Rıdvan Eşin
Esnaf Odaları Bidliği
Le Pain
Alev Coşkun
Köşe Yazarı
Alev Coşkun
 

Yönetemeyen Demokrasi

Bir ülkede yukarıda özet olarak sözünü etti¤imiz sorunlar çözülemiyor ve artarak sürüyorsa, ünlü siyaset bilimci Prof. Sartori’nin belirtti¤i gibi “yönetemeyen demokrasi” olgusu ile karşı karşıyayız demektir. Bir ülkede, siyasal iktidar›n çözmekle yükümlü oldu¤u sorunlar arttıkça, siyasal bağlamda “aşırı yük”(over load) olgusu ortaya çıkar. Toplumsal sorunlar, dış politika sorunları, bölünme tehdidi ile karşı› karşıya kalınması, özgürlük alan›n›n giderek daraltılması ve çatışmaların artması ile yüz yüze gelen bir ülke öncelikle bu sorunlar› çözmek, bu sorunlar› asgariye indirmek zorundadır. Böylesi ülkelerin “sorun üreten “ değil, “sorun çözen” siyasal iktidarlara gereksinimi vardır. Eğer yapılan seçimlerle sorun çözen iktidar seçeneği yaratılamazsa gerginlikler sürüyorsa o ülke “yönetemeyen demokrasi” gerçeğiyle karşı karşıya demektir. Yönetemeyen demokrasiden yöneten demokrasiye geçişte en önemli unsur, geniş görüşlü, durumu iyi değerlendiren siyasal parti liderlerinin ortaya çıkmasıdır. Toplumun barış içinde gelişimi isteniyorsa, geçek bir demokrasi isteniyorsa, öncelikle gerek iç, gerekse dış politikada ülkeyi yönetilemez duruma getirmiş olan bu günkü siyasal iktidardan kurtulmak gerekir. Bu değil- şimdi yapabilecek siyasal mekanizma, muhalefet partilerinin bir araya gelerek güç birliği yapmalarından geçmektedir. Başta ana muhalefet partisi olmak üzere muhalefet partileri böylesi tarihi ve siyasal bir görevle karşı karşıyadırlar. Siyasal iktidarı ele geçiren AKP’nin, yine seçimler aracılığıyla iktidardan indirilmesi en güncel siyasi ödevdir. Bu amacı gerçekleştirmek için, bu yerel seçimlerde işbirliği ve güç birliği yapılması tarihsel ve güncel bir zorunluluktur. Seçmen oyunun ve seçimlerin güvenliği Yukarıda belirtildiği gibi, tüm halkın katıldığı şaibesiz, hilesiz, güvenilir ve dürüst seçimlerin yapılması demokrasinin vazgeçilmez temel unsurudur. Türkiye’de, son 12 yıldır yapılan seçimlere say›sal açıdan bakıldığında ikircikli sonuçlara ulaşılıyor. Toplam nüfus artış ve bu artışla orantılı olarak seçmen sayısındaki artışlar soru işaretleri yaratmaktadır. şüphe uyandıracak rakamlarla karşılaşıyoruz. Buna göre, 2002-2007’ye ait beş yıllık dönemde seçmen sayısı sadece 1.4 milyon artarken, 2007-2011’e ait dört yıllık dönemde seçmen sayısı 42 milyondan 52 milyona fırlayarak tam 10 milyon artmıştır. Türkiye’nin nüfusu, 1Ocak 2013 tarihi itibariyle TÜİK’in verdiği rakamlara göre 75 milyon 627 bindir. Yüksek Seçim Kurulu, 24 Ekim 2013 tarihi itibariyle seçmen sayısını 54 milyon 971 bin olarak açıklamıştır. Buna göre, 2002 seçimleri baz alınırsa, seçmen sayısı 11 yılda 13 milyon 571 artış gösteriyor. Ortada büyük farklar vardır. Seçmen sayısındaki bu yüksek artışlar nereden kaynaklanıyor? Bu konuda çeşitli yorumlar yapılıyor. Seçmen kütüklerinde “mükerrer” yazımdan söz ediliyor. Militan seçmenlerin birçok sandıkta oy kullandığı söyleniyor. Suriye’den gelen sığınmacıların seçmen yapıldıkları iddia ediliyor. Aslında Mecliste bulunan CHP ve MHP’nin bu konuyu en önemli gündem maddesi haline getirip öncelikle seçim güvenliği ile ilgili konuyu ele almaları gerekir. YSK yansızlığını zedeliyor Bu rakamlar aslında YSK’nın sorumluluğundadır. Dürüst, şaibesiz seçim konusu Anayasaya göre YSK’nın temel görevidir. YSK, bilindiği gibi, 2011 seçimlerinde yıllardır bir denetim unsuru olarak uygulanan parmağa sürülen sabit mürekkep uygulamasını kaldırdı. Birden bire bu önemli denetim uygulamasından neden vazgeçti? Oysa bu sistem, mükerrer oy hilesini önlemenin etkin bir uygulamasıdır ve birçok demokratik ülkede geçerlidir. Parmağın mürekkeple boyanması modern çağa uymaz diye bir açıklama getirdiler. Ama, bu uygulama kalkınca mükerrer oy kullanmayı engelleyen