Rıdvan Eşin
Esnaf Odaları Bidliği
Aydem
Rıdvan Eşin

JESDER, iddialara yanıt verdi

GENEL 08.08.2018 - 19:02, Güncelleme: 01.12.2020 - 14:50 3552+ kez okundu.
 

JESDER, iddialara yanıt verdi

Jeotermal Elektrik Santral Yatırımcıları Derneği (JESDER), bir çevre kuruluşu yetkilisi tarafından ortaya atılan iddialara, bilimsel araştırmalara ve resmi verilere dayanarak yanıt verdi.

AYDIN- “Çağımız akıl ve bilim çağıdır. Bir konuda hüküm verirken, bilimsel gerçeklere, ampirik verilere dayanmak gerekir. Veriler, jeotermal elektrik santrallerinin, güzel Aydın’ın doğasına ve insan, hayvan sağlığına kalıcı bir olumsuz etkide bulunmadığını göstermektedir” denilen JESTER’in iddialarla ilgili açıklaması şöyle: “Jeotermal enerji kullanımından önce tarımda kullanılan hidrojen peroksidin insan sağlığını olumsuz yönde etkilediği bilinmektedir. Aydın’da hava kalitesi üzerine en önemli olumsuz etken enversiyon olayıdır. Jeotermal kaynaklar bakımından zengin bir kent olan Aydın’da, ısınmada jeotermal kaynaklardan yararlanılması halinde sorun akılcı şekilde çözülebilecektir. 8 Ağustos, İzmir Jeotermalin Aydın’da doğaya çok büyük zararlar verdiği, hayvan ölümlerine yol açtığı yönünde bir çevre kuruluşu yetkilisi tarafından yapılan açıklama, bilimsel gerçeklerle bağdaşmamaktır. Çağımız akıl ve bilim çağıdır. Bir konuda hüküm verirken, bilimsel gerçeklere, ampirik verilere dayanmak gerekir. Veriler, jeotermal elektrik santrallerinin, güzel Aydın’ın doğasına ve insan, hayvan sağlığına kalıcı bir olumsuz etkide bulunmadığını göstermektedir. Jeotermal enerji kaynaklarımız yenilenebilir, sürdürülebilir, yerli, en temiz enerji kaynağımızdır. Jeotermal enerjinin konvansiyonel fosil yakıtlı santrallere göre çevreye çok daha az olumsuz etkide bulunduğu, araştırmalarla sabittir. JEOTERMAL GAZLARIN ETKİSİ Adnan Menderes Üniversitesi tarafından hazırlanan “Jeotermal Enerjinin Çevresel Etkileri” başlıklı raporda, buhar ve jeotermal tesislerde gaz deşarjı için bulunan kirletici gazların son derece düşük olduğu belirtilmektedir. Jeotermal santral gaz atıklarından karbondioksit, insanlar, hayvanlar ve bitkiler tarafından da üretilip atmosfere atılan bir gazdır ve sera etkisi dışında sağlığa bir zararı bulunmamaktadır. Jeotermal santrallerden çıkan bir başka önemli gaz türü olan hidrojen sülfür ise yerkürede doğal olarak oluşan ve 8 ppb (milyarda 8 parça) gibi çok düşük oranlarda bile çürük yumurta kokusu ile varlığını htiren, renksiz ve yanıcı bir gazdır. Hidrojen sülfür, kükürtlü bir bileşen olarak petrol, doğal gaz, volkanik gazlar ve kaplıcalarda doğal halde bulunmaktadır. Jeotermal santraller olmasa dahi bölge itibari ile bu kokunun oluşması normaldir. Aydın bölgesinde yoğuşmayan jeotermal gazlardaki hidrojen sülfürün 1000 - 2000 ppm seviyesinde olması ilk bakışta tedirginlik yaratabilir. Ancak bu gazlar jeotermal santrallardaki soğutma kulelerinin tepelerinden yukarıya doğru yüksek hız ve debideki hava akımlarının içine salınır ve hiçbir canlı ile temas etmeden, yükseklerde konsantrasyonların güvenli seviyelere düşmesi sağlanır. JEOTERMAL SIVILARIN ETKİSİ Jeotermal sıvılar ise çıkarıldıkları bölgeye bağlı olarak farklı ölçülerde arsenik, cıva, lityum ve bor içerebilmektedir. Bu akışanlar santrallerde, geçirimsiz biriktirme havuzlarına yönlendirilerek ve yeraltının derinliklerine enjekte edilerek kontrol altına alınabilmektedir. Santral işletme aşamasında tüm sıvı yeraltına reenjekte edildiğinden yüzeysel kontaminasyon olasılığı düşüktür. Jeotermal kuyuları, ek bariyer teşkil etmesi amacı ile çok katlı tasarlanmaktadır. Buna rağmen, kaplama hatalarından kaynaklanabilecek sızıntıların hızlı bir şekilde tespiti ve onarımı için, kuyulardaki işlemler devamlı olarak gözlenmektedir. Jeotermal elektrik santralleri sanıldığı gibi jeotermal su ile çalışmamaktadır. Jeotermal suyun ısısı eşanjörler vasıtasıyla Bütan, Pentan gibi kaynama noktası düşük (24C-34C) sıvılara