Tralleis antik kenti Aydın ilinin kuzeyinde, Kestane dağlarının hemen güney yamacındaki plato üzerinde yer almaktadır. İl merkezine 1 km uzaklıktadır. Antik kaynaklardan edindiğimiz bilgilere göre Tralleis, bazen de Trallais olarak nitelendirdikleri kent, Trakyalılar ve Argoslular tarafından Dor göçleri sonrasında (M.Ö.13. yy.) kurulmuştur. Luwi kökenli Tralla sözcüğüne Helen dilinin…lılar halkı anlamına gelen –eis takısının eklenmesiyle türetilmiştir. Tralla kentinin halkı anlamındadır.
Hem Strabon hem de diğer Antik Çağ yazarlarının yazdıklarına göre kent Büyük Menderes’in kuzeyi boyunca uzanır ve önemli ticaret yolunun üzerinde olması nedeniyle oldukça güçlenmiştir.
Tralleis Antik Kenti, Antik Çağ’da Anadolu’nun önemli bir kültür ve ticaret merkezi halindedir. Ve birçok kez savaşlar nedeniyle el değiştirmiştir. Özellikle Klasik ve Arkaik Çağlarda Atina-Sparta ve Atina-Pers savaşlarında kötü yönde etkilenmiştir. Ayrıca Pers, Helenistik Krallıklar, Makedonya ve Roma’nın egemenliği altına girmiştir.
Uzun yıllar Pers İmparatorluğu egemenliğinde kalan şehir İ.Ö 333 yılında Makedonya Kralı Büyük İskender’in Pers İmparatoru Darius’u yenmesiyle Perslerin egemenliğinden çıkmıştır. Tralleis kenti de Büyük İskender’in seferine hiç direnmeden teslim olan birkaç şehirden biri olmuştur.
M.Ö 3. Yüzyıl dolaylarında sınırlı bir özerkliğe sahip olan kent bronz sikkeler bastırmıştır. Ayrıca Antikçağ yazarlarının yazdığı eserlerde epigrafik ve nümizmatik kaynaklara bakıldığında kentin en güçlü olduğu dönem de tespit edilmiştir. Kent, Pergamon Krallığının egemenliği altındayken oldukça zengin ve güçlüdür.
Tralleis M.Ö. 334 yılında Büyük İskender’in Anadolu’da Persler’e karşı yürüttüğü savaşta Magnesia ve Nysa ile birlikte direnmeden teslim oldu. Daha sonra Diadokhalar kavgaları sonrasında Tralleis uzun bir süre için Seleukoslar imparatorluğuna bağlandı. I. Antiokhos (280-261) Menderes nehri boyunca uzanan ana yolu güvence altına almak için Tralleis kentini yeniden kurdu. Seleukeia adını alan kent M.Ö. 4. yy.da Sparta ordularına karşı koyacak kadar güçlüydü.
Tralleis M.Ö. 188’de yapılan Apameia Barışından sonra Roma denetimine girmiştir. Romalılar ve Bergamalılar arasında yapılan ikili anlaşmalarla Tralleis, Ephesos ve Telmesos gibi şehirler II.Eumenes (M.Ö. 197-160) yönetimindeki Roma krallığına hediye edildiler. Tralleis özellikle bu dönemde ekonomilerinin zirvede olduğunun göstergesi sayılan, iyi nitelikli ve değerli sayılan Cistophorlar basmışlardır. Kent M.Ö. 133 yılından itibaren resmen Roma İmparatorluğuna bağlanmıştır. Vitrivius ve Plinius, Seleukoslar sonrası dönemde Attaloslar için tuğladan yapılmış bir saraydan söz ederek, bu sarayın Zeus Larasios rahibinin evi olduğunu belirtirler Mesogis Dağları üzerinde, yeri henüz bulunmamış olan Zeus Larasios tapınağı Tralleis sikkeleri üzerinde de betimlenmiştir. Kentin ünlü yontucuları Apollonis ve Tauriskos bu dönemde yetişmiş ve önemli eserler bırakmışlardır.