en önemli uygulama ortadan kalkmış oluyor ve mükerrer oy kullanma kolaylaştırılıyordu. Asıl seçimlerde hile yapılmasına olanak tanımak uygarlık dışıdır. Vatandaşın gerçek iradesinin adil olarak ortaya çıkmasını engellemek, hileli yollara olanak tanımak demokrasi dışı bir zorbalıktır. Son seçimde YSK nüfus kağıdı gösterme zorunluluğunu kaldırdı. Vatandaşlık numarası olmayan belge ile oy kullanabileceğini kabul etti. Bu da hilelerin önünü açan, ya da kafalarda kuşku yaratan bir uygulamadır. Muhalefet partileri bu konularda yetersiz kalıyorlar. Başbakan’ın her sözüne, her söylediğine cevap yetiştirmeyi büyük bir marifet sayıyorlar. Oysa, muhalefet partilerinin asıl görevi “dürüst ve adil bir seçimin yapılmasını” sağlamaktır. YSK’nın yansızlığını zedeleyen en son örnek, YSK‘nın Aral›k 2013 başında aldığı karardır. YSK belediye başkan adayı olacak bakanların görevlerinden istifa etmek zorunda olmadıklarına karar verdi. Bunun anlamı şudur: Belediye başkanı adayı olan bakan altında kırmızı plakalı araba ve yanında bürokrat ve danışmanlarıyla seçimlere gireceği kente gelecek ve propaganda yapabilecek… Böyle bir şey düşünülebilir mi? Bu karar hem demokrasinin ruhuna hem de mevcut Anayasaya aykırıdır. AKP’yi açıkça kayıran bir karardır. AKP’nin yetkili organları ve hükümet bu kararın garipliğini sezerek aday olan bakanların görevlerinden istifa edeceğini açıkladı. Ama alınan bu kararla, daha işin başında YSK “şaibeli” ve “taraf tutan” bir konuma düşmüştür. Sandık başı örgütlenmesi Seçim hilelerinin en az düzeye çekilmesi, demokrasiye inanmış muhalefet partilerinin birinci görevidir. Bu görevin eksiksiz yerine getirilmesi için sandık baş› örgütlenmesi çok önemlidir. Sandık başı örgütlenmesi sandığa giren oyları ve bu oyların doğru sayımının güvenliğini sağlar, bu nedenle sandık başı örgütlenmesi bir bakıma demokrasinin kilit taşıdır. Bu görevin kusursuz yerine getirilmesi de partiler arası işbirliğinden geçer. Eğer gerçek bir seçim sonucu istiyorlarsa, ülkeye temel hak ve özgürlüklerin gelmesi isteniyorsa, sadece seçim güvenliği yönünden bile, muhalefet partilerinin seçimde kesin olarak işbirliği yapmaları gerekir. Demokrasinin güvencesi seçim sandığıdır, sandığın güvencesi ve korunması, sandığın namusu da ancak muhalefet partilerinin işbirliği ile sağlanır. Bu konuda İP’in etkin örgütü ve TGB’nin bu konuya etkin olarak katılımı sağlanabilirse, sandığın ve oyların güvencesi büyük ölçüde sağlanmış olur. Sadece bu nokta bile, ana muhalefet partisi ile İP’in yerel bazda işbirliği yapmasını gerektirir. Seçim barajı konusu Yüzde on seçim barajı anti demokratiktir. Eşitlik ve seçimde adalet ilkelerine aykırıdır. Ne var ki,1980 askeri rejiminin ürünü olan %10 seçim baraj› 30 yıldır uygulan›yor. Oysa siyasi partiler yasasının bir maddesinden kaynaklandığı için kolaylıkla düzeltilebilir. Ama özellikle AKP seçim barajının %10 oluşundan çok memnun. Çünkü sistem gereği %10’nun altında kalan ufak partilerin oylarından büyük pay al›yor. Bu nedenle o maddeyi değiştirmeye yanaşmıyor. E¤er Meclisteki muhalefet partileri bu adaletsiz seçim barajının kaldırılmasını samimiyetle istiyorlarsa, işte bu önemli nokta bile seçimlerde işbirliği için geçerli, son derece önemli bir gerekçedir. AKP seçimleri nasıl kazandı Başbakan Erdoğan ilk seçim zaferini Refah Partisi Belediye Başkanı adayı olarak 1994 yerel seçimlerinde kazandı. Bu seçim zaferinden sonra, yapılan 7 seçimi de kazandı. Önce çok çarpıcı bir örnek olan 1994 yerelse- çimlerine bakalım. 1994 yerel seçimlerinde Erdoğan, İstanbul’da sadece %25.1 oy alarak seçimleri kazanmıştır. Kuşkusuz bu seçim zaferinde muhalefet partilerinin işbirliği yapmamaları en önemli etken olmuştur. Ankara’da da aynı durum yaşanmıştır. Bu iki seçim örnek olay olduğu için sayısal olarak irdeleyelim:
Ekleme Tarihi: 03 Şubat 2015 - Salı