aktarılmakta ve ikincil sıvının buharı ile türbinler çevrilerek elektrik üretilmektedir. Isısı alınarak 70C-100C’lere düşen jeotermal su atmosfer ile hiç temas ettirilmeden aynı sahada açılan derin re-enjeksiyon kuyularına yüksek basınçlı pompalarıyla geri basılmakta ve ısınarak üretim kuyularına ulaşması sağlanmakta, böylece sonsuz bir döngü içerisinde fayda sağlamaya devam etmektedir. İNCİR ÜRETİMİNİN SEYRİ VE JEOTERMALİN ETKİSİ Türkiye’de incir üretiminin yaklaşık yüzde 60’ı Aydın’da, kalan yüzde 40’lık kesim ise İzmir, Manisa ve çevre illerde gerçekleşiyor. Son dönemde Aydın ilindeki jeotermal elektrik santrallerinin atmosferde nem değişikliğine yol açarak incir üretimini olumsuz etkilediği iddiasının ortaya atılmıştır. Son 30 yılda şehrin iklimsel faktörlerinin (sıcaklık, nispi nem, yağış miktarı) gelişimi ile bu yıllarda yapılmış olan incir üretimi arasındaki ilişkiyi dair inceleme, bu önermenin doğru olmadığını göstermektedir. Veriler incelendiğinde, incir üretiminin fazla olduğu yıllarda nem oranının diğer yıllara oranla nispeten daha yüksek olduğu dikkat çekmektedir. Bu durumda üretimin salt olarak sıcaklık ve/veya nemden etkilendiği söylemek doğru olmaz. Yüksek nem oranın ürün için zararlı olduğunu söylemi ise istatistiki verilerle çelişmektedir. Veriler, incir üretimini etkileyen asıl faktörün, yağış miktarı olduğunu göstermektedir. Toplam yağışın 400 mm’den düşük olduğu yıllarda üretimin de düşük olduğu görülmektedir. Yağışın 700 mm üzerine çıktığı yıllarda da üretim yine düşmektedir. İstisnai durumlar göz ardı edilerek incir üretimi için optimal yağış rejiminin yıllık 500-700 mm arasında olduğu söylenebilir. İncir üretimiyle ilgili veriler, Aydın’da üretimde yaşanan düşüşler ve artışların Türkiye geneli ile paralel olduğuna da işaret etmektedir. Özellikle jeotermal santrallerin en yoğun bulunduğu bölge olan Germencik’te, üretim düşüşünün söz konusu olmadığı görülmektedir. KANSER İDDİASI Türkiye İstatistik Enstitüsü’nün verileri, jeotermal enerjinin kansere neden olduğu, insan ve çevre sağlığına olumsuz etkide bulunduğu iddiasının bilimsel gerçeklerle örtüşmediğini ortaya koymaktadır. Veriler, Aydın’da ölümlerin büyük çoğunluğunun 75 yaşından sonra yaşandığını gözlemlenmiştir. Yapılan araştırmalar ve değerlendirmeler neticesinde, Aydın ilinde gerçekleşen ölümlerin yüzde 54’ü 75+ yaş aralığında gerçekleşmekte olup, doğuşta beklenen yaşam süresiyle paralellik gösterdiği gözlemlenmiştir. Jeotermal enerji kullanımından önce tarımda kullanılan hidrojen peroksidin insan sağlığını olumsuz yönde etkilediği de bilinmektedir. 2011 yılında Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının yayını olan Analiz 35 dergisinde bu problem Hidrojen Peroksit Alarmı olarak kapak manşetine taşınmıştır. Dergide “Hidrojen peroksit ile yapılan deneysel çalışmalarda genlerde mutasyona sebep olduğu; bunun ise kansere, kısırlığa, engelli bebek doğumuna sebep olabileceği saptanmış. Yine yapılan bir başka araştırmada akciğerde kanserli hücrelere neden olan maddenin sigaradaki hidrojen peroksit’ in olduğu keşfedilmiştir” şeklinde açıklama yapılmaktadır. (Sayı:11) Aydın İl Çevre Değerlendirme Raporu (2014)’na göre, Aydın’da hava kalitesi üzerine en önemli olumsuz etken enversiyon olayıdır. Kentte ısınmada daha çok katı yakıtlar ile prina kullanılmaktadır. Esasen jeotermal kaynaklar bakımından zengin bir kent olan Aydın’da, ısınmada jeotermal kaynaklardan yararlanılması halinde sorun akılcı şekilde çözülebilecektir. Bu anlamda, artan jeotermal faaliyetler neticesinde bölgede kanser vakalarının arttığı ve Türkiye ortalamasının çok üzerinde olduğu iddia edilmiş, yine TÜİK verilerinin değerlendirilmesi sonucunda iddiaların asılsız olduğu ortaya çıkmıştır.”
Jeotermal Elektrik Santral Yatırımcıları Derneği (JESDER), bir çevre kuruluşu yetkilisi tarafından ortaya atılan iddialara, bilimsel araştırmalara ve resmi verilere dayanarak yanıt verdi.

