Sosyal izolasyon günlerimizde çok önemli dersler alıyoruz aslında. Kaybettiğimiz ya da unuttuğumuz birçok kavramı, kültürel güzelliklerimizi yaşamaya başladık farkında olmadan. Evlerimizde kendimizi dinleme imkânını yaşayınca, sağlığın ne kadar önemli olduğunu ve hayatında hiç beklenmedik anda nasıl sonlanabileceğini gördük. Birçok kez söylediğimiz “bana bir şey olmaz” felsefesini terk ettik ve egoist düşünmeyi bırakıp, komşularımızı, dostlarımızı düşünmeye başladık.
Birçok kişinin önceliği iş hayatında koşturmak, para kazanmak, sadece rekabete dayalı bir yaşam kurmaktı. Maddiyat her şeyin önündeydi. Bu noktada asıl olanın manevi huzur olduğu görüldü. Sınırsız, doyumsuz tüketici alışkanlıklarını bir kenara bıraktık ihtiyacımız olana yöneldik.
Evden dışarı çıktığımızda doğaya saygı duymaya başladık. Yeşil ve mavinin ne kadar uyumlu olduğunu gördük, doğa ile baş başa kalmak için hayaller kurmaya başladık.
Sokak hayvanları düşündük dışarıda kimse olmayınca, dükkânlar kapanınca karınlarını nasıl doyuracaklar korkusunu yaşadık. Kapımızın önüne mama koymaya başladık.
Empati becerimizi geliştirdik, paylaşımcı olduk. X kuşağının çok iyi bildiği, yaşadığı güzel alışkanlıklar vardı. Mahalledeki büyüklerimize hep sorardık dışarı çıkacağımız zamanlarda, “bir isteğiniz var mı ?” diye. Bu günlerde kendi annemize babamıza sorarken komşularına da sormaya başladık tekrardan “bir isteğiniz var mı?” diye.
Büyüklerimizi sadece bayramlarda değil her zaman aramamız gerektiğini, hal hatır sormamız gerektiğini anladık.
Aile içinde hep söylenir kaliteli zaman geçirmek önemli diye, şimdi bunun uygulamasını gördük. Ailece yemek yemenin, birlikte sofradan kalkmanın tadını aldık. Ev işlerinin anne baba çocuk diye ayrılmadığını gördük.
Uzaktan öğretimi, teknolojiyi gördük ama okulu özledik, öğretmenlerimizi özledik. 40 dakikalık bir dersin zenginliğini, ruhunu özledik.
7 den 70 e sarılmayı, el öpmeyi özledik.
5 yıldızlı kahvaltıları, mekânları değil, kendi masa sandalyemizle deniz kenarında, doğada kendi kahvaltımızı yapmayı özledik.
Ruhumuz şu an Murathan Mungan dizelerinde olsa da;
Hani ay herkese gülümserken, /Mevsimler kimseyi dinlemezken, /Hani çocuklar gibi zaman nedir bilmezken, /Eskidendi, çok eskiden.
Bugünden sonra Nazım Hikmet’e kulak verme zamanı;
Yok, öyle umutları yitirip / Karanlıkta savrulmak. Unutma, /Aynı gökyüzü altında,/Bir direniştir
yaşamak.
Dengesini şaşırttığımız dünyaya yeniden denge getirelim. Doğanın ve insanın sıcaklığına sığınalım.
Ve unutmayalım
“Hiçbir hayat tek kişilik değildir”