Yönetemeyen Demokrasi

Bir ülkede yukarıda özet olarak sözünü etti¤imiz sorunlar çözülemiyor ve artarak sürüyorsa, ünlü siyaset bilimci Prof. Sartori’nin belirtti¤i gibi “yönetemeyen demokrasi” olgusu ile karşı karşıyayız demektir.

Bir ülkede, siyasal iktidar›n çözmekle yükümlü oldu¤u sorunlar arttıkça, siyasal bağlamda “aşırı yük”(over load) olgusu ortaya çıkar. Toplumsal sorunlar, dış politika sorunları, bölünme tehdidi ile karşı› karşıya kalınması, özgürlük alan›n›n giderek daraltılması ve çatışmaların artması ile yüz yüze gelen bir ülke öncelikle bu sorunlar› çözmek, bu sorunlar› asgariye indirmek zorundadır. Böylesi ülkelerin “sorun üreten “ değil, “sorun çözen” siyasal iktidarlara gereksinimi vardır. Eğer yapılan seçimlerle sorun çözen iktidar seçeneği yaratılamazsa gerginlikler sürüyorsa o ülke “yönetemeyen demokrasi” gerçeğiyle karşı karşıya demektir.

Yönetemeyen demokrasiden yöneten demokrasiye geçişte en önemli unsur, geniş görüşlü, durumu iyi değerlendiren siyasal parti liderlerinin ortaya çıkmasıdır.

Toplumun barış içinde gelişimi isteniyorsa, geçek bir demokrasi isteniyorsa, öncelikle gerek iç, gerekse dış politikada ülkeyi yönetilemez duruma getirmiş olan bu günkü siyasal iktidardan kurtulmak gerekir. Bu değil- şimdi yapabilecek siyasal mekanizma, muhalefet partilerinin bir araya gelerek güç birliği yapmalarından geçmektedir. Başta ana muhalefet partisi olmak üzere muhalefet partileri böylesi tarihi ve siyasal bir görevle karşı karşıyadırlar.