M.Ö. 27-24 yılları arasında yaşanan büyük depremde zarar gören kent Augustus’un yardımlarıyla toparlanarak bu dönemden itibaren Caesarea adını almıştır. Cladius ve Caligula dönemlerinde Tralleis’te en güzel orijinal ve kopya yontu örnekleri verilmiştir. Bizans egemenliği altındayken önemli bir piskoposluk merkezi olan şehir 13. yy.da Selçukluların eline geçti Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde kent, antik çağdaki öneminden çok şeyler yitirmiştir. Bugün Tralleis’ten gün yüzüne çıkmamış ya da çok azı çıkmış birçok yapısı bulunuyor Üç Gözlü yapının çevresinde. Hamam, tiyatro, agora, stadium bu yapılardandır.
Adnan Menderes Üniversitesi (ADÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Rafet Dinç 2010 yılında yaptığı açıklamada, tarih boyunca önemli medeniyetlere ev sahipliği yapan Tralleis Antik Kenti'ndeki tarihi kilisenin yıkılmasının ardından, sonraki dönemde o kalıntının üzerine yapılan küçük bir şapel ile kutsal sayılan bahçesine gömülmüş 40 kişiye ait mezar ve iskelet kalıntılarına ulaşıldığını belirtti.
Buluntuların MS 10-14 yüzyılları arasına ait olabileceğini tahmin ettiklerini ifade eden Yrd. Doç. Dr. Dinç, şöyle devam etti:
“MS 4-6. yüzyıllara ait olduğu sanılan kilisenin fil ayaklarını ortaya çıkarmak için çalışma yapıyorduk, ama böyle bir önemli bulguyla karşılaştık. Kilisenin yıkılmasının ardından bölgeye ibadetler için küçük bir şapel yapıldığını düşünüyoruz. Kalıntılardan bu şapelin üç kez yenilendiği anlaşılıyor. Şapelin bahçesinde de 40 tane mezar ve iskelet kalıntılarına ulaştık. Bu mezarların şapele çok yakın olması, buranın önemli bir kutsal mekân olduğunu gösteriyor. O dönemlerde kutsal mekânlara gömülmek çok lüks ve önemli bir ayrıcalıktı. Buraya gömülen kişilerin de şapele bağlı cemaat üyeleri olduğunu tahmin ediyoruz.”
Yrd. Doç. Dr. Dinç, Afyonkarahisar'da ABD'li bilim adamları tarafından yürütülen Amarium Antik Kenti kazılarında da daha önce şapel ve bahçesinde mezarlardan oluşan benzer bir yapının ortaya çıkarıldığını hatırlatarak, “Üzerinde çalışma yaptığımız kilisenin Roma İmparatorluğu döneminde kullanıldığı yönünde işaretler var. Kilisenin yıkılmasından 400 yıl sonra bu kutsal mekân ortaya çıkmış ve buraya küçük bir şapel yapılmış” diye konuştu.
TALAN EDİLMİŞ
Üzerinde çalışma yapıkları kilise alanı ve ortaya çıkan yeni kutsal mekânın 1980'li yıllarda defineciler tarafından talan edildiğini de belirten Dinç, şunları kaydetti:
“MS 4-6 yüzyıllara ait olan kiliseyle yeni ortaya çıkardığımız MS 10-14. yüzyıllara ait şapel ve mezarların bulunduğu alan 1980'li yıllarda 80-100 kişilik defineciler tarafından, hem de kepçeler kullanılarak talan edilmiş. Buradaki eserlerde kalan izlerden bunu çok iyi anlayabiliyoruz. Ama biz ortaya çıkardığımız bu yeni mekânla ilgili gerekli tüm önlemleri aldık. Bulunan mezarlar en iyi şekilde koruma altına alındılar.”