AYDIN- “Çağımız akıl ve bilim çağıdır. Bir konuda hüküm verirken, bilimsel gerçeklere, ampirik verilere dayanmak gerekir. Veriler, jeotermal elektrik santrallerinin, güzel Aydın’ın doğasına ve insan, hayvan sağlığına kalıcı bir olumsuz etkide bulunmadığını göstermektedir” denilen JESTER’in iddialarla ilgili açıklaması şöyle:

“Jeotermal enerji kullanımından önce tarımda kullanılan hidrojen peroksidin insan sağlığını olumsuz yönde etkilediği bilinmektedir. Aydın’da hava kalitesi üzerine en önemli olumsuz etken enversiyon olayıdır. Jeotermal kaynaklar bakımından zengin bir kent olan Aydın’da, ısınmada jeotermal kaynaklardan yararlanılması halinde sorun akılcı şekilde çözülebilecektir.

8 Ağustos, İzmir

Jeotermalin Aydın’da doğaya çok büyük zararlar verdiği, hayvan ölümlerine yol açtığı yönünde bir çevre kuruluşu yetkilisi tarafından yapılan açıklama, bilimsel gerçeklerle bağdaşmamaktır. Çağımız akıl ve bilim çağıdır. Bir konuda hüküm verirken, bilimsel gerçeklere, ampirik verilere dayanmak gerekir. Veriler, jeotermal elektrik santrallerinin, güzel Aydın’ın doğasına ve insan, hayvan sağlığına kalıcı bir olumsuz etkide bulunmadığını göstermektedir.