Siyasal iktidarı ele geçiren AKP’nin, yine seçimler aracılığıyla iktidardan indirilmesi en güncel siyasi ödevdir. Bu amacı gerçekleştirmek için, bu yerel seçimlerde işbirliği ve güç birliği yapılması tarihsel ve güncel bir zorunluluktur.

Seçmen oyunun ve seçimlerin güvenliği

Yukarıda belirtildiği gibi, tüm halkın katıldığı şaibesiz, hilesiz, güvenilir ve dürüst seçimlerin yapılması demokrasinin vazgeçilmez temel unsurudur. Türkiye’de, son 12 yıldır yapılan seçimlere say›sal açıdan bakıldığında ikircikli sonuçlara ulaşılıyor. Toplam nüfus artış ve bu artışla orantılı olarak seçmen sayısındaki artışlar soru işaretleri yaratmaktadır. şüphe uyandıracak rakamlarla karşılaşıyoruz.

Buna göre, 2002-2007’ye ait beş yıllık dönemde seçmen sayısı sadece 1.4 milyon artarken, 2007-2011’e ait dört yıllık dönemde seçmen sayısı 42 milyondan 52 milyona fırlayarak tam 10 milyon artmıştır.

Türkiye’nin nüfusu, 1Ocak 2013 tarihi itibariyle TÜİK’in verdiği rakamlara göre 75 milyon 627 bindir. Yüksek Seçim Kurulu, 24 Ekim 2013 tarihi itibariyle seçmen sayısını 54 milyon 971 bin olarak açıklamıştır. Buna göre, 2002 seçimleri baz alınırsa, seçmen sayısı 11 yılda 13 milyon 571 artış gösteriyor. Ortada büyük farklar vardır. Seçmen sayısındaki bu yüksek artışlar nereden kaynaklanıyor?

Bu konuda çeşitli yorumlar yapılıyor. Seçmen kütüklerinde “mükerrer” yazımdan söz ediliyor. Militan seçmenlerin birçok sandıkta oy kullandığı söyleniyor. Suriye’den gelen sığınmacıların seçmen yapıldıkları iddia ediliyor. Aslında Mecliste bulunan CHP ve MHP’nin bu konuyu en önemli gündem maddesi haline getirip öncelikle seçim güvenliği ile ilgili konuyu ele almaları gerekir.

YSK yansızlığını zedeliyor

Bu rakamlar aslında YSK’nın sorumluluğundadır. Dürüst, şaibesiz seçim konusu Anayasaya göre YSK’nın temel görevidir. YSK, bilindiği gibi, 2011 seçimlerinde yıllardır bir denetim unsuru olarak uygulanan parmağa sürülen sabit mürekkep uygulamasını kaldırdı. Birden bire bu önemli denetim uygulamasından neden vazgeçti? Oysa bu sistem, mükerrer oy hilesini önlemenin etkin bir uygulamasıdır ve birçok demokratik ülkede geçerlidir.

Parmağın mürekkeple boyanması modern çağa uymaz diye bir açıklama getirdiler. Ama, bu uygulama kalkınca mükerrer oy kullanmayı engelleyen en önemli uygulama ortadan kalkmış oluyor ve mükerrer oy kullanma kolaylaştırılıyordu. Asıl seçimlerde hile yapılmasına olanak tanımak uygarlık dışıdır. Vatandaşın gerçek iradesinin adil olarak ortaya çıkmasını engellemek, hileli yollara olanak tanımak demokrasi dışı bir zorbalıktır.

Son seçimde YSK nüfus kağıdı gösterme zorunluluğunu kaldırdı. Vatandaşlık numarası olmayan belge ile oy kullanabileceğini kabul etti. Bu da hilelerin önünü açan, ya da kafalarda kuşku yaratan bir uygulamadır.

Muhalefet partileri bu konularda yetersiz kalıyorlar. Başbakan’ın her sözüne, her söylediğine cevap yetiştirmeyi büyük bir marifet sayıyorlar. Oysa, muhalefet partilerinin asıl görevi “dürüst ve adil bir seçimin yapılmasını” sağlamaktır.

