Hayattan hep şikâyet ederiz.
Çalışırken çalışmaktan, evde kaldığımız zaman işsiz olmaktan.
Neden şikâyet ederiz neden mutsuzuz bu kadar.
Yaşadığımız olaylar mı bizi bu kadar mutsuz eden yoksa şükürsüzlük mü?
Çevremde kanser tedavisi gören birçok kişiyle görüştüm, mail aldım.
Bir okurum kanseri sevmedim ama tedavi süresince çok şey öğrendim diyor.
Sorun kanser değil, sorun kemoterapi.
İlk kanser olduğumu öğrendiğimde etrafımdaki herkes de bir korku, bir telaş.
Tabi ben ilk başta gençliğin verdiği delilikle ne olduğunu anlayamadım, sanki gripmişim tedavi olacağım bir yıl sonra geçecek gibi geldi.
Okulda aşı olmamak için tebeşir tozu yutup, bahaneler uydurup kaçan ben, şimdi kaç sefer, ne kadar iğne yapıldım hatırlamıyorum.
Gün geçtikçe, tedavi süresi uzadıkça kendimi yaşlanmış hissetmeye başladım.
Kemoterapi gördükçe daha güçsüzleştim, halsizleştim, hiçbir işimi kendim yapamaz hale geldim.
Birine değil, birilerine bağımlı hale geldim.
Çok şükür çevremde o kadar çok seven biriktirmişim ki, beni hiç yalnız bırakmadılar.
Hiç kimseyi üzmemek için mutluymuşum, hastalığı kabullenmiş gibi görünüyordum.
Tek başıma kaldığım zaman sormamam gerektiğini bildiğim halde neden ben, niye ben diyordum.
Sonra keşkeler, iç çekmeler başlıyordu.
Elalem ne der diye yapamadıklarımı düşünüp pişmanlık yaşıyordum.
Çektiğim ağrının, acının hiç tarifi yok, anlatılamaz.
İnşallah Rabbim böyle acıları hiç kimseye yaşatmaz.
Kanser artık grip gibi hemen hemen herkeste görülmeye başladı, hele ailede varsa muhakkak diğer aile fertlerinde de çıkıyor.
Kanser hastalığını ilk yaşayan ben değilim, son yaşayan da ben olmayacağım.
Yaşamak için direniyorum, çabalıyorum, mücadele ediyorum.
Hiçbir şey için üzülmeyin, elalem ne der diye düşünmeyin, keşke dememek için anı yaşayın.
Canım okurlarım Rabbim hepimize sağlık, huzur versin.
İnşallah hayatımız da keşkeler hiç olmaz...
Hayat yaşamadığımız ‘BELKİLER’, yaşadığımız ‘KEŞKELER’ ve içimizde tuttuğumuz ‘NEYSELER’ den İBARET…!