Jeotermal enerji kaynaklarımız yenilenebilir, sürdürülebilir, yerli, en temiz enerji kaynağımızdır. Jeotermal enerjinin konvansiyonel fosil yakıtlı santrallere göre çevreye çok daha az olumsuz etkide bulunduğu, araştırmalarla sabittir.

JEOTERMAL GAZLARIN ETKİSİ

Adnan Menderes Üniversitesi tarafından hazırlanan “Jeotermal Enerjinin Çevresel Etkileri” başlıklı raporda, buhar ve jeotermal tesislerde gaz deşarjı için bulunan kirletici gazların son derece düşük olduğu belirtilmektedir.

Jeotermal santral gaz atıklarından karbondioksit, insanlar, hayvanlar ve bitkiler tarafından da üretilip atmosfere atılan bir gazdır ve sera etkisi dışında sağlığa bir zararı bulunmamaktadır.

Jeotermal santrallerden çıkan bir başka önemli gaz türü olan hidrojen sülfür ise yerkürede doğal olarak oluşan ve 8 ppb (milyarda 8 parça) gibi çok düşük oranlarda bile çürük yumurta kokusu ile varlığını htiren, renksiz ve yanıcı bir gazdır. Hidrojen sülfür, kükürtlü bir bileşen olarak petrol, doğal gaz, volkanik gazlar ve kaplıcalarda doğal halde bulunmaktadır. Jeotermal santraller olmasa dahi bölge itibari ile bu kokunun oluşması normaldir.

Aydın bölgesinde yoğuşmayan jeotermal gazlardaki hidrojen sülfürün 1000 - 2000 ppm seviyesinde olması ilk bakışta tedirginlik yaratabilir. Ancak bu gazlar jeotermal santrallardaki soğutma kulelerinin tepelerinden yukarıya doğru yüksek hız ve debideki hava akımlarının içine salınır ve hiçbir canlı ile temas etmeden, yükseklerde konsantrasyonların güvenli seviyelere düşmesi sağlanır.

JEOTERMAL SIVILARIN ETKİSİ

Jeotermal sıvılar ise çıkarıldıkları bölgeye bağlı olarak farklı ölçülerde arsenik, cıva, lityum ve bor içerebilmektedir. Bu akışanlar santrallerde, geçirimsiz biriktirme havuzlarına yönlendirilerek ve yeraltının derinliklerine enjekte edilerek kontrol altına alınabilmektedir. Santral işletme aşamasında tüm sıvı yeraltına reenjekte edildiğinden yüzeysel kontaminasyon olasılığı düşüktür.

Jeotermal kuyuları, ek bariyer teşkil etmesi amacı ile çok katlı tasarlanmaktadır. Buna rağmen, kaplama hatalarından kaynaklanabilecek sızıntıların hızlı bir şekilde tespiti ve onarımı için, kuyulardaki işlemler devamlı olarak gözlenmektedir.

Jeotermal elektrik santralleri sanıldığı gibi jeotermal su ile çalışmamaktadır. Jeotermal suyun ısısı eşanjörler vasıtasıyla Bütan, Pentan gibi kaynama noktası düşük (24C-34C) sıvılara aktarılmakta ve ikincil sıvının buharı ile türbinler çevrilerek elektrik üretilmektedir. Isısı alınarak 70C-100C’lere düşen jeotermal su atmosfer ile hiç temas ettirilmeden aynı sahada açılan derin re-enjeksiyon kuyularına yüksek basınçlı pompalarıyla geri basılmakta ve ısınarak üretim kuyularına ulaşması sağlanmakta, böylece sonsuz bir döngü içerisinde fayda sağlamaya devam etmektedir.

İNCİR ÜRETİMİNİN SEYRİ VE JEOTERMALİN ETKİSİ

Türkiye’de incir üretiminin yaklaşık yüzde 60’ı Aydın’da, kalan yüzde 40’lık kesim ise İzmir, Manisa ve çevre illerde gerçekleşiyor. Son dönemde Aydın ilindeki jeotermal elektrik santrallerinin atmosferde nem değişikliğine yol açarak incir üretimini olumsuz etkilediği iddiasının ortaya atılmıştır. Son 30 yılda şehrin iklimsel faktörlerinin (sıcaklık, nispi nem, yağış miktarı) gelişimi ile bu yıllarda yapılmış olan incir üretimi arasındaki ilişkiyi dair inceleme, bu önermenin doğru olmadığını göstermektedir.

