Rıdvan Eşin
Esnaf Odaları Bidliği
Aydem
Rıdvan Eşin

Savaş: Bu bir operasyondur

SİYASET 11.10.2018 - 15:33, Güncelleme: 01.12.2020 - 14:50 1554+ kez okundu.
 

Savaş: Bu bir operasyondur

AK Parti Aydın Milletvekili ve TBMM KİT Komisyonu Başkanı Mustafa Savaş, Türkiye’de yaşananı ekonomik kriz olarak nitelemeden, bunun bir operasyon olduğunu, ancak, Türkiye’nin bu durumun üstesinden geleceğini savundu.

AYDIN- TBMM’de, İYİ Parti Grubu'nun döviz kurlarındaki artışla ilgili grup önerisine yanıt veren Milletvekili Savaş, “Maliye Bakanlığımızın açıkladığı Yeni Ekonomi Programıyla almış olduğu tedbirler, Merkez Bankası ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu’nun aldığı çok önemli kararlarla bu süreci de aşacağız. Çünkü Türkiye ne 2002 öncesi Türkiye, ne de bankacılık sektörümüz o zamanki sektör” dedi. 2008 yılında yaşanan ve tüm dünyayı etkileyen ekonomik kriz sonrasında Amerikan Merkez Bankası’nın piyasaya likidite enjekte etmesiyle birlikte gelişmekte olan ülkelere önemli oranda döviz girişi olduğunu, parasal genişleme dönemi olarak adlandırılan bu dönemde gelişmekte olan ülkelerin düşük faizli dış kaynağa kolay bir şekilde eriştiğini anlatan Savaş, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Parasal genişlemenin sona ermesi ve Amerikan Merkez Bankası’nın faiz artırımına başlamasıyla birlikte gelişen ekonomilerden döviz çıkışı yaşanmaya başlamış ve faiz artırımlarının devam etmesi nedeniyle de gelişen ekonomiler bu durumdan olumsuz etkilenmiştir. Bu nedenle ülkelerin yurtdışından yeni kaynak temini zorlaşmıştır. Amerikan Merkez Bankası’nın faiz artırımına devam etmesi nedeniyle de gelişen ülkelerin para birimlerinde değer kayıpları yaşanmaktadır. Bu kayıp sadece Türkiye’ye özgü değildir. Ülkemiz bu olumsuz gelişmeden diğer gelişen ekonomilere göre daha fazla etkilenmiştir. Ama bu etkilenme hiçbir ekonomik gerekçeye dayanmamaktadır. Ayrıca, reel sektörün dış borcunun yüksekliği ve bu borcun yönetilemez olduğu yönünde de bir algı operasyonu yürütülmektedir. Şunun bilinmesini isterim ki reel sektörün dış borcu yönetilebilir düzeydedir. Reel sektörün dış borcunun yüzde 83’ü 2.000 firma üzerindedir. Bu firmaların büyük bir bölümü ithalat-ihracat yapan ve döviz riskini yönetmekte uzmanlaşmış kurumsal firmalardır. Kur atağını da profesyonelce yönetmektedirler. Kısa vadede yani bir yıl içerisinde ödeyecekleri borç ile alacakları arasında negatif bir durum bulunmamaktadır. Diğer taraftan bankacılık sektörünün de döviz açık pozisyonu bulunmamaktadır. Kredi derecelendirme kuruluşlarının kararlarına gelince de bu kararların her zaman objektif kararlar olmadığına yönelik bir örnek vermek istiyorum. Güney Afrika ve Türkiye aynı ülke grubunda değerlendirilmektedir. Güney Afrika’nın büyüme oranı yüzde 1.3 iken Türkiye’nin geçen yıl ki büyüme oranı yüzde 7, 4’tür. Kamu borçlarının milli gelire oranı ise Güney Afrika’da yüzde 52.7 iken, Türkiye’de bu oran yüzde 28,3’tür.  İşsizlik oranları ise bizde yüzde 10, Güney Afrika’da ise yüzde 27.5’tir. Bütün bunlara rağmen Güney Afrika yatırım yapılabilir bir ülke, Türkiye ise yatırım yapılamaz bir ülke olarak değerlendirilmiştir. Bunlar objektif kararlar değildir. Bu ekonomik ve siyasi operasyonlarla devlet yönetimi el değiştirsin, Türkiye Cumhuriyeti Devleti yolundan sapsın, milletimiz Büyük Türkiye idealinden uzaklaşsın istiyorlar. Güçlü meclis, siyasi istikrar ve güçlü ekonomiyle bu oyunların da üstesinden geleceğiz. Hazine ve Maliye Bakanlığımızın açıkladığı Yeni Ekonomi Programıyla almış olduğu tedbirler, Merkez Bankası ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu’nun aldığı çok önemli kararlarla bu süreci de aşacağız. Çünkü Türkiye ne 2002 öncesi Türkiye, ne de bankacılık sektörümüz o zamanki sektör.”
AK Parti Aydın Milletvekili ve TBMM KİT Komisyonu Başkanı Mustafa Savaş, Türkiye’de yaşananı ekonomik kriz olarak nitelemeden, bunun bir operasyon olduğunu, ancak, Türkiye’nin bu durumun üstesinden geleceğini savundu.

