Tekrar Merhaba,
Bugün toplumsal hayatın en önemli konusu hayat ortaklığını yani Evlilik ve evlilik içinde eşlerin sorumluluklarını yazmak istedik. Umarım faydalı olur. Sonuçta iyi aileler iyi toplumları oluşturuyor ve sağlıklı bireyler bahsettiğimiz iyi ailelerde yetişiyor.
Evlilik; kadın ile erkek arasında hayatın tamamının acı ve tatlı yönleriyle birlikte yaşanması amacıyla kurulan, kamu vicdanının saygı duyduğu, sürekli nitelikte, aynı zamanda kapsamlı hukuki sonuçları olan tam hayat ortaklığıdır. Böylece eşler arasında manevi bir bağ kurulmasının yanı sıra iktisadi bir birlik de oluşur.
Evlenme akdiyle kurulan bu birlik, fesih, ölüm, boşanma veya iptal sebepleriyle ortadan kalktığı ya da kaldırıldığı güne kadar varlığını sürdürür ve bu tarihe kadar eşler arasında hüküm ve sonuçlarını doğurur. Eşlerin birbirine karşı kişisel ve bireysel olarak korunması evlilik birliğinin temelini teşkil etmektedir. Bu amaç doğrultusunda eşlerin bireysel olarak ve evlilik birliğinin bütün itibariyle korunmasına ilişkin Anayasa başta olmak üzere yasal mevzuatta çeşitli düzenlemeler yapılmıştır. Temelde manevi birlik olan evlilik, eşlerin kusuru ile ya da eşlerden bağımsız sebeplerle dağılma tehlikesi yaşayabilir. Toplum yapısıyla sıkı ilişkili olması sebebiyle evlilik birliğinin sarsıldığı hallerde sadece eşlerin değil toplumun da çıkarı gözetilmekte, bu sebeple kanun koyucu tarafından evlilik birliğinin kuvvetli bir şekilde ayakta tutulabilmesi için Medeni Kanun’da koruyucu hükümlere yer verilmektedir. Evliliği koruyucu önlemler, eşler arasında mevcut ya da gelecekte ortaya çıkabilecek uyuşmazlıkları engellemeyi, kaldırmayı sağlar ve eşlerin birbirlerine karşı yabancılaşmasını önler. Bu konuda ilk örnek olarak eşlerin yapacakları bazı hukuki işlemlerin diğer eşin onayına bağlanmasından bahsedilebilir: diğer eşin rızasına bağlanan hukuki işlemler için cinsiyet ayırımı yapılmamıştır. Örnek verilirse; TMK md.194 gereğince eşler; yaşamsal ilişkilerinin, hayatlarının odak noktası olarak seçtikleri ve fiilen birlikte yaşadıkları ortak konut olan aile konutuyla ilgili hukuki işlemleri tek başına yapamazlar. Aile konutunu devretmek, kira sözleşmesini feshetmek, aile konutu üzerinde üçüncü bir kişiye ipotek hakkı tesisi, intifa veya sükna hakkı tanınması gibi işlemler yapmak isteyen eş, diğer eşin onayını almak zorundadır. Bir diğer örnek ise; TBK md.584’e göre eşlerden birinin kefil olmasının diğer eşin onayına bağlanmasıdır. Rızanın, işlem yapılmadan önce veya en geç işlemle birlikte verildiği hallerde işlem baştan itibaren geçerli olur.