YSK’nın yansızlığını zedeleyen en son örnek, YSK‘nın Aral›k 2013 başında aldığı karardır. YSK belediye başkan adayı olacak bakanların görevlerinden istifa etmek zorunda olmadıklarına karar verdi. Bunun anlamı şudur: Belediye başkanı adayı olan bakan altında kırmızı plakalı araba ve yanında bürokrat ve danışmanlarıyla seçimlere gireceği kente gelecek ve propaganda yapabilecek… Böyle bir şey düşünülebilir mi? Bu karar hem demokrasinin ruhuna hem de mevcut Anayasaya aykırıdır. AKP’yi açıkça kayıran bir karardır. AKP’nin yetkili organları ve hükümet bu kararın garipliğini sezerek aday olan bakanların görevlerinden istifa edeceğini açıkladı. Ama alınan bu kararla, daha işin başında YSK “şaibeli” ve “taraf tutan” bir konuma düşmüştür.

Sandık başı örgütlenmesi Seçim hilelerinin en az düzeye çekilmesi, demokrasiye inanmış muhalefet partilerinin birinci görevidir. Bu görevin eksiksiz yerine getirilmesi için sandık baş› örgütlenmesi çok önemlidir. Sandık başı örgütlenmesi sandığa giren oyları ve bu oyların doğru sayımının güvenliğini sağlar, bu nedenle sandık başı örgütlenmesi bir bakıma demokrasinin kilit taşıdır. Bu görevin kusursuz yerine getirilmesi de partiler arası işbirliğinden geçer.

Eğer gerçek bir seçim sonucu istiyorlarsa, ülkeye temel hak ve özgürlüklerin gelmesi isteniyorsa, sadece seçim güvenliği yönünden bile, muhalefet partilerinin seçimde kesin olarak işbirliği yapmaları gerekir. Demokrasinin güvencesi seçim sandığıdır, sandığın güvencesi ve korunması, sandığın namusu da ancak muhalefet partilerinin işbirliği ile sağlanır. Bu konuda İP’in etkin örgütü ve TGB’nin bu konuya etkin olarak katılımı sağlanabilirse, sandığın ve oyların güvencesi büyük ölçüde sağlanmış olur. Sadece bu nokta bile, ana muhalefet partisi ile İP’in yerel bazda işbirliği yapmasını gerektirir.

Seçim barajı konusu

Yüzde on seçim barajı anti demokratiktir. Eşitlik ve seçimde adalet ilkelerine aykırıdır. Ne var ki,1980 askeri rejiminin ürünü olan %10 seçim baraj› 30 yıldır uygulan›yor. Oysa siyasi partiler yasasının bir maddesinden kaynaklandığı için kolaylıkla düzeltilebilir. Ama özellikle AKP seçim barajının %10 oluşundan çok memnun. Çünkü sistem gereği %10’nun altında kalan ufak partilerin oylarından büyük pay al›yor. Bu nedenle o maddeyi değiştirmeye yanaşmıyor. E¤er Meclisteki muhalefet partileri bu adaletsiz seçim barajının kaldırılmasını samimiyetle istiyorlarsa, işte bu önemli nokta bile seçimlerde işbirliği için geçerli, son derece önemli bir gerekçedir.

AKP seçimleri nasıl kazandı

Başbakan Erdoğan ilk seçim zaferini Refah Partisi Belediye Başkanı adayı olarak 1994 yerel seçimlerinde kazandı. Bu seçim zaferinden sonra, yapılan 7 seçimi de kazandı. Önce çok çarpıcı bir örnek olan 1994 yerelse- çimlerine bakalım.

1994 yerel seçimlerinde Erdoğan, İstanbul’da sadece %25.1 oy alarak seçimleri kazanmıştır. Kuşkusuz bu seçim zaferinde muhalefet partilerinin işbirliği yapmamaları en önemli etken olmuştur. Ankara’da da aynı durum yaşanmıştır. Bu iki seçim örnek olay olduğu için sayısal olarak irdeleyelim:

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve aydinyeniufuk.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.