AYDIN- TBMM’de, İYİ Parti Grubu'nun döviz kurlarındaki artışla ilgili grup önerisine yanıt veren Milletvekili Savaş, “Maliye Bakanlığımızın açıkladığı Yeni Ekonomi Programıyla almış olduğu tedbirler, Merkez Bankası ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu’nun aldığı çok önemli kararlarla bu süreci de aşacağız. Çünkü Türkiye ne 2002 öncesi Türkiye, ne de bankacılık sektörümüz o zamanki sektör” dedi.

2008 yılında yaşanan ve tüm dünyayı etkileyen ekonomik kriz sonrasında Amerikan Merkez Bankası’nın piyasaya likidite enjekte etmesiyle birlikte gelişmekte olan ülkelere önemli oranda döviz girişi olduğunu, parasal genişleme dönemi olarak adlandırılan bu dönemde gelişmekte olan ülkelerin düşük faizli dış kaynağa kolay bir şekilde eriştiğini anlatan Savaş, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Parasal genişlemenin sona ermesi ve Amerikan Merkez Bankası’nın faiz artırımına başlamasıyla birlikte gelişen ekonomilerden döviz çıkışı yaşanmaya başlamış ve faiz artırımlarının devam etmesi nedeniyle de gelişen ekonomiler bu durumdan olumsuz etkilenmiştir.

Bu nedenle ülkelerin yurtdışından yeni kaynak temini zorlaşmıştır. Amerikan Merkez Bankası’nın faiz artırımına devam etmesi nedeniyle de gelişen ülkelerin para birimlerinde değer kayıpları yaşanmaktadır. Bu kayıp sadece Türkiye’ye özgü değildir.

Ülkemiz bu olumsuz gelişmeden diğer gelişen ekonomilere göre daha fazla etkilenmiştir. Ama bu etkilenme hiçbir ekonomik gerekçeye dayanmamaktadır.

Ayrıca, reel sektörün dış borcunun yüksekliği ve bu borcun yönetilemez olduğu yönünde de bir algı operasyonu yürütülmektedir. Şunun bilinmesini isterim ki reel sektörün dış borcu yönetilebilir düzeydedir. Reel sektörün dış borcunun yüzde 83’ü 2.000 firma üzerindedir.

Bu firmaların büyük bir bölümü ithalat-ihracat yapan ve döviz riskini yönetmekte uzmanlaşmış kurumsal firmalardır. Kur atağını da profesyonelce yönetmektedirler. Kısa vadede yani bir yıl içerisinde ödeyecekleri borç ile alacakları arasında negatif bir durum bulunmamaktadır. Diğer taraftan bankacılık sektörünün de döviz açık pozisyonu bulunmamaktadır.

Kredi derecelendirme kuruluşlarının kararlarına gelince de bu kararların her zaman objektif kararlar olmadığına yönelik bir örnek vermek istiyorum.

Güney Afrika ve Türkiye aynı ülke grubunda değerlendirilmektedir. Güney Afrika’nın büyüme oranı yüzde 1.3 iken Türkiye’nin geçen yıl ki büyüme oranı yüzde 7, 4’tür. Kamu borçlarının milli gelire oranı ise Güney Afrika’da yüzde 52.7 iken, Türkiye’de bu oran yüzde 28,3’tür.  İşsizlik oranları ise bizde yüzde 10, Güney Afrika’da ise yüzde 27.5’tir.

Bütün bunlara rağmen Güney Afrika yatırım yapılabilir bir ülke, Türkiye ise yatırım yapılamaz bir ülke olarak değerlendirilmiştir. Bunlar objektif kararlar değildir. Bu ekonomik ve siyasi operasyonlarla devlet yönetimi el değiştirsin, Türkiye Cumhuriyeti Devleti yolundan sapsın, milletimiz Büyük Türkiye idealinden uzaklaşsın istiyorlar.

Güçlü meclis, siyasi istikrar ve güçlü ekonomiyle bu oyunların da üstesinden geleceğiz. Hazine ve Maliye Bakanlığımızın açıkladığı Yeni Ekonomi Programıyla almış olduğu tedbirler, Merkez Bankası ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu’nun aldığı çok önemli kararlarla bu süreci de aşacağız. Çünkü Türkiye ne 2002 öncesi Türkiye, ne de bankacılık sektörümüz o zamanki sektör.”

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve aydinyeniufuk.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.