Evlilik birliğinin korunmasında esas olan temel ilkelerden biri olan eşler arasındaki eşitlik ilkesi özellikle temelde 4721 sayılı Medeni Kanun'da, eşler arasında mutlak eşitlik olacağı benimsenmiş ve eşitlik ilkesine aykırı hükümlere yer verilmemiştir. Yeni Medeni Kanun ile; kocanın evlilik birliğindeki karar mercii sıfatının sona erdirilmesi ve evlilik birliğine ilişkin kararların her iki eş tarafından alınmasının zorunluluğu sağlanmıştır. Böylelikle geleneksel ve sabit rollere dayanan aile anlayışından, eşit haklara dayanan hayat ortaklığı esasına geçişin sağlandığı söylenebilir. Evlilik birliğine ilişkin kararların alınmasının ve birliğin yönetiminin her iki eşe birlikte verilmesi, eşlerin söz konusu birliğe ilişkin işlemlerine diğer eşin katılmasına yönelik bir hak tanımıştır. Eşler evliliğin maddi, manevi ve sosyal amaçlarının tam anlamıyla gerçekleşebilmesi için, karşılıklı sevgi ve saygı çerçevesinde, birlikte yaşamanın gerektirdiği özveriyi, anlayışı ve çabayı göstermekle yükümlüdürler. Bu düzenlemeye paralel olarak, evlilik birliğinin giderlerine her iki eşin de güçleri oranında katılma yükümlülüğü bulunmaktadır. Giderlere katılma yükümlülüğünün yerine getirilmesi, sadece parayla değil, emekle ve sair şekilde de olabilir. Örneğin eşlerden birinin ev işlerini yaparak evlilik birliğinin giderlerine katılma yükümlülüğünü yerine getirdiği kabul edilmektedir. Çocuklar hakkında ise; eşler çocukların bakımı, eğitimi ve gözetimine beraberce özen göstermekle yükümlü olmakla beraber, bu yükümlülük sadece öz çocuklar için değil, Medeni Kanun'un 338. maddesi gereğince, üvey çocuklar için de söz konusudur. Kanun koyucu, çocukların bakım, eğitim ve gözetim yükümlülüğünü velayet hakkıyla özdeşleştirmeyerek velayet hakkı kendisinde olmayan eşe de bu yükümlülüğü yüklemiştir. Velayetin kaldırılması halinde ise ana ve babanın çocukların bakım ve eğitim giderlerini karşılama yükümlülükleri devam etmektedir. Evlilik birliğinin eşit haklara dayalı hayat ortaklığı olması temelinde; velayet hakkı kendisinde olan kadın çocuğa soyadını verebilecektir.
Değinilmesi gereken bir diğer husus ise; eşlerin aile birliğini temsil yetkileridir. Eşlerden birinin evlilik birliğini temsil yetkisini sürekli olarak aşması, ailenin ekonomik geleceğini tehlikeye düşürecek davranışlarda bulunması halinde diğer eş, temsil yetkisinin kaldırılması veya sınırlanması için başvuruda bulunabilir. Temsil yetkisinin kaldırılması veya sınırlanmasının ilk koşulu olan temsil yetkisinin aşılması sürekli ve kasıtlı davranışların sonucu gerçekleşmelidir. Bu durumda diğer eş, eşinin temsil yetkisinin kaldırılmasını veya sınırlanmasını isteyebilir. Dolayısıyla eşlere ait taşınır, taşınmaz bütün mallar, sınırlı ayni haklar, bankadaki para ve üçüncü kişilerdeki alacaklar gibi malvarlığı değerleriyle ilgili tasarruf işlemleri, Medeni Kanun'un 199. maddesi gereğince, hakim kararıyla diğer eşin rızasına bağlanabilir.
Bir diğer önemli yükümlülük olarak değinilebilecek sadakat gösterme yükümlülüğü ise eşler için eşit derecede bir yükümlülüktür. Kanun koyucunun, eşlerin bu yükümlülüğüne önem vermesi sonucu; ihlal edilmesi Medeni Kanun'un 161. maddesine göre boşanma sebebidir. Sadakat yükümlülüğü sadece cinsel sadakati değil, eşlerin birbirine yardımcı ve destek olma, birbirlerinin menfaatini her ortam ve durumda koruma ve kollama, aile servetini israf etmeme gibi davranışlarını da kapsamaktadır. Eşler, karşılıklı olarak birbirlerine yardımcı ve manevi açıdan destek olmakla yükümlüdürler. Evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmekten imtina eden, ortak hayata son veren veya haklı bir sebep olmaksızın ortak konutu terk eden eşe karşı, terk nedeniyle boşanma davası açılabilmesi, terk edilen eşin istemi üzerine diğer eşe yapılan ihtarın sonuçsuz kalmasıyla gerçekleşir. Terk süresinin uzunluğu gözetilmeksizin; terk eden eşe ortak konuta dönmesi için ihtar gönderilmemişse terk nedenli boşanma davası açılamaz.
Evlilik birliği süresince eşlerin eşit hak ve yükümlülükle donatıldığının ayırtında olmaları dileğiyle. Değerli Stajyerim Stj Avukat Dilruba TÜRKAN’a katkılarından dolayı teşekkür ediyorum. Sağlıcakla kalın.