuzlaşmış, şahsını ve yalnız tahtını temin edebileceğini tahayyül ettiği alçakça tedbirler araştırmakta. Damat Ferit Paşa’nın riyasetindeki kabine; aciz, haysiyetsiz, korkak, yalnız Padişah’ın iradesine tabi ve onunla beraber şahıslarını koruyabilecek herhangi bir vaziyete razı.”

***

Atatürk’ün bu sözlerine baktığımızda ve günümüz Türkiye’sini ele aldığımızda bundan bir yüz yıl önce biçilmiş rollerin yeniden farklı bir versiyonda sahnelendiğini söyleyebiliriz. Ulusal kimliğin yeniden dini ve etnik temellere oturtularak zayıflatılmak istendiği bir Türkiye resmi çıkıyor karşımıza. Resim; çünkü fotoğrafta reel, var olanı görüntülersiniz, resim hayal gücünüze kalmıştır. Hoş, hayalleri gerçeğe dönüştürmek mümkündür ama bir yanılsama sanrısındaysanız gördüğünüz sadece seraptan ibarettir.

Muhterislerin türlü çeşit hırsları olabilir. Ve bunları türlü sinsiliklerle topluma nakşetme çabası içinde de olabilirler. O günler bir masal, anlatılanlar hikâyeymiş gibi gelebilir. Ama bu toprakları kendi evlatlarına yaşanabilir bir vatan olarak bırakanlar, bu toprakları kanlarıyla sulayanlar, çıplak gerçeğin ta kendisidirler.

Vatanı vatan yapan değerleri anmak da kutsal bir ibadet gibidir. Bu değerleri içsel bir bilişle anmak, bu ulusun kendi geçmişine, tarihine ve bu uğurda hayatlarını feda edenlere daimi bir borcudur.

İlerleyen, gelişen insanlık ailesi bu tür geri bıraktırılışların önünde set olacaktır.  Yükselen bilinç, toplumları ortak insanlık ülküsünde birleştirecektir.

TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN 101.YAŞI KUTLU OLSUN!

  • (Anthony Smith, Milli Kimlik, İletişim Yay., Çev.:Bahadır Sina Şen, İstanbul,1999 s.31-32)
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve aydinyeniufuk.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.