2020 yılının gelişi her yıl olduğu gibi yeni dilekleri de beraberinde getirdi. İnsanların özlem duyduğu sevgi, barış, özgürlük söylem ve dileklerinin yanına bu yıl “adalet” kavramı da eklendi.
Bir toplum neden buna ihtiyaç duyar ve bunu dile getirir. Elbette bir eksiklik, bir yanlışlık, bir hata, doğru gitmeyen bir şeyler oluşundan.
Bir kavramın bir toplumdaki yoksunluğu, o kavramın aşındırılmasıyla ve olması gereken realitenin yok oluşuyla başlar. Pekiyi, denebilir ki hep, daima ve sürekli dile getirilen sevgi, barış, özgürlük kavramlarının toplumdaki yerleri hep mi boştu, yok muydu? Evet, yoklardı ve hala da yoklar. Yeterince ve doğru şekilde belki hiç bulunmadılar. Hep aşındırıldılar. Doğruluk Erozyonu onlar için de hep var oldu. Bu iyi ve güzel kavramların içi hep boşaltıldı. İnsanların günlük yaşamları içerisinde yaşamış olduğu etkileşimlere baktığımızda bunu görüyoruz. Sokaklarda, işyerlerinde hatta evlerimizin içinde. Sevgi, sevgi olmaktan çıktı. Adı kimi zaman aşk oldu, kimi zaman seksten ibaret görüldü. Gerçek sevginin ve insanın kendine duyduğu öz saygının yitip gitmesiyle ne sevgi bağları kuruldu insanlar arasında, ne özgürlük ve ne de barış tesis edildi.
Bu durumun arka planına baktığımızda birçok farklı sebeple karşılaşabiliriz. Bireysel ve toplumsal nedenler olarak ikiye ayrılabilir. Bireyselde, her bireyin toplumu düzeltme ve düzenleme arzusu. Toplumsal olarak ise dengelenmemiş bireysel arzuların diğer insanlar üzerinden ve ekonomik kaynaklardan çıkar elde etme, haksız kazanımlarla parasal zenginleşme hayalleri yatar.
Zapt edilmemiş bir insan egosunun bu durumlara getirdiği bir planet üzerinde yaşıyoruz. Çıkar elde etme olgusuyla yaratılan suni savaşların altında ezilen insan topluluğu… Ekonomik kazanımlar uğruna feda edilmiş kutsiyeti kendinden menkul insan varlığı... Ne gıda endüstrisinin, ne ilaç endüstrisinin ne de savaşlarda ölen insanlar, yitip giden hayatlar, masum çocuklar bu dünyaya hükmedenlerin umurunda…
Bu umutsuz tablo karşısında bile insan yüreğinin derinlikleri hep güzel şeylere aç yine de. Hep, bir umut, her zaman bir umut arayışında. Biliyor ki, “dünyayı güzellik kurtaracak” ve saygıyla severek birbirini, tıpkı aynı haklarla bağlı olduğunu bilerek hayata karşısınınkini de.
Yaşadığımız kentlerde hayat buluruz. Yaşam alanlarımız ne kadar nefes aldırıcı olursa o denli rahatlatır bizi. Bir kentin parkları da öyle alanlardandır. Ya insanın kendisiyle başbaşa kalıp iç dünyasına döndüğü, ya bir çocuğun özgürce koşup oynayabildiği, ya günlük koşuşturması içerisinde oturup bir soluk alabildiği; insanların belki de birbirlerine daha bir sevgi ve anlayışla bakabildiği…
Bir kentli ne kadar çok park alana, yeşil alana sahipse o derece mutlu ve huzurludur. Tüm boğuculuklar, hayatın tüm baskıları üstünden akar gider. İnsanın en sevdiği, kendisiyle buluştuğu, diğer kent sakinleriyle randevusuz karşılaşıp selamlaştığı, birbirlerine iyi dileklerini sunduğu alanlardır.
Her yeni yılda olduğu gibi 2020 de umut dolu. Güzelliklerle bezenen bir hayat insana keyifle yaşanabilir bir hayat sunar. Yeni yılda yaşanabilir, nefes aldıran alanlarımızın artması bu kentin insanları olarak en büyük dileklerimiz arasındadır.