Veriler incelendiğinde, incir üretiminin fazla olduğu yıllarda nem oranının diğer yıllara oranla nispeten daha yüksek olduğu dikkat çekmektedir. Bu durumda üretimin salt olarak sıcaklık ve/veya nemden etkilendiği söylemek doğru olmaz. Yüksek nem oranın ürün için zararlı olduğunu söylemi ise istatistiki verilerle çelişmektedir.

Veriler, incir üretimini etkileyen asıl faktörün, yağış miktarı olduğunu göstermektedir. Toplam yağışın 400 mm’den düşük olduğu yıllarda üretimin de düşük olduğu görülmektedir. Yağışın 700 mm üzerine çıktığı yıllarda da üretim yine düşmektedir. İstisnai durumlar göz ardı edilerek incir üretimi için optimal yağış rejiminin yıllık 500-700 mm arasında olduğu söylenebilir.

İncir üretimiyle ilgili veriler, Aydın’da üretimde yaşanan düşüşler ve artışların Türkiye geneli ile paralel olduğuna da işaret etmektedir.

Özellikle jeotermal santrallerin en yoğun bulunduğu bölge olan Germencik’te, üretim düşüşünün söz konusu olmadığı görülmektedir.

KANSER İDDİASI

Türkiye İstatistik Enstitüsü’nün verileri, jeotermal enerjinin kansere neden olduğu, insan ve çevre sağlığına olumsuz etkide bulunduğu iddiasının bilimsel gerçeklerle örtüşmediğini ortaya koymaktadır.

Veriler, Aydın’da ölümlerin büyük çoğunluğunun 75 yaşından sonra yaşandığını gözlemlenmiştir. Yapılan araştırmalar ve değerlendirmeler neticesinde, Aydın ilinde gerçekleşen ölümlerin yüzde 54’ü 75+ yaş aralığında gerçekleşmekte olup, doğuşta beklenen yaşam süresiyle paralellik gösterdiği gözlemlenmiştir.

Jeotermal enerji kullanımından önce tarımda kullanılan hidrojen peroksidin insan sağlığını olumsuz yönde etkilediği de bilinmektedir. 2011 yılında Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının yayını olan Analiz 35 dergisinde bu problem Hidrojen Peroksit Alarmı olarak kapak manşetine taşınmıştır. Dergide “Hidrojen peroksit ile yapılan deneysel çalışmalarda genlerde mutasyona sebep olduğu; bunun ise kansere, kısırlığa, engelli bebek doğumuna sebep olabileceği saptanmış. Yine yapılan bir başka araştırmada akciğerde kanserli hücrelere neden olan maddenin sigaradaki hidrojen peroksit’ in olduğu keşfedilmiştir” şeklinde açıklama yapılmaktadır. (Sayı:11)

Aydın İl Çevre Değerlendirme Raporu (2014)’na göre, Aydın’da hava kalitesi üzerine en önemli olumsuz etken enversiyon olayıdır. Kentte ısınmada daha çok katı yakıtlar ile prina kullanılmaktadır. Esasen jeotermal kaynaklar bakımından zengin bir kent olan Aydın’da, ısınmada jeotermal kaynaklardan yararlanılması halinde sorun akılcı şekilde çözülebilecektir.

Bu anlamda, artan jeotermal faaliyetler neticesinde bölgede kanser vakalarının arttığı ve Türkiye ortalamasının çok üzerinde olduğu iddia edilmiş, yine TÜİK verilerinin değerlendirilmesi sonucunda iddiaların asılsız olduğu ortaya çıkmıştır.”

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve aydinyeniufuk.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.